-

 

Ahmet Özdemir  

Toprak Sevgisi ve Bayramı


Şimdi, dağ dağ, yayla yayla, ova ova esen, ılgıt ılgıt çam, çiğdem çiğdem kokan rüzgârla ciğerlerini şişirmeyen, billur ırmaklarından kana kana içmeyen, üzerinde çıplak ayakla koşmayan, kerpiç damlı evlerin tandırında pişen yufkanın, bazlamanın, lâvaşın tadını bilmeyen ne bilsin toprak sevgisini.

Zaman zaman folklorumuzdaki halk takvimine ilişkin yazılar yazıyorum. Yüzyıllar ötesinden günümüze kadar kutlanmakta olan mevsimsel belli günlerin çoğunu biliyorsunuz. Bunlardan biri de nevruz. Geride bıraktığımız yıl Ufuk Ötesi’nde kardelen, çiğdem ve nevruzdan söz etmiştim. 21 Mart yalnız bizde değil, Afganistan, İran gibi Farsça konuşan ülkelerle bağımsızlığını kazanan Türk Cumhuriyetlerinde bahar bayramı olarak kutlanılıyor. Kırgızistan ve Türkmenistan’da "21 Mart Nevruz Bayramı" resmi bayram olarak kabul edilmiş.
Ayrıca eski Türklerde, sürüleri otlatmaya çıkarma günleri dolayısıyla 9 Mayıs’ta “örüs sara bayramı” ile 28 Ağustosta güz bayramı "soğan sara-ak ay”ın olduğunu biliyorum. Meğer Almanların da, Cermenlerin Hıristiyanlık öncesi kültürlerine dayalı, bahardan yaza geçerken kutlanan Gündönümü “Sonnen wendefeier” Bayramı varmış.
Bir kaç yıldır temmuz aylarında “Hasat Bayramı” adı altında bazı etkinlikler yapıldığını hatırlıyorum. Diyeceksiniz ki, Haziran ayında bütün bunların ne ilgisi var?
Cahilliğimi bağışlayınız. İnternette gezinmeseydim, Haziran’ı takip eden Pazar gününün “Toprak Bayramı “ olduğunu bilmeyecektim. Önce yöresel bir şölen sandım. Bir de araştırdım ki, kanunla konulmuş bu bayram. 15 Haziran 1945 günü 4760 sayılı Kanunla kabul edilmiş ve ertesi gün Resmi Gazete’de yayımlanmış. Bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütmüş. Belli ki iyi yürütülmüş (!) bu bayram. Bilgisiz, görgüsüz kalmışım, cahil kalmama sebep olmuş. Daha sonra bir başka kaynakta, bu günün Roma’daki “Beynelmilel Ziraat Enstitüsünde Bulgar Murahhasının teklifi üzerine bütün dünyada Toprak Bayramı olarak” kabul edildiğini, bizim de buna uyarak “Toprak Bayramı”nı ilân ettiğimizi okudum.
Derler ki “Deliye göre her gün bayram.” Ancak işin içinde “toprak” olunca diyemedim. Koca Veysel’in ünlü şiirini hatırladım. Şiirin türküsünü Veysel’in yanık ve titrek sesinden duyar gibi oldum:

“Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır.
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktır.

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır.

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.

İşkence yaptıkça bana gülerdi
Bunda yalan yoktur herkes de gördü
Bir çekirdek verdim dört bostan verdi
Benim sadık yârim kara topraktır.
..........
Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyaya bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel'i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır.”

Hepimizin sadık yâri kara toprak. Toprak bize, biz toprağa sevdalıyız. Bir dinî yazıyı hatırlıyorum. Solucanlardan söz ediyordu. Diyordu ki adını hatırlamadığım yazar: “Şu solucana bakın. Ayaklar altında ve kendi hesabına alabildiğine sevgiye muhtaç. Ama o, bu haliyle pek çok şeye merhamet etme yolunda yorgunluk bilmeyen bir yolcudur. Şefkatli toprak ona bağrını açar, o da bu sıcak ve sevgi dolu kucağın her avuç toprağına yüzlerce döl bırakır ve toprak ana onlarla havalanır, bunlarla kabarır ve her yanıyla pişer ve olgunlaşır. Toprak solucana, solucan toprağa sevgi dolu.”
Aşık Veysel bir başka şiirinde “Aslıma karışıp toprak olunca / Çiçek olur mezarımı süslerim.” diyor. Kimi dostluklar günü birliktir. Kalıcı değildir. Çıkar üzerine kurulmuştur. Bunlara “günün dostları” diyebilirsiniz. Gerçek dostluk, gönül dostluğudur. Kıskançlıkların, iki yüzlülüklerin fingirdeyip fink attığı günümüzde bulmak zordur. Bunu bilen gönül gözlü Aşık Veysel aramış aramış da sonunda vefayı ve dostluğu toprakta bulmuş.
Anadolu insanına toprak anadır. Siz ne yaparsanız yapın, son damlasına kadar emzirir, doyurur. Bir anaya, evlâdının mürüvvetini görmekten daha büyük sevinç, bahtiyarlık var mıdır? Ne güzeldir Abdürrahim Karakoç’un şiiri:
“Al elmalar yeşil dalı eğince
Yaprakların ucu yere değince
Bak o zaman topraktaki sevince

Hava bulutlanıp gök gürleyince
Bir yağmur başlar ya inceden ince
Bak o zaman topraktaki sevince

Sevdalılar al kefeni giyince
Kara yerler seni beni yiyince
Bak o zaman topraktaki sevince”

Cengiz Dağcı, "Onlar da İnsandı", "O Topraklar Bizimdi" ve "Onlar da İnsandı" gibi romanlarında köylüleri tarlaları ve toprağı anlatır. Köylüler kendi tarlalarında çalışıp, kendi hayvanlarına bakmaktadır. Toprağa öyle bağlılardır ki sanki toprak beden, köylü de ruhtur. Toprağa şekil verirler, işler, sever, düzeltir, temizlerler. Her türlü bakımını yaparlar. Toprak onlar için, hava gibi, su gibi, ekmek gibi, bunların da ötesinde evlât veya sevgili gibi bir şeydir. Toprak sevgisi, kuşaktan kuşağa geçer.
Yüce Önderimiz Atatürk de bir başka severdi vatanının toprağını. Traktör üstündeki fotoğrafını hatırlayınız. Öğrettiklerinden biri de toprak sevgisi değil miydi? Ankara'nın çorak bir arazide kurduğu çiftlikte, toprağa bakmayı, verim almayı öğretmek için, o ünlü çiftliği kurup meyvecilikten tahıla, çiçekçilikten bağcılığa, sütten meyve suyuna kadar türlü ürünler ürettirmedi mi?
Kaldı ki, toprak vatan demek, kutsal değerlerin en değerlisi. Her Türk’te vatan sevgisi, Tanrı sevgisinden sonra, sevgilerin en yücesi. Toprak sevgisi Türk’ün hasleti, varlığının sebebi. Kurak da çorak da olsa, toprağının bir karşı için seve seve canını verir. Anasını, babasını, kardaşını, bacasını yavuklusunu, çocuğunu düşünmeden cepheden cepheye koşar. Bilir ki, dönerse gazi, ölürse şehit olacaktır. Makamların en büyüğü...
Şimdi, dağ dağ, yayla yayla, ova ova esen, ılgıt ılgıt çam, çiğdem çiğdem kokan rüzgârla ciğerlerini şişirmeyen, billur ırmaklarından kana kana içmeyen, üzerinde çıplak ayakla koşmayan, kerpiç damlı evlerin tandırında pişen yufkanın, bazlamanın, lâvaşın tadını bilmeyen ne bilsin toprak sevgisini. Nasıl duygulansın türkülerimizden.
Bu şehirlerde, beton yığınları arasında yüksek binalarda yaşayanlar için ne anlamı var Toprak Bayramı’nın. Toprağı dağı ile taşı ile, kurdu ile kuşu ile tanımayan nasıl sevecek. Nereden bilecek, her karışının bir öyküsü olduğunu, o öyküde, o destanda bir parçamızın bulunduğunu. Biz toprağı, beton yığınlarının altına hapsettik. Toprakla birlikte, sevgiyi, dostluğu, komşuluğu gömdük.
Bir yağmur sonrası toprağın mis gibi kokusu, bütün güzel kokuların üstünde. İçinize çektiğiniz toprak kokusu, canınıza can katar, yeni heyecanların filizleri ile sarar bedeninizi ruhunuzu. Oysa, bedenlerimiz göğe yükseldi, ruhumuz boşlukta. Çocuklarımız, büyük şehirlerde bir kır çiçeğine, bir söğüt dalına, ağaçlarda rakseden kuş sesine hasret doğup, büyüyüp, sonra da ölecekler.
Bugün bırakınız elmadan muza kadar marketlerimizi Taşköprü Sarımsağı yerine İran sarımsağı işgal ediyorsa, ne bu vatanın toprağına, ne bayramına, ne de Atatürk’e lâyık değiliz.
Yine internette gezinirken bir şiire rastladım. Dr. Kenan Erzurum yazmış. Sizlerle paylaşmak istedim:
“Ne ben topraktan ayrı, / Ne toprak benden uzak, / Geçsin yılın her ayı, / Ayaklarımda toprak.
Toprak haz verir bana, / Toprak, çimen ve çiçek, / Toprak başka bir ana, / Sevgisi kucak kucak.
Topraktan gelir yeşil, / Topraktan fışkırır su, / Ruhumu okşayan dil, / Bir ilâhî beste bu.
Yeni sulanmış bahçe, / Toprak ve gül kokusu, / İnsan onu sevince, / Ayrılamaz toprak bu...
Çevrem yemyeşil çimen, / Ağaçlar yaprak, yaprak... / Orda dinlenirim ben, / Ayaklarımda toprak.
Ana ağaca güle, / Ana bütün insana, / Öldüğümde bile, / Alır beni koynuna.”
Her şeye rağmen “Toprak Bayramı” mı? Varsın olsun. Bütün bayramların anası toprak değil mi?


www.ufukotesi.com - 06 / 2005  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.