Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

ÖĞRETİMDE “ÇOKLU ZEKA” FIRTINASI...


Aklına geleni yazıp çıkarına uygun diye “çoklu zeka” fırtınası estirip ortalığı karartarak bilimsel diye bilime ihanet etmek, bilimsel ahlaka da aykırı bir davranıştır. Bilimsellik yerini siyasi ve kişisel çıkar sağlamaya bırakmıştır. Zeka, anlayış ve uyanıklık bilincinin üst seviyelerini ilgilendirir. Olay ve olguları çabuk anlama, keskin bir zihne sahip olma, zihindekileri düzenleme ve kullanma gücü vb. nitelikleri kapsayan zeka kavramını içeriğini, zeka biçimlerine dönüştürme becerisi kurnaz çıkarcılara özgüdür.

Eğitim - öğretim sisteminde öyle bir fırtına esiyor ki. Her yeri yakıp yıkacak. Herkes bu fırtınaya hayretle bakıyor. Esen rüzgar, bütün düşünen veya düşündüğünü zanneden beyinleri uyuşturmuş gibi. Günümüze kadar yapılmış olan iyi veya kötü ne varsa toplayıp savuruyor. Arkasına da bir siyasi gücü almış. “Astığım astık, kestiğim kestik” deyip varsa yoksa “çoklu zeka” safsatasını zihinlere şırınga edip duruyor. Zekanın ne olduğunu göstermeden, çoklu zekaya teori (kuram) diyerek cehalet kılıcını sallayıp duruyor. Sahi, bu fırtınadan nasıl kurtulacağız. Sorunun özünü bilenler, sonucun kötülüğünü sezdiklerinden içeri kan ağlayarak bu fırtınanın nasıl dineceğini bekliyorlar. Çoklu zeka teorisine uygun olarak ders kitapları yazılırsa, eğitim-öğretim sistemimizin niteliği artacakmış. Öğrencilerin başarıları da o kadar yükselecekmiş. Öğretim programları bireyselleşecekmiş. Bu teori(kuram) öğretmen ve öğrencilerin bireyselliklerini anlamalarına ve geliştirmelerine yardım edecekmiş. Bu nasıl olacak? diye soru sormak önemli değilmiş. Bir teori nasıl yardım eder? Bunu anlamak için herhalde “çoklu zeka” diye kitap yazmak gerek. Bilimsel alanda bu kadar dalga geçmek tutumu galiba. “Çoklu zeka” cılara özgü. “Çoklu zeka” teorisi bir eğitim-öğretim felsefesiymiş... Bilimsel alanda bu kadar cehalet sergilemek için, kurnaz olmaya gerek yoktu ki... Ayrıca bu teori (kuram) yani “çoklu zeka eğitimcilerin, velilerin ve öğrencilerin sahip olmaları gereken rolleri açıklaması gereken bir rehber”miş. Yandı gülüm keten helva... Aniden bir teori karşımıza rehber olarak çıktı. Kısaca bu zeka teorisi “çoklu zeka” teorisi(kuramı) değil, siyasi zeka teorisinden başka bir şey değilmiş... Aklına geleni yazıp çıkarına uygun diye “çoklu zeka” fırtınası estirip ortalığı karartarak bilimsel diye bilime ihanet etmek, bilimsel ahlaka da aykırı bir davranıştır. Bilimsellik yerini siyasi ve kişisel çıkar sağlamaya bırakmıştır. Zeka, anlayış ve uyanıklık bilincinin üst seviyelerini ilgilendirir. Olay ve olguları çabuk anlama, keskin bir zihne sahip olma, zihindekileri düzenleme ve kullanma gücü vb. nitelikleri kapsayan zeka kavramını içeriğini, zeka biçimlerine dönüştürme becerisi kurnaz çıkarcılara özgüdür. Zihinsel işlemler ve işlevleri dışlayan “çoklu zeka teorisi” sadece dış görüntülerle gözleri kamaştırmaya çalışan çıkarcı bir zeka yaklaşımıdır. Asla ve asla bir teori değil, sadece zeka ile ilgili bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımı savunan biri, bilimsel bir unvan taşısa da, gerçeklik bu ünvanı yalanlamaktadır. Bilimsel ve ticari çevrelerde el üstünde tutulması, bu yaklaşımın gerçek ve doğruluğunu gösterecek bir ölçüt olarak görülemez.
Çoklu zeka teorisi sekiz zeka biçiminden söz etmektedir. Oysa iki, dört, altı vb. zeka biçimlerinden söz edenler olduğu gibi yüz yirmi zeka biçiminden söz edenler de vardır. Zeka konusunda olanla ilgili olanlar arasındaki görüş farklılığı hala devam etmektedir. İşler çatallaşmış, gidilecek doğru yolun hangisi olduğunda tartışmalar sürmektedir. Oysa çoklu zeka teorisi, zeka teorisinden sadece bir parçadır. Parça olduğu halde, bütün olduğunu iddia etme saygısızlığını gösterecek cür’ettedir. Vaat ettiklerinin hiç birini gerçeklendirecek gücü de yoktur. Ne öğretmenlere, ne velilere ne de öğrencilere verdiği umudu yerine getirecektir. Sadece göz boyamaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Başkanının emriyle artık okullarımızda çağı yakalayacak şekilde ders kitapları, çoklu zeka teorisine (kuramına) uygun olarak yazdırılıyormuş. Bu milletin ve devletin altı yüz trilyon lirası bu iş için ayrılmış. Çoklu zeka teorisinin (kuramını) mimarı, Talim ve Terbiye Dairesi Başkanı, hayallerinin gerçekleşmesini büyük bir sevinçle bekliyormuş. Bu işe başka sevinenler de varmış. Daha önce yazdırdıkları tarih ve coğrafya kitaplarını bu kargaşa içinde Milli Eğitim Bakanlığı’na kabul ettireceklermiş. Ortalıkta bu kuruluşların eylem ve etkinliklerine dair bazı dedi kodu haberleri de dolaşmakta. Adı geçen kuruluşlar trilyonlar içinde trilyon kapma peşindeymiş. Zaten zekası da çoklu zeka ile dolmuş olan Talim ve Terbiye Daire Başkanı da daha fazla “çoklu zeka” kitabı satma peşinde imiş. Ne diyelim? Hayırlı olsun! Bu millet nice soyguncu, hortumcu doyurmadı mı? O da bilimsel çabasının karşılığını alacak elbet. Zekanın ne olduğunu bilmeden nice zeka hakkında hüküm verenler kazanır da çoklu zeka konusunda araştırmalar yapan ve yaptıran biri neden kazanmasın? Yeter ki birisi tekerleğe çomak sokmasın. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ricamız odur ki; öğrenciler kendi yeteneklerini anlamak için çoklu zeka teorisi yaklaşımıyla yapılacak öğretime muhtaç değillerdir. Öğrencilerin güçsüz oldukları zeka alanları bu yaklaşımla güçlenmez. Öğrencilerin kendilerine güvenleri ve öğrenme sürecinde daha fazla risk almaları sadece bu yaklaşımla sağlanmaz. Bu türden daha pek çok örnek verilebilir. Dolayısıyla bu uygulamadan en kısa sürede vazgeçilmesidir. Eğitim-öğretim amaçlarına uygun olarak öğretimin niteliği bu yaklaşımla arttırılamaz. Bu yaklaşım sadece bir araç olarak görülebilir. Öğretimin bireyselleştirilmesi konusunda çoklu zeka yaklaşımı zurnanın son deliğidir. Onu tahta çıkarmak akıllı insanların yapacağı bir iş değildir. Zeka ve duyguları bir birine karıştırıp ilgilere ve alakalara çoklu zeka yaftası yapıştıran çoklu zekacılara “Allah akıl, fikir versin” demekten başka çare yok gibi görünüyor. Fakat “yalancının mumu da yatsıya kadar yanar” atasözümüze güveniyoruz. “Hakkın dönmez yüzü, bükülmez bileği” sahte bilimcileri elbet mahcup edecektir. Bu tür çirkinlikleri güzellik pazarında pazarlamak pazarlayanın yüzünü kızartır. Avrupa’da pişirilen Amerika Birleşik Devletleri’nde paketlenip sofraya getirilen “çoklu zeka” teorisini (kuramını) ilk duyanların şaşkınlığından istifadeye kalkmak, mesleğinin hizmetkarı bir bilim adamına yakışmaz. Ama bu bilim adamı “mesleğinin efendisi” olmaya kalkarsa, o iş başka... Maalesef eğitim-öğretim sorunlarına yanlış teşhis koyanlar, bazı güçler tarafından korunmaya alınıyor. Bu milletin kaderi bu mu olmalı? Büyük milletin büyük bilim adamı olur. Büyük milletin anlı-şanlı, fakat küçük bilim adamları olması ne büyük mutsuzluktur. İnsanın aklı ererken, küçük bilim adamlarının büyük hünerlerini görmek ise, gerçekten çok üzücü. Çoklu zeka teorisini (kuramını) uygulamaya aktaran meşhur bilim adamı, ancak alkışlanır. Çünkü akıllı birinin sahip olacağı cesarete değil, kör cesarete sahip biridir o. O öyle bir cür’etkardır ki, herkes onun zekasından (çoklu zeka) söz etsin ister. Yaşasın? Olmayan “Çoklu Zeka Teorisi”!... Yaşasın! Artık eğitim-öğretim “Çoklu Zeka Teorisi’ne göre yapılacak! Yaşasın! Çoklu Zekamız! Var mı “Çoklu Zekamıza” yan bakan? Çoklu Zekaya Kim Karşı Çıkabilir? Türk Milleti Çoklu Zekasıyla övünmekte haklıdır!
Bu sloganlar ne işe yarar ki! Vah vah! Bu millete ve devlete karşı sorumluluk hissetmeyenlere ve vicdanları kıpırdamayanlara ne desek ki! Onlar inatlarından dönerler mi? Ey Çoklu Zeka! Sen ne menem bir şeymişsin ki, bütün Türk Milletini kurtaracakmışsın, meğer senin kadrini bilmeyenler varmış. Artık meydan senin. Arkanda koskoca Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Dairesi Başkanı var. Sana kim yan gözle bakabilir. Çok Yaşa! Çoklu Zeka!...Sana bu millet minnettar kalacak. Geleceğini seninle kurtaracak. Senin sihrin düşünmekten aciz birilerinin zihinlerini büyülemiş. Çok yaşa çoklu zeka....


www.ufukotesi.com - 02 / 2005  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.