Zekice

 

Zeki Hacı ibrahimoğlu  

Türkiye’de misyoner faaliyetleri…


Misyonerlik Haçlılarla başlayan Türk Milletini Anadolu’dan çıkarma işinde, daha sonra kurtuluş savaşında işgalcilerin emrinde, bugün de batı için batı adına Hıristiyanlaştırma ve ajanlık faaliyetlerinde araç olarak kullanılmaktadır. Misyonerlik batılı güçlerin bir devlet politikası, stratejilerinin bir parçası, bugün az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kendilerine sadık topluluklar, milletler yaratma projesidir. Misyonerlik tarih boyunca sömürgeleştirmeyle iç içe yürüdü.

Misyonerler vatanımızın her köşesinde cirit atıyor, Hıristiyanlık propagandası yapıyor, adam satın alıyor, yardım adı altında yoksul halkı kandırıyorlar. İstiklal savaşından önce o zamanın misyonerleri Merzifon’daki Amerikan kolejinde, Van gölündeki Akdamar adasında, ruhban okullarında, kiliselerde, yabancı konsolosluklarda olmak üzere şizofren bir topluma dönüştürdükleri Ermenileri maşa olarak kullanıp silah temin ederek Türklere karşı her türlü katliamı, tecavüzü yaptıran kişilerdi.
Çok sayıdaki misyoner okulları yıkıcılıkta etkili oldu. Ermeni ihtilalcilerin büyük bir bölümü Amerikan kolejlerinde yetişmiştir. Hınçak Taşnak cemiyetleri Amerikan koleji misyonerlerinden yardım görmüşlerdir. Amerikalı Prof. EARLE “Dünyanın hiçbir ülkesinde misyonerler emperyalizme Türkiye’deki kadar hizmet etmemişlerdir” demiştir. Misyonerlik tarihin hiçbir döneminde tek başına bir din meselesi değil hep siyasi bir mesele olmuştur.
Misyonerlik Haçlılarla başlayan Türk Milletini Anadolu’dan çıkarma işinde, daha sonra kurtuluş savaşında işgalcilerin emrinde, bugün de batı için batı adına Hıristiyanlaştırma ve ajanlık faaliyetlerinde araç olarak kullanılmaktadır. Misyonerlik batılı güçlerin bir devlet politikası, stratejilerinin bir parçası, bugün az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kendilerine sadık topluluklar, milletler yaratma projesidir.
Misyonerlik tarih boyunca sömürgeleştirmeyle iç içe yürüdü. Arkasında emperyalist devletlerin istihbarat örgütlerinden çok uluslu şirketlere kadar batının savaş aygıtları var. Hıristiyanlaştırma topluma inanç özgürlüğü diye sunuluyor, oysa mesele özgürce dinsel tercihini yapma meselesi değildir. Dinini değiştiren sadakatini de değiştirir, bağlı olduğu topraktan, milletten, kültürden kopuyor, kökü dışarıda bir merkeze bağlanıyor.
Mesele tamamen siyasidir ve Türkiye’nin millî güvenliği ile doğrudan bağlantılıdır. Dolayısıyla misyoner örgütler ve faaliyetler için tıpkı çekiç güç, keşif güç gibi Emperyalizm’in keşiş gücü demek çok yanlış olmaz. ABD – AB desteğinde ve yönetiminde özellikle Protestan misyoner örgütler ev ve iş hanlarında kiliseler açarak Vatikan’ın çalışmalarıyla dinler arası diyalog projesini uygulamaya çalışmaktadırlar.
Sanıldığının aksine özellikle Protestan misyoner hareketi, Hıristiyanlaştırarak yeni azınlıklar yaratmaya değil, batıya bağlı Hıristiyan Türkler, bütün vatandaşlık haklarına sahip Protestan vatandaşlar yaratmaya çalışıyorlar. Yoğun bir Hıristiyan ve Hıristiyanlaşmış nüfus oluşturma çabası yerli misyonerlerin Türk olduklarını, Türkiye vatandaşı olduklarını sık sık vurgulamaları hem bir siyaseti hem de bir stratejiyi açığa vuruyor. Ama işlerine geldiği zaman Lozan antlaşmasında azınlıklarla ilgili maddelere sığınmayı ve o maddeleri kendi çıkarları doğrultusunda yorumlamayı da ihmal etmiyorlar.
ABD’deki Protestan misyoner örgütlerin en kıdemlisi ve en büyüklerinden AMERİKAN BOARD örgütü 1820’lerden itibaren Anadolu topraklarına girince misyonerliğin yıkıcı faaliyeti çok daha çarpıcı biçimde ortaya çıktı. BOARD’ın 1880 tarihli ünlü Bartleft raporunun ilk cümlesi şöyledir: “Misyoner faaliyetleri açısından Türkiye Asya’nın anahtarıdır”. BOARD’ın Türkiye’ye gönderdiği misyonerlerden PARSONS “Bu günah imparatorluğunu tamamen yıkmak ahdim olsun.”diye BOARD ‘ a yazı yazmıştır.
“Yine BOARD 1 Aralık 1883 talimat mektubunda bu mukaddes ve vaat edilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferiyle geri alınacaktır.” diye yazmıştır. Robert kolejde okuyan Müfide Ferid romanında burada verilen eğitimi çok güzel özetliyor: “Buraya Türk girer, fakat Türk çıkamazsınız.”

3 Ocak 1921’de Atatürk şöyle diyordu.
”Hiçbir hükümet kendi tebaasından olan on binlerce çocuğu kendi memleketi dahilinde bir yabancı heyeti tarafından her türlü teftişten azade olarak büyütüp onlara istediği gibi telkinlerde bulunulmasına müsaade edemez. Buna müsaade etmek çocukları yaşayacakları muhite düşman veya hiç olmazsa yabancı olarak yetiştirmek ve dolayısıyla onunla çarpışmaya mahkûm eylemektir.
Bu ise gerek o çocukların gerek içerisinde yaşayacakları halkın felaketini hazırlamaktadır. Bunu engellemek ise hükümetin vazifesidir. Bundan dolayıdır ki Amerikalılar tarafından numune çiftliği ve bir benzeri müesseseler husule getirilip buralarda kendi tebaamızdan olan binlerce çocuğun Türk hükümeti ve milletine karşı dostane olmayan ve sadıkhane olmayan hissiyatla donanmış olarak yetişmelerine müsaade edemeyiz.
Atatürk, “Çocuklarımıza her şeyden evvel Türkiye’ye düşman bütün uluslarla mücadele etmek öğretilmelidir.” demektedir. Mustafa Kemal Atatürk kökü dışarıda olan bütün kurumlara karşı net bir tavır almıştır.1935 tarihinde mason localarını kapatmıştır. Dr. M. Kemal Öke Atatürk’ü masonların tabii reisi göstermek için gayret sarf etmiş, Atatürk bu teklifi reddetmiş ve şöyle demiştir.”Ben bu cemiyete girmem ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, ancak kendi prensiplerime uyarım”.
Barış gönüllülerinin Türkiye’de bir ajan gibi çalıştıkları tespit edilmiştir. Amerikalıların o dönem icat ettikleri casus uçağına benzetilerek Barış gönüllüleri yerde yürüyen U-2’ler olarak adlandırılmışlardır.1962–1972 yılları arasında Türkiye’de 1585 Amerikalı misyoner Barış gönüllüleri adı altında faaliyet yürüttü. Bazı araştırmalarda güneydoğu bölgemizde PKK’nın temelleri bu dönemde atılmıştır.


www.ufukotesi.com - 01 / 2006  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.