1992 yılı 20 Şubat günü bulunduğumuz asrın en ağrılı acılı günlerinden biridir bizler için. O sabah duyduklarımız ve televizyonlardan izlediklerimiz hayatımız boyunca hiç unutamayacağımız sahnelerdi. Atalarımızın, babalarımızın nice emekler sarf ederek taş taş üste koyarak inşa ettikleri Azerbaycan’ın en güzel kasabalarından biri olan Hocalı insanlarıyla beraber yerle bir olmuşlardı. Daha 1990’lı senelerde başlayan çilemizin en unutulmaz günü.
Azerbaycan’ın nadide yurdu Karabağ ile başladı gara bahtımız. Yandık tutuştuk. Acımızı paylaşacak dost aradık. Maalesef hudut dostu olarak adlandırdığımız bazıları düşman oldular. Cumhuriyetimizi bir kırmızı bayrak, orak ve çekice değiştirenler, tarihî düşmanlarımızı yıllardır “kardeş halk” diye tanıtmışlardı. Oysa ay yıldızlı üç renkli bayrağımız ne güzel yakışmıştı odlar yurdu vatanımıza. Hep ezilen halkımız bir daha ezildi. Seneler sonra yine üç renkli bayrağımızı çekti azatlık savaşçılarımız güzel semalara. Bu bayrağın yerini kara bulutlarla kaplamaya çalıştı düşman. Hâlâ uzaklaştıramadık bu bulutları. Açık semalarımızda gök kuşağı gibi rengârenk dalgalandı bayrağımız. Geçtiğimiz günlerde Ufuk Ötesi’nin de büyük desteğiyle İstanbul Vefa Lisesinde 20 Ocak şehitlerini anma töreni davetiyesinde yazdığımız “Rus ordusu tarafından Azerbaycan’da şehit edilmiş kardeşlerimizi anma günü” ibaresindeki “Rus” kelimesi ne yazık ki bir çok Rus canlısı vatandaşımızı rahatsız etmiş ve radyolarda bile bunu dile getirmişlerdir. Bu vahşetleri, bu vahşilikleri, bu zulmü yapanlar Rus değil miydi? “Hocalıya giren 366. Alay değildi” diye iddia edebilir misiniz?
Hâlâ kan kokuyor vatanımızın toprakları. Yandı analarımızın yüreği. İçine bir dert oldu şehit babalarının evlat kaybı. Hocalı’da yaşananlara sadece seyirci kaldı dünya. Ellerinde uyduruk “soy kırım” belgeleriyle gezenleri ağırlayıp, destekleyen Avrupa zalim gözlerini kapatmıştı o gün. Neredeydi Rusları “baş tacı” yapanlar? Onların kardeş dedikleri hiç acımadan katlederken halkımız neredelerdi? Bu gün bizleri “Rus Ordusu” yazdık diye suçlayanlar o günlerde Rusların koynundan çıkmıyorlardı. Yetmez mi artık? Dostumuzu düşmanımızı ayırabilecek kadar gelişmedik mi? Bizden olmayıp bizimle olanlar dostumuz sayılmaz. 20 Ocak unutulmadan 20 Şubat geliyor. Hâlâ her ay Ermenistan’la sınır bölgelerimizde bir çok askerimiz şehit edilmekte. Oysa bir takım vatandaş bunların bize düşman olmadığını iddia etmeye çalışmakta.
Hocalı, tarihimizin kanla yazılmış satırlarında, yanan bir yurttur.
Bu kelimenin bizlere ne anlattığını ifade etmek çok zordur. Hocalı soy kırımı. tarihin, insanlığın affetmeyeceği vahşiliklerden birinin yapıldığı gerçek bir insan avıdır. Bu yaşananlar sadece Hocalıda yaşayan Azerbaycanlı kardeşlerimizin değil insanlığın ezildiği, yerlerde süründüğü, kadınların, kızların, çocukların ve yaşlı insanlarımızın acımadan vahşice katledildiği bir tarihtir. Kanında vatan ve milletin acısını, ağrısını paylaşanların yas günüdür. Sadece şehit babalarının değil, tüm babaların yaralı günüdür. Dünya Türklerin Ermenilere karşı soy kırım yaptığını kabullenmenin kapısındayken, Ermeni ve Ermeni yanlısı tarihçiler gözleri önünde baş veren bu hadiseleri görmezlikten gelmekte. Hocalıda yapılanları soy kırım kelimesiyle anlatmak tam anlamıyla yetersiz kalır. Arazisi 922 kilometre kare olan, 11.544 nüfusu olan bir ilimize 366 numaralı zırhlı birlik, yüzlerce vahşi Rus askeriyle yan yana Ermeni askerleri bir gecede, ansızın tecavüz ettiler. Facianın kan dolu, vahşet dolu manzarasını unutmadık. O gece düşman 613 kişiyi birden katletti. Öldürmeden, diri diri yaktılar, vücutları kesildi. İşte Hocalı faciası bu yüzden bu kadar içimizi yandırmakta. 196 kadın... Analarımız, bacılarımız sadece tecavüze uğramakla kalmadı vücutlarında sigara söndürüldü, derileri soyuldu. Dünyada eşi beraberi (benzeri) görülmemiş vahşilikler yaşandı. Hamile kadınların vücutları kesilerek daha doğurmadıkları yavrularıyla beraber katledildi. 83 kardeşimiz daha hayatlarının çocukluk çağındayken şehit edildi. İşkenceye maruz kalarak minik gözleriyle dünyaya göz yumdular. 200’den fazla insanın talihinden hâlâ haber yok. O gece 1.275’ten fazla insan Hocalıdan esir alınarak Ermeni kamplarına götürüldü. 480 kişi özürlü vaziyette yaşam mücadelesi vermekte.
Bu gün Bakü etrafında bir milyonun üstünde insan yıllardır çadırlarda hayatla mücadele ediyor. Zor şartlarda yaşam savaşı veriyor. Bir gün doğdukları yurtlarına geri dönme umuduyla yaşamaktadırlar. Bir çoğunun aile fertleri gözleri önünde kurşuna dizildi. 20 asırda defalarca Ermeniler tarafından halkımıza saldırılar olmuştur. Unutkanlığımızdan olsa gerek ki bunları da zamanla unuttuk. Sovyetler döneminde “dost” olduk. Bununla kalmayıp hatta bazıları yakın akraba bile oldular. Bu gün Karabağ’ı satıp nüfusunu yıllardır Bakü etrafındaki çadırlarda kaderleriyle baş başa bırakmakla onlara olan borcumuzu yerine getirdiğini düşünenlerin vicdanları hiç mi sızlamaz? Her şeyi devlette aramaktayız. Peki bizler ne yapmaktayız? Vatanı ve halkının mutlu geleceği namına çalışanlara destek olmamız gerekmiyor mu? “Vatan toprağı kutsaldır” vecizesini kabullenip, yıllardır kaybettiğimiz, atalarımızın kılıç çalarak, savaşarak korudukları topraklar bizimdir. Daha Sovyetler döneminde Azerbaycan’ın topraklarının bir kısmı elinden alınıp Ermenilere hediye edilmiş, Türkler bu bölgelerden uzaklaştırılıp yerlerine Ermeniler yerleştirilmişti. O günkü makam sahipleri bu gün bizi suçluyor, Lenin’e baba diyenler bize düşman kesiliyor...
Bu masum insanlarımızı anarken halkımızın acılarına ortak olduğumuzu bir kere daha bildiriyor, “başımız sağ olsun” diyor, Yüce Allah’tan şehitlerimize rahmet diliyoruz. Dualarımız ana yurtlarından ayrı düşen çocuklarımızın bir gün gözlerini Karabağ’da açmaları içindir...
Hocalı Soy Kırımı...
|