Türk atasözleri, bir tecrübenin ve bu bağlamda tarihsel birikimlerin sonuçlarıdır. Bu birikim ve sonuçlar, geçmişte Türk milletinin bazı bireyleri tarafından yaşanmış olan, hayatlardaki mücadelelerin ürünleridir… Bu pıratikler, acı ve tatlı günleri, atasözleriyle de, bir ölçüde bize tanıtır veya aktarır.
Hepimiz büyüklerimizden veya çevremizden bir sürü atasözü duymuşuzdur ve de öğrenmişizdir. Bazen de yeri geldiğinde, taşı gediğine koyar gibi, atasözlerini cümlelerimizde kullanırız. Aynı, bu yazının başlığında olduğu gibi...
Size de hayatınızda, kılavuzluk yapan bir karga oldu mu? Ben olduğunu biliyorum. Bazılarınız yok deseniz de, bu topraklar üzerinde ortak yaşadığımız yakın ve uzun süreçlerde, o kadar çok kargadan kılavuzlar bu milletin ve bizlerin önümüze konuldu ki, bunları saymakla ya da ayıklamakla da bitirmemiz oldukça zordur.
Bu kılavuzlar içersinde: başbakanlar, bakanlar, parti başkanları ya da başka başka başkanları çok gördüm, siz de gördünüz ve yaşadınız ve belki de yaşıyorsunuz.
Benim gördüğüm ve de üzerine yorum yaptığım kılavuzları, elbette tarihin lağım çukurundaki layık oldukları yere, bu milletin gelecekteki nesilleri atacaktır.
Bugünkü bilgi birikimi ya da insanların çoğunun yetişime ve yetiştirilme tarzları, bazı şeyleri onların derin bir açıdan algılamasına imkan tanımadı.
Böylesine ilgisiz ve ilgisizliğin bilgisizliğinde yüzen bireylerin ve o bireylerden gelen nesillerin, bunu anlamaları, kolay da olmayabilir. Hatta bu durum, bazı zorunlu şartların pıratiği gereği, bir ölçüde mazur da görülebilir.
Tüm bu olumsuzluklar, bu ülkede kimleri sevindirebilir? Tahmin edin! Elbette içimize sızan ve sızdırılmış olan şeytanları ve onları içimize salan aşağılıkları sevindirebilir.
Yarın ki süreç, tarihin akışını doğal olarak daha iyi değerlendirebilen kuşakların eline geçtiğinde, Türklüğün kaderi de, uluslarüstü emperyalizmin boyunduruğundan ve o boyundurukçuların boynumuza taktığı zincirlerden, bizleri ya da bizlerden sonra gelenleri kurtaracaktır.
Fakat, ne yazık ki bugünkü süreç, bu topyekün kurtuluş için, Türk dünyası üzerinde, şu anda yeteri kadar umut vermiyor. Türklüğün önünü tıkayan ilgisizlik ve o ilgisizliğin içersinde para ve çıkar karşılığında yüzen bilgisizliğin, defedilmesiyle temenni ederiz ki, Türk dünyası rahatlayacaktır...
Tüm bu anlattıklarımıza rağmen, belki de bazılarınız şöyle düşünüyor: ‘kılavuzdan hiç karga olur mu?’ Bana göre olur. Zaten halkın diline böyle bir atasözü düşmüşse, bu ülkede muhakkak ki bazı kargalar, kılavuzluk yapmışlardır.
Böylesine sahte kılavuzların peşine düşen ya da düşürülen kişilerin burnu, tezekten mi desem, at tersinden mi desem ya da falanca şahsın pisliğinden mi desem, bir türlü o malum şeyden kurtulmuyor, değil mi?
Türk tarihinde ve başka milletlerin tarihinde de, kargadan kılavuzlar hep olmuştur. Ya kılavuzun peşinde koşanlara, ne demeli?
Vah! Vah!
Peki, ‘tarihimizde kılavuzdan kargalara örnek verebilir misiniz’ derseniz? Acaba, biz ne diyebiliriz? Aslında, çok şey diyebiliriz. Ne yazık ki tarihimiz, o çeşit kargaların, hatta daha da ötesinde sürülerinin istilasına uğramıştır.
Örneğin bakınız! Tarihimize, iyi bakınız! Size bir sürü karga familyasından kılavuz gösterebilirim ve o zaman da siz, görüp öğreneceksiniz ki, bu milletin burnunun o malum şeyden kurtulamadığını...
Mesela Rum Mehmet Paşa, Kuyucu Murat Paşa, Kara Davut Paşaların kargalarla bir akrabalığı var mıydı? O nedenle bu paşalar, geçmişin içi boşları olarak mı tarihimizde yer aldılar?..
Üstelik bunlardan Kuyucu denilen aşağılık, Türkleri öldürtüp öldürtüp kuyulara doldurtmamış mıydı? Sonraları bu şahıs, bazı tarihçi geçinen bezirganlar eliyle, Anadolu’da huzurun, güvenin sembol isimlerinden birisi olarak, tarih kitaplarına konulup, Türk çocuklarına sürekli ezberletilmedi mi?
Bu tarih anlayışı, Türklük açısından elbette iyi incelenmeli ve yerine tekrar oturtulmalıdır. Yoksa Topkapı Sarayında oturan üç beş kişi üzerine tarih üretilemez. Ayrıca tarih, bizim diyalektiğimize göre; ne sınıfsaldır, ne çağlara dönüktür, ne dinlere yöneliktir, ne de medeniyetler tarihidir.
Tarihi süreç, ağırlık itibariyle bize göre milletlerin tarihidir. Bu tüm zamanlarda da böyledir. Bize Yunan tarihini yuttururlarken, bize Roma tarihi anlatırlarken, el altından verilen mesajda, hangi milletleri överlerdi bir düşünün?..
Bize İslam tarihi anlatılırlarken, Emevilerde, Abbasilerde varılan politik ve kültürel noktanın sonucu, Arapların etkinliği ve anlayışı üzerine gelmez miydi?
Aynı şekilde Göktürkler, Selçuklular anlatılırken Türklük bilinci gündeme getirilmiyor muydu? Bu hep böyledir; Çarlık Rusya’sıyla Rusluk bilinci, Avrupa’daki diğer benzer yönetimlerle de, o ülkelerdeki millilik bilinci, tarihsel süreçte verilmedi mi?
Gelelim bizdeki diğer kılavuzlara: Tarihimizde Kanuni’ye damat yapılan çıkarcı Rüstem Paşa üç kağıtçı değil miydi?, Hırsızlık Koca Sinan Paşanın kanına işlememiş miydi? Ve onun korkak oğlunun kılavuzluğunda ordu, Rumeli’de bozulmadı mı? Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, size göre nasıl bir kılavuzdu? Bana sorarsanız, maceracı, hedefi bilmeyen ve de Belgrad’a kadar devletin perişan olmasına yol açan birisiydi. İşi sadece Kırım Hanı’nın üzerine atan Fındıklılı gibi, üç beş yağcının kalemiyle, tarihi yenilginin sonucuz da değişmez!
Ya Patrona Halil neciydi?! Tam anlamıyla serkeşin birisiydi. O ve arkadaşlarının öldürdüğü Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve onun da damadı olan Kaymak Mustafa Paşa (aynı zamanda Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın da torunuydu.) ile tahttan indirdikleri Sultan III. Ahmet nasıl kişilerdi?
Onlar, zevki sefayı esas alan, gününü gün etmeye çalışan takımındandılar. Onlar Kağıthane’nin müdavimleriydiler. Onla, bazı tarihçiler tarafından isimlendirilen “Lale Devri”nin sembolleriydiler. Yani karga sınıfına yönelik kılavuzlardandılar. O nedenle, o yıllarda da milletin burnu, o malum şeyden kurtulamamıştı. Aynen bu günlerde olduğu gibi...
İsmi üzerine palavralar sıkılan ve kendisine ‘Büyük’ lakabı verilen, Mustafa Reşit Paşa da, gerçekte teslimiyetçi ve küçük bir kişilikti....
Linç edilen Fehim Paşa, paralar kaçıran Arap İzzet Paşa, bir çeşit sır katibi olan Kara Tahsin Paşa ve Bo(ş) Şerif Paşa da, bu ülkeden beslenerek, sadece yiyip-içip ve sürekli dışkı üreten takımından olanlardan değiller miydi?
Ya Sevr’de imzayı rahatlıkla çakan hayin Damat Ferit Paşa ve filozof bozuntusu Rıza Tevfik ile Ali Kemal denilen satılık kalem sahibi ve yandaşları da, sizce nasıl kılavuzlardı?
Ayrıca, Osmanlı devletinin son sultanın kılavuzluğuna ne dersiniz? Kendisi, çok mu milliydi? Bazıları bu şahsı, her şeyiyle kamufile edip, millete yutturmaya çalıştıklarına göre, iyi bir kılavuz muydu? Çeşitli kesimlerden, bu işin kurtarıcılığına soyunan bazı şahıslar yok mudur? Hatta Robert Kolejli Bülent Ecevit bile, bu işe soyunduysa, varın gerisini siz hesap ediniz!
Bana göre son sultan, iyi bir yol gösterici, rehber, önder ya da kılavuz değildi. Niçin? Çünkü korkak kişiliğinden dolayı ve yine bana göre, atası Yıldırım Bayezit’in tırnağı dahi olamadığı için, iyi bir sultan değildi...
Diğer Türk ellerinde de, kargayla kılavuz ilişkisine yönelik bağlantılar hangi aşamadaydı? Tarihimize bakarsak, durum çok vahimdir. Nasıl yani? Bakınız Asya’daki Hunların tarihine, bakınız Göktürk kitabelerinde verilen öğütler çerçevesindeki tarihimize. Bakınız atalarımızın toprakları üzerindeki Çin ve Rus yayılmalarına... O zaman çok kolay görürüsünüz, kargayla kılavuz hikayesini...
Mesela Neriman Nerimanof, Azerbaycan’da nasıl bir kılavuz olmuştu? Ya da günümüzde çok parlatılan ve neredeyse milliyetçiliğin sembolü haline getirilmeğe çalışılan Sultan Galiyev ile ağbabası Molla Nur Vahitof iyi bir kılavuz muydular?
Örneğin, insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en büyük kasabı olan Josef Sıtalin’in, bir zamanlar aziz ve kadim dostu olan Mehmet Emin Resülzade’yi nasıl bilirsiniz?
Ya adına palavradan öyküler anlatılan, komünist rejimin tarihi bekçisi ve kapitaliat rejim döneminin de en büyük döneklerinden olduğu söylenen Haydar Aliyev, nece bir kılavuzdu? Onun kılavuzluğunda Azerbaycan Türklerinin burnu rüşvetten, yağcılıktan kurtulabilmiş miydi? Yağcıları tarafından, büyük lider olduğu söyleniyor… Peki bu lider büyükse, Ermenilerin küçüklüğü ya da büyüklüğü ne kadardı? Büyük olduğu söylenen Haydar Aliyev, yoksa hiç cesur değil miydi? O nedenle mi, Ermeni işgalini Karabağ’da ve civarında milletine alıştıra alıştıra göçüp gitti?..Yani bu şahıs için, büyük lider deniliyor ama, büyüklüğü sadece üç beş yağcı sözbazın dilinde kalıyor ve kadim Azerbaycan Türk toprakları da Ermeni çizmeleri altında işgaldeki çilesini sürdürüp gidiyor…Bu açıdan bakıldığında Haydar’ın kendisine takdırdığı “cenap”lık, sadece milletin gözündeki “Bey”lik kelimesini yok ettirmek için uydurulan bir palavraydı.. Belki de içi tam anlamıyla boş bir balondu. Ben de buna inanlardanım...
Aynı bu şekilde yetişerek, bu çeşit bir düzlemde palavradan ve kartondan liderlerden olan Asgar Akayev denilen ayak takımı da, def olup Kırgızların yakasından düşürülmüştür.Fakat gerek Aliyev’in yerine gelen küçük Aliyev ve Akayev’in yerine gelen yeni kılavuzu da siz inceleyin ve yorumlayınız!..
Çok ama çok karga familyasından ya da kardan adamdan veya başka bir şeyden kılavuzları önümüzde görüyoruz. Yazımızın başında da belirttik. Bizim yakın geçmişimizdeki ve de günümüzdeki süreçlerde bu ülkenin kılavuzları arasında kargadan kılavuzları yazılarımızı takip edenler görmektedir. Bunlardan hangilerinin, hangi ölçüde, devlet içinde ne yaptıklarını da yazdık, yazıyoruz ve yazacağız da...
Biz bu kılavuzları, sadece politik devlet adamları olarak nitelemedik; aynı zamanda işadamı kılığındaki teslimiyetçileri, aydın geçinen bazı karanlık odak ve şahısları, sözde dini ve milli değerleri savunduğunu millet karşısında izah edenleri de söyledik.
Böylesi kılavuzlar karşısında, sizin de elbette hatırınıza, kendi kılavuzlarınız gelmiştir. Bu kılavuzlarınızı iyi hatırlayınız ve layık olduğu yere sizler de koyunuz.
O yer neresidir derseniz? Ayaklarınızın altı bile az gelir. Ben size, ‘onları çok daha layık oldukları yere gönderin’ derim. Ama ne yazık ki, bundan ötesi, bu köşede o yerin adını vermeme yetmiyor. Daha doğrusu, terbiyem müsaade etmiyor. Onu da siz bulun ve o layık oldukları yerlere, o lider veya kılavuz bozuntularını yollayınız.
Niçin? Bu milletin geleceği için.
Niçin? Türk çocuklarının yarınları için.
Niçin? Eğer Türkseniz, gururunuz, kırılmış ve onurunuz ortaya salınmışsa, bunun için.
Niçin? Allah aşkına, olması gerektiği için.
Yol göstermesi bizden, davranışı sizden...
Türk milletinin haklarını gasp ettiren anlayışlara ve o anlayışların günahına ve günahlarına ortak olmayın, olanları da uyarın!
|