Varlığını inkâr edenin yaşam hakkı yoktur. Bu konuda meşhur bir benzetme vardır, ‘civciv yumurtadan çıktıktan sonra, kendi kabuğunu beğenmemiş’ diye… Aynen böyle insanların da kendilerini var eden, kendilerine kimlik veren ve var olmalarına sebep olan kıymetlilerini de inkâr hakkı yoktur. Bireyi bünyesinde meydana getiren, ona bir kültür bahşeden ve var eden millet, o kişinin aynı zamanda dış darbelere karşı da savunan kabuğudur. Bunu inkâr eden bireylerin, en azından o toplumda yaşam hakkı yoktur. Kendisini nereye ait görüyorlarsa o ülkeye gidip yaşamaları âcizane tavsiyemizdir. |
Bu şekilde hem kendileri huzur bulacaktır, hem de doğup büyüdüğü, ancak yapısına bir türlü intibak edemediği asil milletine de daha az zarar verecektir.
Günümüzde yüce Türk Milleti içinde de kendi varlığını inkâr eden ve var olmasına sebep olan devleti hakkında bir yabancıdan farksız düşünen ‘el güzelleri’nin türediğini ne yazık ki görüyoruz. Hayali bir AB projesinde yer bulacağını sanan, ya da ütopik ve de komik bir özerk devlet hayalleriyle Türk Devleti’ni bölebileceğini zanneden veya kültürel-ahlâkî ve dil yapısı bakımından Batı ülkelerinden farksız yaşayarak millî benliğinden kopuş kâbusları gören ‘zavallıların’ önce ‘Türk gibi olmayı’ öğrenmeleri gerekmektedir. Önce ‘Türk gibi yaşamayı’ bildikten sonra bu asil milleti eleştirme hakları doğabilir. Türk olmak için de ‘önce insan olmayı bilmek’ gerekir… Her insanın, aklı başına geldiği andan itibaren yerine getirmesi gereken temel insanlık bilgileri vardır:
1.Bulunduğu milletin şartlarını bilmek, yerine getirmek.
2.Mensubu olduğu dinin şartlarını tamamen bilmek ve yerine getirmek
3.Aile olmanın şartlarını bilmek, bütün gereklerini tam olarak yerine getirmek.
4.Şahsiyetin şartlarını iyice bilmek, itina ile yerine getirmek.
5.Bütün dünyada ve bulunduğu ulusun her yerinde, halen bütün olup bitenleri iyi bilip anlamak, ona göre gerekenleri eksiksiz yerine getirmek.
Bunların şartlarını harfiyen yerine getiren bir insan ancak, birey olmanın da gereklerini yapmış olacaktır. Başta bürokrat ve siyasilerimizin en azından şu beş maddeyi bilmeleri bu yüce milletin şerefle varlığının devamının ve dünyada bir numara olmasının temel şartıdır.
‘TÜRK DÜNYASI BAKANLIĞI’ ŞART
İnsanlığının hakkını bilen ve şartlarını yerine getiren idareciler aynı zamanda ölümsüzlüğe de hak kazanmış olurlar. Öylelerinin aldığı her nefes, binlerce kişinin ibadeti hükmündedir. Türk milletinin dünyanın her neresinde olursa olsun menfaatini düşünen ve bunun gayretinde olan devlet başkanı kendi milleti tarafından da ölümsüzlükle ödüllendirilecektir. İşte Fatih Sultan Mehmet, işte Yavuz Sultan Selim, işte Yıldırım Beyazıt, işte Yesevî, işte Edebâli, işte Osman Gazi, işte Oğuz Kağan, işte Atatürk!... Bu şahsiyetler hâlâ aramızda yaşamıyorlar mı? Onların koyduğu düzenler, bugün üzerinde yaşadığımız fethettikleri yurtlar, kurduğu devlet hâlen yaşadıklarının ispatı değil midir?
Daha önce Ufuk Ötesi gazetemizde ve www.siyasibakis.com internet haber sitesinde de defalarca dile getirdiğimiz gibi; dünya üzerinde her nerede olursa olsun, bir Türk’ün burnu kanadığında bunun hesabı sorulmuyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin menfaatleri ayaklar altına alınıyorsa ve sırf ‘ben Türk’üm’ dediği için -hangi ülke vatandaşı olursa olsun- soydaşlarımız zulüm görüyorsa bunda idarecilerimizin vebali vardır!
Ankara, daha iyisini yapamıyorsa bile en azından ‘Ermenistan’ın Diaspora Bakanlığı’, ‘İsrail’in Yurtdışındaki Yahudilerden Sorumlu Bakanlığı’, ‘İngiltere’nin Commonwealth Bakanlığı (İngiliz Uluslar Topluluğu)’ benzeri bir ‘Türk Dünyası Bakanlığı’ kurması şarttır!
Bir çok konuyla başı şişirilmiş yamalı bohça bir devlet bakanlığının himayesine verilmiş, ‘Türk Dünyası çalışmalarından’ bir fayda çıkmadığı; geçen on kusur yılda artık kesin olarak ortaya çıkmıştır. Bir öğrenci dönüşüm projesinde dahi başarılı sınav veremeyen teşkilât yapısının, şimdi bu satırlardan ayrıntısını açıklamak istemediğim geçmişteki Özbekistan sorunu, ardından Azerbaycan darbesi, Gürcistan ve Kırgızistan olayları ve en son da yine göstere göstere gelen Özbekistan’daki ABD patentli başarısız darbe girişimleri ardından ellerini şakağına koyup düşünme vakti gelmiş de geçmektedir.
Türk Dünyası, Türkiye Cumhuriyeti’nin önünü açacak en önemli gündem maddelerinden biridir. Bunun farkına varamayan ve ‘Bütün dünyada ve bulunduğu ulusun her yerinde, halen bütün olup bitenleri iyi bilip anlamak, ona göre gerekenleri eksiksiz yerine getirmekten aciz’ sallabaşını al maaşını zihniyeti ile çalışıp, yaptığı bir icraatın dahi sonuç hesabını yapamayan göçebe teşkilât yapısı ile her hangi bir başarıya imza atılabilmesi mümkün değildir.
Bunun vahametini def etmenin tek yolu; müstakil bir ‘Türk Dünyası Bakanlığı’nın kurulmasıdır! Bu bakanlığa başka bir isim de, kanımızca yakışmaz. Ortada 300 milyon Türk ve dünya yüzeyinde yüz milyonlarca kilometrekare alanı ilgilendiren, inkâr edilmesi imkânsız bir gerçek vardır. Bunlar ne ‘dış Türk’tür, ne de ‘Türki’dir. Bu insanlar öz be öz Türk’tür. Lafı tevillendirmenin de hiçbir gereği yoktur.
Bu asil millet tarafından ölümsüzlük kazanmak isteyen yiğitlere selâm olsun!
|