Somerset Maugham 20. yüzyıl İngiliz yazarlarındandır. Kitaplarının konularını genellikle Pasifik bölgesinde yaşanan olaylardan seçmiştir. Sömürgeciler, yerli halk, melezler, serüvenci serseriler Maugham’ın romanlarında gerçeğe yakın olarak yer alırlar. Pasifik bölgesinin bazı yerleşim alanları 19. yüzyıla kadar kitaplı dinlerle tanışmamıştı. Coğrafyanın getirdiği sebeplerden dolayı halkların birbirlerinden ayrı yaşamaları tek tanrılı inancın bölgede yaygınlaşmasını engellemişti. |
Burada yaşayan halk, atalarından gördükleri inanç biçimlerini kuşaktan kuşağa aktarırlardı. İslam dini deniz ticareti yapan Müslüman tacirler tarafından Endonezya, Malezya gibi ülkelere ulaşmış ve yerli halk tarafından benimsenmişti. İslam dininin bölgede yaygınlaşmasından sonra deniz yoluyla Hıristiyan inancı da Pasifik adalarına ulaştı. Yeni deniz yollarının bulunması ve İslam ülkelerinin zayıflaması neticesinde Hollanda, Portekiz gibi denizci ülkelerin halkları daha çok sömürmek, daha çok semirmek amacıyla Pasifik bölgesine akın ettiler.
İslamın hoşgörü tecrübesini daha önce görmüş olan yerli halklar bu gelen yeni insanları da Müslümanlar gibi zannettiler. Onlara adalarına yerleşme izinleri verdiler. Avrupalı sömürgeciler buralara askerlerini ve papazlarını da getirdiler. Somerset Maugham kitaplarında Avrupalı ve Amerikalı sömürgecilerin yöntemlerini büyük bir ustalıkla anlatır.
Varlık Yayınevi’nin 1960 yılında yayınladığı “Talua Kıralı” adlı kitapta geçen bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Günümüzde dinimizi bozmak için aramıza sızmış hainleri tanımak için size bir ipucu verecektir. Dinler arası diyalog diye diye Türk milletinin kanını emen asalakların bizi nerelere sürüklediklerini görmek için Somerset Maugham’ın yazdıklarını hep beraber okuyalım.
****
En sevdiği şehri bana, alaycı bir ev sahibi edasıyla gezdirdi, bu da hoşuma gitti doğrusu. Çeşitli anıtları gösterdi, bunların mimari tarzına hayranlık gösterdiğim zaman gururdan şişindikçe şişindi. Beri yandan, durumundaki komikliğin kendisi de farkındaydı. Zengin insanların evlerini de gösterdi bana:
-Burası Stubbların konağıdır, dedi. Yapı yüzbin dolara malolmuştur. Bu aile, Honolulu’nun en iyilerinden biridir. İhtiyar Stubb Baba yetmiş yıldan fazla bir zaman önce misyoner olarak gelmişti buraya.
Biraz çekindi, kalın camlı gözlüklerini arkasından fesat fesat bana baktıktan sonra devam etti:
-Bizim burada en seçkin insanlar hep misyoner çocuklarıdır; babanız ya da büyükbabanız dinsizleri hidayete eriştirmediyse, Honolulu’da kimse size uzun boylu bir önem vermez.
-Sahi mi?
-Kutsal Kitap’ı okumuşluğunuz var mı?
-Okudum tabîi.
-Öyleyse hatırlarsınız. İçinde şöyle bir şey vardır: “Babası koruk yemiş de çocuklarının dişleri kamaşmış” der. Honolulu’da ise işler, başka türlü olup biter. Babaları yerlilere Hıristiyanlığı getirmişlerdir, çocukları ise memlekete el koymuş, herşeyi ele geçirmişlerdir.
-Başkasına yardım et Tanrı da sana yardım eder, diye mırıldandım.
-Orası muhakkak. Yerliler Hıristiyanlığı kabul ettikleri sırada, kabul edecekleri başka şey yoktu zaten. Yerli kırallar misyonerlere saygı göstermiş olmak için onlara toprak vermişlerdir. Misyonerler ayrıca yeni yeni topraklar satın aldılar, cennette kendilerine hazineler hazırlamak istiyorlardı sanki. Kârlı bir yatırımdı bu şüphesiz. Bir misyoner işini terk etti, emlak komisyonculuğu yapmaya başladı. Genel olarak da, işlerin ticareti ile misyonerlerin oğulları uğraştılar. Bundan elli yıl önce Hıristiyan dinini yaymak için buraya gelmiş bir babaya sahip olmak büyük talihtir doğrusu!
|