Ocak 2005, CHP'nin ilk olmayan ve bu gidişle son da olmayacak olağanüstü kurultaylarından birini daha tarihe kaydetmiş olacak.
Şimdiye kadar birçok badireyi bir şekilde atlatıp koltuğunu muhafaza edebilen Deniz Baykal, bu kez alışagelmedik bir rakiple nasıl başa çıkacağını bilememenin hırçınlığını yaşıyor. Kendi deyimiyle cerahati patlatmak isterken hiç de doğal görünmüyor... Dün seçim meydanlarında övdüğü adamı bugün cerahate benzetme mecburiyetinde kalmak... Ne kadar zor bir durum... Ne büyük mecburiyet... |
Bu görüntüyü içimdeki duygularla eş resmetmeye çalıştığımda, teşbihte hata olmaz Baykal'ın durumu, adeta genç bir aslan tarafından kovalanmış ve nihayet pençelerini ve keskin dişlerini boynunda hisseden, ama bu acımasız rakibine kendini teslim etmek istemeyen bir bizonun son çırpınışlarını sergilemekte.
Ama Baykal'ın rakibi Sarıgül mü? Sarıgül görüntüsünde tezahür etmiş bir güç merkezi mi?
Gelin isterseniz hafızalarımızı bir tazeleyelim. Yakın dönemde yaşanan Sarıgül CHP polemiğine bakmak için şöyle kısa metrajlı bir nostaljiye uzanalım...
Yıl 2001...
57. Hükümet'te yaşanan siyasi kriz sonrası... MHP'nin (ya herro ya merro diyerek) deklare etmesiyle ülke geri dönülmez bir erken seçim sürecine giriyor. İşte bu arada Ecevit'in hangi akla hizmet ederek ABD'den transfer ettiğini belki bugün bile hâlâ anlayamadığı ve pişmanlığını yaşadığı Kemal Derviş'in saman altından su yürüten politikaları yüzünden DSP, bir anda İsmail Cem ve "Sen de mi Brütüs!" dedirtecek cinste Ecevit'i terk eden Hüsamettin Özkan'ın da partiden kopmalarıyla paramparça oluyor. Ortaya YTP diye bir parti çıkıyor. Ama kendisine ümit edilerek kurulan partiye Derviş bir türlü gir(dirile)miyor.
İşte o dönemde, bugün dikkatten kaçan veya özellikle kaçırtılan (Çünkü hiç kimse bunu gündeme getirmiyor) bir gelişme daha yaşanıyor.
Bugün CHP için "Kimse partimden ayıramaz, baronların gücü yetmez" diye meydan okuyan Sarıgül, o gün CHP'nin hiç gözünün yaşına bakmadan partisinden ayrılıp YTP'ye geçiveriyor.
Derviş'in YTP'ye katılmamasıyla aceleci ve çok yanlış bir hamle yaptığını anlayan Sarıgül, işte medyada açıklandığı gibi, Baykal'a aracılar gönderip, yemin billah ederek uslu duracağına söz verip yeniden CHP'ye alınması için yalvarıyor.
Baykal ise, bugün, tıpkı Ecevit'in yaşadığı pişmanlık gibi, belki ondan daha çok pişman olduğu o yanlış kararıyla Sarıgül'ü tekrar partiye kabul ediyor.
Burada gözden kaçmaması gereken bir nokta da Kemal Derviş'in CHP'ye geçmiş olmasıydı. Bu ilgi çekici parelelliği Yeniçağ Gazetesi "Yine o adam" manşetiyle dikkatlere sundu (5 Ocak 2005)
Derken genel seçimler yapılıyor ve CHP bütün iç dinamiklerin desteğine rağmen ancak ana muhalefet olabiliyor. Çünkü iç dinamiklerin aksine AKP tek başına iktidar oluyor.
Burada bir parantez açalım. Bu iktidar ki, (Rahşan Ecevit'i bile isyan ettirecek kadar) pupa yelken AB'ye yol alabilmek için dost düşman herkesi şaşırtıyor. Kimine göre efsunlanmış, kimine göre değişmiş, kimine göre satılmış, kimine göre çağdaşlığı yakalamış (!) olarak, adına Kopenhag kriterleri dedikleri ve bu cümleden birçok gizli açık kriterleri kabul ede ede müzakere tarihini alıyor. Bu enteresan gayret, sanki Türk milleti bu hükümeti, bizi AB'ye sok da ne yaparsan yap diye iktidar yapmış gibi bir manzara sergiliyor.
Burada yine bir noktaya daha dikkat çekmek gerekiyor... 57. Hükümette Kemal Derviş de, bizi bu krizden kurtar da ne yaparsan yap diye lanse edilmişti. O da 57. hükümete "Kurtuluşunuz için bunları imzalamanız gerekiyor" diyerek olmadık maddeleri hükümete imzalatmıştı. Parantezi kapatalım.
AKP'nin 180 derece çark eden medya tarafından alkışlanan icraatları karşısında CHP anamuhalefette bile prim yapamıyor. Ve yerel seçimler geldiğinde Baykal, birçok ilde olduğu gibi İstanbul Büyükşehir'e aday bulmakta zorlanıyor.
Kendisine çok güvendiği bir siyasi danışmana (ah o danışmanlar aah!) soruyor. Kimi aday göstermeliyim? Kendisine en şanslı adayın Sarıgül olacağı söyleniyor. Baykal bu danışmanının telkiniyle Sarıgül'ü arıyor. Sarıgül mühlet isteyip ne gariptir ki, aynı danışmana (Çünkü o danışman Sarıgül'e de danışmanlık yapıyor) soruyor:
-Baykal bana Büyükşehir Belediye Başkanlığını teklif etti ne yapayım?
El cevap:
-Sakın kabul etme. Seçimi kaybeder ve yok olursun. Ama etmezsen, ilçende tekrar seçilir kahraman olursun. Sonra da birçok ilde hezimete uğrayan CHP'nin umudu olur ve partinin genel başkanlığına oynarsın.
Sarıgül denileni yapıyor. Baykal'dan özrünü istiyor ve Şişli'den aday oluyor. Baykal ise çaresiz bir başka aday buluyor...
Seçim kampanyaları kıran kırana... Ve bir televizyon konuşması için beklerken, orada bulunan bir başka belediye başkan adayının organizatörü ile Sarıgül arasında şöyle bir diyalog geçiyor:
-Sayın Sarıgül, ilçenizde çok başarılısınız. Medyatiksiniz niçin İstanbul Büyükşehir'e aday olmadınız?
El cevap:
-Büyükşehri AKP'nin alacağı yüzde 100 kesin. Ben aptal mıyım?
Ve bugün...
Kurultay'da Sarıgül şunu haykıracak... Herşey ülkem için... Herşey CHP için...
Baykal ise, bu enteresan plan ve programlı veya bir rivayete göre planlanmış programlanmış, tabiri caizse etten robot hale getirilmiş uzaktan kumandalı rakip ile babadan kalma siyasi manevralarla CHP'yi ve dolayısıyla koltuğunu savunacak?
Bu dışarıdan koltuk kavgası gibi görünen, içeriden ise Derviş'in fikri neyse zikri o olan kurultay ile CHP kendi derdine düş(ürül)müşken, AKP müzakere sürecini süt liman tamamlamaya devam ediyor...
Haydi beyler... Cambaza bakmak bedava...
|