Son nokta

 

Hüseyin Adıgüzel  

KIRGIZİSTAN


Önce Gürcistan’da Şvardnadze, sonra Ukrayna’da Kuçma ve şimdi de Kırgızistan’da Akayev... Akla hemen bir soru geliyor; sıra kimde? ABD, 1994 yılından itibaren Kırgızistan ile yakından ilgilenmeye başladı. 1995 yılında küçücük Kırgızistan’daki büyük elçilik mensuplarının sayısı yüzden fazlaydı ve bunların hepsi, iyi derecede Kırgız Türkçesi ve Çin’ce biliyorlardı. Aslında Kırgızistan pek o kadar ilgi duyulacak bir ülke değildi.

Kafkasya’dan Karadenizin kuzeyine sıçrayan “yumuşak devrim” oradan Orta Asya’ya atladı. Kırgızistan da bir ay içerisinde iktidar değişti ve muhalifler iktidara geldi. Ne oldu? Nasıl oldu? İktidar bu kadar çabuk el değiştirdi.
Üzerinde iyi düşünülmesi ve yorum yapılması gereken önemli bir iş gerçekleştirildi. Önemi ABD’nin (BOP) Büyük Ortadoğu Projesi ile başlattığı, kendilerine göre demokratik olmayan iktidarları devirme ve ülkeyi demokratikleştirme planı çerçevesinde, hayata geçirdiği bir uygulama ile karşı karşıyayız.
Önce Gürcistan’da Şvardnadze, sonra Ukrayna’da Kuçma ve şimdi de Kırgızistan’da Akayev... Akla hemen bir soru geliyor; sıra kimde? ABD, 1994 yılından itibaren Kırgızistan ile yakından ilgilenmeye başladı. 1995 yılında küçücük Kırgızistan’daki büyük elçilik mensuplarının sayısı yüzden fazlaydı ve bunların hepsi, iyi derecede Kırgız Türkçesi ve Çin’ce biliyorlardı. Aslında Kırgızistan pek o kadar ilgi duyulacak bir ülke değildi. Yer altı ve yer üstü kaynakları yok denecek kadar azdı ve kendisine bile yetmiyordu. Yanı başındaki Kazakistan ve Özbekistan çok daha zengin kaynaklara sahip olmalarına rağmen, ABD’nin Kırgızistan kadar ilgisini o dönemlerde çekememiştiler. Yani şunu demek istiyorum; ABD 1994 yılından itibaren Kırgızistan’ı bu günlere hazırladı. 1995 yılında açılan “Demokratikleşme Enstitüsü” Kırgız muhalifleri ile yakın ilişki kurmuş, onları eğitmiş, ABD’ye defalarca davet etmişti. Konferanslar tertiplemiş, demokrasi ve insan hakları konuları üzerinde Kırgız muhaliflerin çalışmalarına imkân sağlamıştı. Daha sonra, Afganistan’ın işgali sırasında, ABD, Özbekistan içerisine girmiş ve üsler kurmuştu. Bu üslerden birisi, Oş ile Celalabat şehirlerinin tam ortasında bulunan Hanabad şehrinde kurulmuştu. Hanabad, tarih boyunca Ruslara en büyük dirence gösteren Fergana vadisinin önemli şehirlerinden biriydi. Burada çalışan ABD’li ajanlar, demografik yapısı hayli karışık bulanan Oş ve Celalabat muhaliflerini iyice eğittiler. O günlerde kimsenin dikkatini çekmeyen bu çalışmalar bu gün ABD’nin istediği iktidarı ortaya çıkardı. Mesele bu!
Bugünkü devrimin lideri olarak ortaya çıkan Kurmanbekov ve tek kadın muhalif olan. Roza Otunbayeva aslında Akayev’in yakın dostlarından idiler ve Roza.Otunbayeva, uzun yıllar Kırgızistan Dış İşleri bakanlığı yapmıştı. Yani, Akayev ile muhalif liderlerden hiç olmazsa ikisi demokrasi alanında farklı görüşlere sahip değillerdi. İlk zamanlar, muhalefetin ezilmesine, gazetecilerin hapse atılmasına ses çıkarmayan Kurmanbekov ve .Otunbayeva bugün en büyük demokrasi havarisi ilan ediliyor. Yani, bu bir şişirme demokratlıktır ve Kurmanbekov da Otunbayeva da demokrat falan değildir. Onlar tam bir eski Stalinst komünisttir. Şu anda ortaya ABD tarafından çıkarılmışlardır ve dünyaya demokrat olarak sunulmaktadırlar. Aslında, onların demokrat yahut diktatör olması da ABD’yi ilgilendirmemektedir. Onların ABD’nin çıkarlarına ne kadar hizmet edeceği önemlidir.
Kurmanbekov ile Akayev’in aralarının bozulması sadece çıkar ilişkilerinden kaynaklanmıştır.Yoksa, Kurmanbekov, daha fazla demokrasi istediği için veya daha fazla demokrat olduğu için Akayev’den ayrılmamıştır. Mesele, Akayev ailesinin bütün büyük işlere el atmasıdır. Kurmanbekov ve diğerlerine at oynatacak alanların daraltılması, kavganın esas sebebidir. Bu yüzden, Kırgızistan’a demokrasi gelecek, demokrasi yerleşecek, insanlar daha özgür yaşayacak diye düşünmek yanıltıcıdır. Hatta, ben, Kurmanbekov’un Akayev’den daha fazla baskıcı olacağını düşünüyorum. Tabii ki yapılacak seçimleri kazanması şartıyla...
Devrim adı verilen bu iktidar değişikliğinin, sadece demokrasi ve özgürlük isteklerinden kaynaklandığını söylemek de pek mümkün değildir. Uçurulan haberlere ve bunlara bağlı olarak yapılan yorumlara bakacak olursanız, Kırgız halkı “daha fazla özgürlük ve demokrasi” için ayaklanmış ve iktidarı devirmiş. Burada büyük bir aldatmaca söz konusudur. Bu işin planlayıcısı ve uygulayıcısı ABD’dir ve kendisine hizmet edecek kadroları iş başına getirebilmek için bu işi yaptırmıştır. Burada bir halk ayaklanmasından, halk devriminden söz etmek aldatmacadan başka bir şey değildir. İkinci bir husus da ihtilali başarmasından sonra yaşananlardır. Burada bir ihtilal söz konusu ise, Akayev kaçtıktan ve iktidarı ellerine geçirdikten sonra, bu halkın güzelce yerine oturması, işine gücüne gitmesi gerekmez miydi? Gerekirdi, ama, onlar öyle yapmadılar. Akayev devrildikten sonra yağmaya başladılar. Bütün büyük mağazaları yağmaladılar. Demek ki, bu insanların ilk düşüncesi Akayev rejimini devirmek olsa bile, ikinci düşünceleri de karınlarını doyurmaktı. Bu yüzden yağma olayları başladı. Aslında bu sebep, bize göre birinci sebepti. Çünkü, Kırgız halkı, 1991 bağımsızlık ve 1992 Akayev iktidarı zamanlarından beri bir türlü düzeltilemeyen ekonominin büyük acılarını çekiyor, bir türlü bulunamayan işlerin, bulunsa bile artmayan ücretlerin sıkıntısı içinde ekmek bile bulamaz hale geliyordu. Esas sıkıntı buradaydı. Halk, gerçek manada açtı. Bu arada, durmadan genişleyen ve ülkeyi bir ahtopot gibi sarmaya başlayan Akayev ailesi de husumeti her gün artan bir şekilde üstüne çekiyordu. Akayev’in oğlunun akıl almaz davranışları, hemen bütün iyi ve kârlı işleri tekelinde toplaması, rakip bırakmama niyeti, (ki, 2001 yılında Sosyal Demokrat Partisi genel başkanına suikast yaptırmaya kalkışmıştı) durmadan zenginleşmesi, bu tür işlere kız kardeşini ve diğer aile fertlerini de ortak etmesi, Akayev ailesine husumeti artırıyor, ekmek bulamayan kitleleri kızgınlığın da ötesine çekiyordu. Yani, ekonomik bozukluğun sürmesi, gelir dağılımındaki korkunç eşitsizlik, işsizliğin artması, köylü ve çiftçilerin yetiştirdiği malların yok pahasına ellerinden alınması gibi bir sürü yanlışlık olayların patlamasının esas sebebiydi. Eğer dikkat edilirse, olaylar ilk defe Oş ve Celalabat şehirlerinde patlak vermişti ki bu şehirler ülkenin en büyük tarım bölgesi olan Fergana vadisindeydi. Oradan başkent Bişkek’e oraların halkı tarafından getirildi. Bu iş Özbekistan’ın Hanabad şehrindeki üsten yapıldı. Kitleler, çok yakın olan Hanabad’a getirildi ve oradan uçaklarla Bişkek’e taşındı. Taşıma işini de ABD uçakları yaptı. Televizyonda dinlediğimiz bir yorumda, Celalabat ve Oş halklarının Bişkek’e yürüyerek geldikleri söylenmişti ve aradaki mesafe yüz, yüz elli kilometre olarak gösterilmişti. Bu tamamen hayal ürünüdür. Çünkü, Celalabat yahut Oş şehirlerinin Bişkek’e uzaklıkları en az beş, altı yüz kilometredir ve arada büyük Tanrı dağları vardır. Bu yolun yayan olarak, hele kitle tarafından aşılması iki aydan fazla sürer. Kimseyi aldatmaya kalkmayalım. Celalabat ve Oş halkları, ABD’nin üssü olan Hanabad şehrinden ABD uçakları tarafından Bişkek’e taşınmıştır.
Askar Akayev, SSCB zamanında bir bilim adamı olarak tanınmıştı. 1992 yılında meydana gelen Oş olayları, bir faciaya dönmüş, binlerce Özbek ve Kırgız kardeş kavgasında ölmüştü. Mesele SSCB parlamentosuna götürülmüş, orada alınan bir karar ile, olayların incelenmesi ve mesullerinin ortaya çıkarılması, Özbek ve Kırgız parlamentolarına bırakılmıştı. Kırgızistan parlamentosu, meseleyi görüşmek üzere toplanmış ve zamanın Komünist Partisi sekreteri Mezaliyev’i suçlu bulmuştu. Dışarıda toplanan halk Mezaliyev istifa etmediği takdirde, hiçbir vekili parlamentodan çıkarmayacaklarını ilan edince Mezaliyev istifa etmiş ve Akayev devlet başkanlığına parlamento tarafından seçilmişti. Bütün muhalifler, bu seçimi uygun bulmuşlar ve Akayev’e destek vermişlerdi.
Önceleri, bütün demokratlar tarafından kabul gören Akayev, iktidara ısındıkça demokratik uygulamalardan vazgeçmiş ve anayasa izin vermemesine rağmen, 2002 seçimlerinde baskıyla ve hile ile kendisini yeniden cumhurbaşkanı seçtirmişti. O zamanlarda büyük gürültüler kopmuş, halk sokaklara dökülmüş, ölenler olmuştu. Muhalefet ile gelecek seçimlerde aday olmayacağını söyleyerek uzlaşan Akayev, o günkü baş kaldırıyı atlatmıştı. Fakat, 2005 şubat ve aralık ayında yapılan parlamento seçimlerine hile karıştırması ve kendi yakınlarını parlamentoya doldurması, gelecek seçimler için aday olmayacağına söz verdiği halde, yeniden aday olacağı kanısını kuvvetlendirmiş bu demokratik olumsuzluklara, halkın büyük sıkıntıları da eklenince halk ayaklanmış ve en ince teferruatına kadar hesap edilen plan yürürlüğe sokularak Akayev devrilmiştir.
Şimdi Kırgızistan’da neler olacaktır? Kesinlikle muhalifler birbirlerinden ayrılacaklardır. Beş altı yıldır hapiste bulunan Rahman Kulov, eski bir iç işleri uzmanı olduğu için, iç işleri bakanlığına getirilmiş, onun otoritesi ile yağmalar ve anarşi şimdilik durdurulmuştur. Bu durum Rahman Kulov’un istifasını getirmiştir. Rahman Kulov “Görevimi yaptım, düzeni sağladım. Benden bu kadar” diyerek daha beş gün önce aldığı görevi bırakmıştır. Bu ihtilalciler arasındaki ilk çatlaktır. Ve bunun arkası gelecektir. Çünkü: Rahman Kulov’u hapse atan çetenin elemanlarının bir kısmı şu anda onla beraber, muhalifler kanadındadır ve devletin önemli yerlerine oturmuşlardır. Rahman Kulov onlarla birlikte hareket etmek istememektedir. Bu yüzden görevini bıraktığını açıklamıştır. Ya seçimlerde cumhurbaşkanı adayı olacaktır, ya da güvendiği bir başkasını destekleyecektir.
Bu kargaşa içerisinde, ne yazılı ne de görsel basında ismi geçmeyen, önemli muhaliflerden ve Kırgızistan Sosyal Demokrasi partisinin başkanı, önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olarak ikinci olan Almas Bek Atambayev’in ne yapacağı da henüz belli değildir. Baştan beri Akayev’i doğru yola gelmesi için uyaran, daha sonra muhalif olan Almas Bek Atambayev’in milletvekilliği de Akayev tarafından düşürülmüş ve kendisine, kesin olmamakla birlikte Akayev’in oğlu tarafından bir suikast girişiminde bulunulmuştu. Ülkenin önde gelen politikacılarından biri olan Almas Bek’in, ortalığın durulmasını beklediği ve zamanı gelince ortaya çıkacağını her zaman hesaba katmak gerekir. Çünkü, Almas Bek Atambayev, 1995 yılından beri, ülkenin her bölgesinde teşkilatlanmış ve daha önceki parlamentoda çoğunluk olan Sosyal Demokrasi Partisinin kurucusu ve başkanıdır. Yani, oldukça teşkilatlı bir güce sahiptir. Bu gücünü de seçimlerde mutlaka gösterecektir. Burada, akla şöyle bir soru gelebilir; bu işe ABD ne diyecektir? Bu soruya biz başta cevap verdik. ABD kendi çıkarı için kim olursa olsun destekler. Hele Almas Bek bey gibi bir demokratı kesinlikle destekler. Bu yüzden, Almas Bek bey’in aday olması ve seçimleri kazanması hiç de sürpriz olmaz. Böyle bir durum Kırgızistan-Türkiye ilişkileri için de daha uygun bir ortam yaratabilir. Çünkü, Almas Bek Bey, Kırgız Türk’ü olduğunun şuurundadır ve çocuklarını da Türkiye’de okutmuştur. İş ilişkileri de vardır.
Bütün bunlardan sonra rahatlıkla şunu söyleyebiliriz. Bu başkaldırı hareketi ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçasıdır. Kaleler teker teker içten fethedilmektedir.
Kırgızistan için ise; henüz hiçbir şey net değildir. Ortalık har an yeniden karışabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bile kaosu önlemeye yetmeyebilir, hatta, seçimlerde yapılacak hileler, yangını daha da körükleyebilir. Hele, Kurmanbekov ve Otunbayeva liderliğinde gidilecek bir seçimin çok şeylere gebe olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü, onlar bu işlerin profesyonelleridir. Oturdukları koltuğu öyle kolay bırakacaklarını zannetmiyorum. Bu yüzden bekleyip görelim diyorum.


www.ufukotesi.com - 04 / 2005  

www.ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.