Her şeyin madde ile ölçülmeye çalışıldığı böyle bir ortamda ‘paraya iman etmiş’ bireylerden oluşan bir toplum yetiştiriliyor. Kültür mühendisliği çalışmalarıyla milletler toplumlaştırılırken, aynı zamanda tezat olarak da, mikro milliyetçilik ve farklı etnisiteye sahip olmak da özendiriliyor.
İnsanların kredi kartından tutun da çeşitli vergilerle kafa-kola alındığı bir dünyada bağımsız yaşayabilen kişi neredeyse yok denecek kadar az kalıyor. Köylerde yaşayan bu bağımsız insanlar da belirli merkezlerden yönetilen hükümet adamlarının teşvikiyle genetik yapısıyla oynanmış tarım ürünleri yetiştirmeye ya da kuş gribi bahanesiyle en ucuz elde edilen ekonomik değer olan köy tavukçuluğunun bitirilmesiyle birlikte şehirleşmeye zorlanıyor. Böylece bütün dünyada uygulanan “Demokrasi Projesi” de hayata geçirilmiş oluyor…
Milletten topluma dönüşen insanlık, bireyden de, tüketen makineye dönüştürülüyor. Makinenin gönlü, duyguları aklı olur mu?
Olmaz tabii!
Bakın şehirli insana nasıl davranılıyor:
Sabah erkenden işe gidiyorsunuz. Bütün gün hışırınız çıktıktan sonra eğer hâlâ aile mefhumunu koruyabilmiş örnek kişilerdenseniz, kahvehane veya birahaneye uğramadan eve geliyorsunuz. Çocuklarınız ve eşiniz de aynı prangadan geldiği için sinirleri harap, vücutları yorgun vaziyette bir araya gelip televizyon karşısında sizin bilinçaltınız için özenle hazırlanmış programları ve sözde pembe dizileri ve lüks hayatları izleyip, muhtemelen tv karşısında uyuyorsunuz. Ertesi gün yine aynı senaryo… Hepimizin hayatı üç aşağı-beş yukarı böyle değil mi? Bu arada alışverişlerinizi kredi kartıyla yapıyor, bütün mal varlığınıza ve hatta geleceğinize en az bir bankayı da ortak ediyorsunuz. Siz çalışıyorsunuz, o size verdiği borç paranın faizini sizden ara ara tahsil ediyor… Ana paralar ise birikiyor…
Arada bir kendimize geliyoruz. ‘Aman bir evim olsa da kurtulsam’ diyorsunuz, ama ne gezer? Bu kez de banka kredisi ile biricik evinize ortak oluyorlar!
İşte kısaca özetlediğimiz dünyanın görünümü böyle…
Yalan mı?
Şimdi ise sıkı durun…
Çok yakında bu düzenden kurtulacaksınız!
Çünkü artık açıkça denizin bittiği ve bu geminin karaya bindirmek üzere olduğu görüldü. Bir zamanlar dünyaya kan ve vahşetten başka bir şey vermeyen Sovyet İmparatorluğu vardı. Bu gün yerinde pek çok bağımsız devlet yaşıyor.
Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu vardı, adaletten ayrıldıktan sonra milletten topluma dönüşünce dağıldı. Fransız ve İngiliz İmparatorlukları’nın yerinde yeller esiyor. Artık İngiltere krallığının sembolik değeri bile yok! İşte bu tarihi sürece bakarak diyorum ki:
ABD İmparatorluğu’nun çöküşü yakındır!
Hem de SSCB’nin çöküşünden, komünizmin iflasından çok daha net bir şekilde bunu; bugün yaşayan pek çok insan görecektir. Tarihi iç savaşlarla dolu olan Amerikan rüyası, ekonomik kriz ile dibe vurmuştur. Yurt dışında beslediği asker sayısı yurt içindekini aşmıştır. Bunu hiç bir devlet on yıldan uzun süre kaldıramaz.
Sosyal yapı bitmiş, kilise taassubu yeniden hortlamıştır. Bilimin önüne kilise geçmiş, Kendilerini İsrail’in bekçisi sanan bir takım kişiler yıllardır ülkenin kaderine ipotek koymuşlardır. ABD’de hızla artan İspanyolca konuşan Latin nüfusun bugün için yüzde 45’e ulaşmış olması, zenci nüfusun örgütlenmesi ve dahası yüzde 10’u çoktan aşması ve en önemlisi son bir aydır Baptist kiliselerin kundaklanması ile iyice gün yüzüne çıkan tarikatlar ve mezhepler arası çatışmalar ABD’nin çöküşünün sinyalleridir.
SSCB, Afganistan’ı yutmaya kalkışmış ancak boğazına takılmış ve ölmüştür. Bugün için ABD, hem Afganistan’ı hem, Irak’ı yutmaya çalışmış, dahası hâlâ İran mı, Suriye mi, diyerek aç gözlülüğünü sürdürmektedir.
Bu lokmaların hepsi birden yutulmaz!
Gelecek sayıda teknik ayrıntıları ve somut gerçekleri sizinle paylaşacağız...
|