Merhabalar… Bu ay Zonguldak’tayız. İsmi grizu faciaları ile anılan ve maden işçilerinin gün ışığı görmeksizin hayatlarını yeraltında yaşadığı Karadeniz kıyılarındaki güzel şehirde. Hâlbuki öyle harikaları var ki bu kentin sadece bunlar ile anılmasının uğradığı çok büyük bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Karadeniz’in batı kıyısında hem yakın hem uzak hem yeşil hem mavi insanının emeği ile abideleştiği gece gündüz demeden Türkiye’nin sanayisi ve enerjisi için çalışan ve hakkında söylenecek çok fazla şey bulunan Zonguldak tarihi boyunca hak ettiği öneme nedense sahip olamamıştır bir türlü.
Aslında her ne kadar Zonguldak’ın tarihi taşkömürünün 1830 yılında bölgedeki varlığı keşfedildikten sonra hareketlenmeye başlamış olsa da bu zamanının küçük kıyı kasabasının tarihi antik dönemlere kadar inmekte dahası bu devirden günümüze ulaşan birkaç antik yapının yanı sıra bütün dünyaca bilinen birkaç mitolojik öyküye de konu olmuştur. Gün batımında mendireğe karşı oturup da dalga sesleri ve ormanlarından gelen yaprak hışırtıları arasında size anlatacağı pek çok hikâyesi bulunmaktadır.
Zonguldak isminin kaynağı ise çeşitli söylencelere dayandırılmaktadır. Sazlık ve kamışlık anlamına gelen zongalıktan, sıtmanın titremesini tarifen zonklamaktan ve bir başka rivayete göre de, sisli bir havada gemisiyle buraya giren kaptanın sis kalktıktan sonra burası zongalıkmış demesinden, semer otu’na (kemer otu, kındıra otu) zongura denmesinden, Zonguldak adının verildiği söylenmektedir.
Bunun yanı sıra kentin adının, "Sandraka / Sandrake" adıyla bilinen yerleşim, adını Sandra Çayından aldığı ve bir başka görüşe göre ise; Göldağı’nın nirengi noktası alınması sonucu, Göldağı kesimi veya bölgesi anlamına gelen “ Zone Ghuel Dagh” ın Türkçe okunuşundan geldiği söylenmektedir.
Binlerce yıl boyunca Anadolu’dan geçen onca uygarlığa, kültüre, savaşa, istilâya karşın anayollar üzerinde olmaması nedeni ile küçük bir liman olarak 19. yy a kadar varlığını sürdürmüştür. Fakat bu anayollara uzak olması kömürün bulunması ve sanayinin bölgeye gelmesi ile artık bir dezavantaj halini almıştır. Aslında bu dev işgücü her ne kadarda burada bulunsa da Zonguldak’a asıl can verecek olan kesinlikle yaylalarının ve kıyılarının turizme açılması olacaktır. Çünkü daha yeni yeni kazılmaya ve restore edilmeye başlayan ören yerlerinde toprağın altı eşsiz tarih ve turizm zenginlikleri ile doludur.
Bugün Zonguldak’daki önemli bazı eserleri saymak gerekirse,
mezarlar, lahitler, sütunlar ve Çeştepe mevkiindeki tümülüs, Bozhane Camisi, Halil Paşa Camisi, Kırmanlı Camisi, Molla Halil Camisi, Ali Molla Camisi, İskele Cami, Ağa Cami, Hacı Eşref ve Akarca Mescitleri, Kayabaşı Ziyaretgâhı, Aktaş Şeyhi Türbesi, Seyit Nasrullah Efendi Türbesi, Keşif Tepedeki (Çeştepe) Demirci Dede, Kentteki Kuştepe ve kıyıdaki Mersin Dede yatırları, Hacı Mehmet Çeşme ve Murtaza Mahallesi Çeşmesi yanında, on sekiz sivil mimarlık örneği yapı Karadeniz Ereğli’deki tarihi kültürel değerdedir. Cehennem ağzı mağaralarının bulunduğu yer Acheron ören yeri olarak geçmektedir. Bölgede ayrıca Helenistik sur kalıntıları Bizans zamanından kalma Ereğli kalesi. Herakles (Herkül) Sarayı Su Tesisleri Çettepe Fener Kulesi Bizans Sarnıcı Kalıntıları Bizans zamanından günümüze ulaşabilen kalıntılardır. Ereğli’de gösteriler yapan ve orada ölen eski Mısırlı pandomim sanatçısı Krispos’un anısına yapılan mezara ziyaretçiler tarafından görülebilmektedir.
Filyos Kalesi
Burada bulunan kalenin temelleri ve kalıntılar Filyos çayının denize kavuştuğu bölgede inşa edilmiş olan Filyos antik kentine aittir.
Şehrin uzak tarihinden günümüze doğru yaklaştıkça bugün onu Zonguldak yapan olayları ve hayatı öğrenmeye başlıyoruz. Zonguldak tarihi demek Türkiye’nin kömür ve sanayi tarihi demektir. Kent başlarken de yine bir hikâye anlatmaya başlıyor;
II. Mahmut zamanında bir türlü yapılamayan sanayi devrimine geçebilmek için askerliğini yapıp memleketine dönen her gence kömür tanıtılıp yurdunda bunu bulursa büyük para ödülleri vaat edilmiştir. Kdz. Ereğli’nin Kestaneci köyünden olan Uzun Mehmet askerlik iznini kullanmak üzere köyüne gelir. Askerdeyken gördüğü kömürü yöresinde aramaya başlar. Buğday öğütmek için gittiği değirmenin su kanallarında yuvarlanan siyah taşları görür ve bunları değirmen ateşine atarak yanıp yanmadığını dener. Karataşın yandığını görünce hem kendi hem de yöresinin yazgısını değiştirecek yanartaşları çuvallayıp ihsanını almak üzere İstanbul’a hareket eder. Saraydan ihsanını (5000 kuruşluk ödül ve ölünceye dek 500 kuruş aylık) aldıktan sonra, kendisini kıskanan ve ödülünü çalmak isteyen Kaymakamı Müstelzim Hacı İsmail Ağa tarafından kahvesine zehir katılarak öldürülür. Uzun Mehmet, kömürle, Zonguldak’la özdeşleşmiş; adına anıt, park yaptırılmış, kimi üretim tesislerine ismi verilmiş ve ülkemiz yeraltı işçiliğinin simgesi olmuş bir isimdir. Bundan sonra artık bir kıyı kasabası olmayan şehir Türkiye Cumhuriyetinde il olarak ilan edilen ilk yerleşim yeri olacak kadar hızla büyümüştür. Bölgede kömürün bulunduğu haberi ile sayısız yabancı kömür şirketleri kurulmaya başlanır. Ve bölgeye zenginlik ve refah sağlayacak bu mucizevî keşiften sonra maalesef işler tersine dönerek bölgedeki halk yabancıların emri altında toprağından kömür çıkarmaya başlar. Millî mücadele döneminde bu durum pek çok zorluk çıkartmış ama fazla gecikmeden Beycuma müftüsü Hüseyin Efendi ile Zonguldak müftüsü İbrahim Efendi yerleşim yerlerini dolaşarak halkı kuva-yı milliye için kazanmaya çalışırken, Bartın müftüsü Rıfat Efendi de kendi yöresinde millî kurtuluş için çalışmaya başlamıştır Ayrıca Devrek kadısı ve müftüsü Abdullah Sabri Efendi ile Hacı Osman (yeşilbaş) Efendi milli hareketi benimsetmek için mücadele verir. Bu kutsal çabalar sonunda 1921 yılında Fransız işgali yok edilerek başarı sağlanır. Ardından Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü önderliğinde madenlerin en verimli ve kazançlı şekilde Türkiye Cumhuriyeti tarafından işletilebilmesi için çalışmalara başlanır, 26 Ağustos 1931 tarihinde Atatürk Ertuğrul yatı ile Zonguldak’ı ziyaret etmiştir.
Zonguldak bugün Türkiye için en önemli işletmeleri barındırmaktadır. Sağladıkları iş ve ürettikleri kömür ve enerji ile bu en önemli kurumları hakkında biraz bilgi verelim;
TTK (daha önceki ismiyle Ereğli Kömürleri İşletmesi - EKİ ) , bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasında itici güç olmuştur. Yarattığı istihdam kapasitesi ve yan sektörler ile Zonguldak ve bölge illerinde (özellikle Bartın ve Karabük) yaratılan katma değerin temel belirleyicisi ve kaynağını teşkil etmiştir. Zonguldak'ın tarihsel gelişimi içinde TTK, endüstri, ulaşım, enerji, haberleşme, ticaret ve altyapı donanımlarının gerçekleştirilmesini bizzat üstlenmiştir. Beş üretim müessesesi, bulundukları bölgede endüstriyel gelişmeyle birlikte kentleşmenin de yolunu açmışlar, ekonomik ve sosyal kalkınma bu bağlamda hız kazanmıştır.
Türkiye'nin 3 temel demir çelik fabrikasından 2 tanesi salt hammadde kaynağına yakınlık dolayısıyla bölge sınırları içinde kurulmuştur. Bugün 3.3 milyon tonluk yassı çelik üretim kapasitesiyle ülke gereksinimini yüzde 60'ını karşılayan ERDEMİR ve 1.1 milyon tonluk uzun mamul üretim kapasitesiyle ülke ihtiyacının yüzde 15'ini karşılayan KARDEMİR' in varlık nedenleri de TTK'dır. TTK'nın ülke enerji talebinin karşılanmasında rolü büyük olmuştur. EKİ bünyesinde kurulan ÇATES'de üretilen elektrik enerjisi, enerji nakil hatlarıyla iletilerek, İstanbul, Kocaeli ve Sakarya başta olmak üzere, ülkemizde endüstrileşme tohumlarının atıldığı ve bugün de ekonomimizin itici gücü olan Marmara Bölgesinin o zamanki ihtiyacı karşılanmıştır.
TTK; ilimizin ve bölgenin kalkınmasında, karayolları ve demiryolları yapımından liman işletmesine, maden makineleri imalatından altyapı yatırımlarına kadar geniş bir yelpazede projeler gerçekleştirmiş ve salt taşkömürü üretim değeri ile sınırlı olmayan, hesaplanamayacak devâsa katma değerler yaratmıştır. Bu süreç, hâlâ azımsanmayacak oranlarda devam etmektedir. Bugünün Zonguldak'ının yaratılmasında, sözü edilen bölge ve illerin bugünlere gelmesinde TTK `nın etkinliğinin tarihte hak ettiği yeri alması gerekmektedir. Türkiye Taşkömürü Kurumunda 2003 yılı sonu itibariyle yaklaşık; 14.700 kişi istihdam edilmektedir. Kurumun 2003 yılı Taşkömürü üretimi 2 milyon 8 bin ton olarak gerçekleşmiştir.
Türkiye’nin sanayisi ve kalkınması için gün yüzü görmeden yerin altında çalışan kent halkı ve şehrin emeği kuşkusuz kutsaldır. Ve ülkemizin en güzel doğal köşelerinden birine sahip harika bir coğrafyada yaşamaktadırlar. Başta da söylediğim gibi hem yakın hem uzak hem yeşil hem mavi kendi halinde kendi derdinde tarihi ile hikâyeleri ile neden bu kadar gözden ayrı kalmış ki dedirten bir tatil alternatifi olarak zihinlerde yer almasını ve turizm yatırımları ile hak ettiği tanıtıma ve övgüler fazlası ile en kısa zamanda ulaşmasını diliyorum.
Banu ÖZDEMİR
|