Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbey çok net bir çağrı da bulundu: “Nazarbayev, parlamentonun bileşik oturumunda, 6 Kazak televizyon kanalından canlı yayınlanan yıllık ‘ulusa sesleniş’ konuşmasında, Orta Asya Türk ülkelerine çağrıda bulunarak, Asya ülkeleri birliği kurmayı teklif etti. |
1991 yılında Sovyet imparatorluğunun çöküşü ardından yeniden ortaya çıkan Türk Dünyası gerçeği bir anda gözleri Türkistan’a çevirmişti. Devrin “Türk devlet adamları”nın ağzından sık sık “21’nci yüzyıl Türk asrı olacaktır!” sözleri dökülüyordu. ABD’deki düşünce kuruluşları ise bu beklenmedik gelişme karşısında alınacak stratejiyi ve yapılması gerekenleri belirliyorlardı. Aslında gelişmeler beklenmedik değildi…
Elbette adı zulümle birlikte anılan Sovyet Rusya’nın çökeceği ve işgal ettiği Türk yurtlarındaki soydaşlarımızın bağımsızlığını yeniden kazanacakları bekleniyordu. Ancak o dönemlerde tek bağımsız Türk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin idarecilerinin vizyonu bunu görmekten yoksundu, o kadar. Oysa Türkiye’nin kurucusu Atatürk bunu çok çok evvelden söylemiş ve hazırlıklı olun demişti…
1991’den itibaren Türkistan cumhuriyetlerinin tek bir bayrak altında toplanması gündeme geliyor, ancak komünist düzenin oluşturduğu yapay ayrılıklar bir türlü aşılamıyordu. Bunlar o kadar komik gerekçelerle erteleniyordu ki… O dönem gazetelerinden bir anektod:
1993 yılında Özbekistan’ın önderliğinde tekrar “Türkistan Birliği” gündeme gelmişti. Kurulacak birliğin federasyon şeklinde olması, askeri yapısı, bayrağı, eyaletlerin temsil şekli vs pek çok konuda anlaşmaya varılmıştı. Sıra başkente geldi. Özbekistan Devlet Başkanı İslâm Kerimoğlu çok sert bir tavır koyarak, “Başkentimiz Semerkant olacak, çünkü bu kent Timur İmparatorluğu’nun da başkentiydi” şeklinde ısrar etti. Türkmenistan bu tavırdan ciddi derecede rahatsız oldu. Antlaşmalar bozuldu. Her katılımcı kendi başkentinde ısrar edince Türkistan Birliği de kurulamadan dağılmış oldu…
Aradan yıllar geçti. 11 Eylül saldırısını bahane eden ABD, güney Türkistan’ın en önemli bölgesi Afganistan’ı işgal edince bu cumhuriyetler daldıkları uykudan bir anda uyanıverdiler. Sıra kendilerine gelmişti. Türk Dünyası’nın zengin; altın, petrol, doğal gaz, uranyum, demir, kömür gibi yer altı zenginlikleriyle verimli geniş arazileri vahşi Batı’nın dikkatini çekmişti. Yaklaşık iki ay evvel Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbey çok net bir çağrı da bulundu: “Nazarbayev, parlamentonun bileşik oturumunda, 6 Kazak televizyon kanalından canlı yayınlanan yıllık ‘ulusa sesleniş’ konuşmasında, Orta Asya Türk ülkelerine çağrıda bulunarak, Asya ülkeleri birliği kurmayı teklif etti. Süper güçlerin, bölgede nüfuz ve hakimiyet sağlama yarışının sadece seyredildiğini ifade eden Nazarbayev, kendimiz de tavır belirlemeliyiz dedi. Nazarbayev, ‘Önümüzde iki seçenek var; şimdiye kadar olduğu dünya ekonomisi için ebedi hammadde kaynağı olarak kalıp, bir imparatorluğun gelmesini mi bekleyelim, yoksa Orta Asya bölgesinde önemli bir birliğin ilk adımını mı atalım? Ben bütün komşularımıza, ikinci seçeneği öneriyorum’ dedi. Nazarbayev, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan arasındaki ebedi dostluk anlaşmalarının bu ülkeler arasında birlik için sağlam temel oluşturacağına işaret ederek, ‘Ortak ekonomik çıkarlarımız, ortak kültürel-tarihi temelimiz, dinimiz, çevresel problemlerimiz var, AB bile kuruluşunda bu kadar ortak nokta hayal etmemiştir’ diye konuştu. Nazarbayev, Türkmenistan ve Tacikistan da buna katılabilir dedi.
Nazarbey’in bu sözleri aslında sonun da başlangıcıydı. Ankara’dan yeterli desteği alamayan (aslında hiç destek almayan) bu açıklama Kazakistan’a açık destek veren Kırgızistan ve Özbekistan’da yapılacak sivil darbeler için de davetiye oldu. Ankara sessiz durarak; “kardeşim işiniz mi yok, şimdi yeniden dengeler oluşturacağız. Zaten Afganistan’da sorumluluğu üzerimizden atmaya çalışıyoruz, bir de sizinle uğraşmayalım” diyordu aslında…
Kazakistan, Özbekistan ve Kırgızistan’ın oluşturmaya karar verdiği bu oluşum, geleceğin Türk Birliği’nin de temel nüvesini teşkil edecekti. Bu ise yıkıcı zihinlerin kabul edemeyeceği bir şeydi. Öncelikle en küçük lokmadan başladılar. Türkistan’ın en demokratik ülkesinde ‘demokrasi’ adına düzenlenen operasyonda hükümet devrilerek, yerine ABD’nin desteklediği bir ekip getirildi. Türkiye yine sessizdi... Özbekistan ve Kazakistan ise sadece seyretti. Şimdi sıra Özbekistan’a geldi. 13 Mayıs gece yarısı itibarıyla Özbekistan’da da ‘demokratik’ ayaklanma başladı. 50 bin gösterici ellerinde ‘sivil kaleşnikof tüfeklerle’ Andican valiliğin bastılar. Eğer buna da kesin bir engel olunamazsa sıra da Taşkent’in işgali ve ardından da Kazakistan’da meydana gelecek sivil darbeye gelecek. Bunu beklemek, sanırız kehanet sayılmaz.
Eski efendi Rusya’nın yerini böylece ABD almış olurken, Türkiye ise kendi dünyasında AB karasevdasıyla yanıp tutuşuyor… Kendi hapishanesinde beslemek zorunda kaldığı eli kanlı bir teröristi AB’nin baskısıyla serbest bırakmanın yollarını arıyor. Tabii asıl sorun bunu Türk Milleti’ne anlatabilmekte…
Ankara’da Türk Dünyasıyla ilgili çalışan belki de tek bakan olan ve 1991’den beri hayal edilip de uygulanamayan İpek Demiryolu’nu hayata geçirerek Türk Birliği için en önemli yatırımı yapan Kürşat Tüzmen’in yalnızlığını ve şu andaki ruh halini merak ediyorum…
|