Hedef

 

Ünal Bolat  

Ekümeniklik bu kadar basit mi?


Ekümeniklik konusu, AB’ye giriş için müzakere tarihiyle birlikte gündemdeki yerini almaya başladı. Bu konuda dışarıdaki kulis faaliyetlerine karşı haklılığımızı savunacağız öyle mi? Ne gezeeer?

İçeride bu konulara teşne o kadar aydınımız, gazetecimiz, bürokratımız (!) var ki, adamlar dünden bayılmışlar meğerse…
Kimi, bu konu onların meselesi bize ne derken, kimi bu konuyu kabul etmemiz bizim AB sürecinde elimizi güçlendirir gibisinden saçma sapan görüşler ileri sürerek, dış mihrakların ekmeğine yağ sürüyorlar…
Çok örneği var da, içlerinden bir tanesini sizlerle yaplaşacağım…
Hürriyet Gazetesi… Tarih: 02.12.2004. Ertuğrul Özkök yazıyor. “Fener Patriği ekümenik olmuş olmamış bize ne?”
Bu ne kadar, tecahül-i arifane bir söz. Bu ne kadar iddialı bir yaklaşım… Ekümeniklik konusuna kafa yorup, her fırsatta gündeme getirerek, Türkiye’ye kabul ettirmek isteyen dış odaklara ne kadar cesaret verici bir kabulleniş.
Şu enteresan yoruma bakın. Vay efendim, on sene öncesinde de, dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından, Olimpiyatların Türkiye’de yapılması gayretiyle, olimpiyat komitesine vermek üzere Türkiye’deki azınlıklardan destek istendiğinde, Fener Patriği destek veren mektubunun altına imzasını ekümenik sıfatıyla atmış ama kimse ses çıkartmamışmış. Şimdi neden bu konu kaşınıyormuş?
Kabul edilip konu kapatılsa ne olurmuş?
Dikkat edin… Yanlış okumuyorsunuz, bu çağrıyı, bir Rum gazetesindeki herhangi bir yazar yapmıyor. Bu teklifi, Türkiye’nin, logosu kenarında Türk bayrağı ile birlikte “Türkiye Türklerindir” ibaresi yer alan bir gazetenin, Genel Yayın Müdürü ve köşe yazarı olarak Ertuğrul Özkök yapıyor. Üstelik, “Bunlar yıllardan beri bunun kavgasını sürdürüyorlar. Niçin bu kadar önem veriyorlar?” diyeceği yerde, kabul etsek ne olur yani diye konuyu basite indirgeyerek…
Hayret ki, konuyu bu şekilde hafife indirgemekle, sadece okuyucularını değil, Türk halkını, Türk tarih adamlarını, Türk dış politika mensuplarını, Türk aydınlarını, Türk sosyologlarını, TBMM’deki birçok milletvekilinden, hükümete, Bakanlardan Başbakan’a varana dek, bu konuda hassasiyetlerini ve tepkilerini ortaya koyan siyasi erki de saf yerine koyuyor.
“Çok merak ettiğim bir konu var. Acaba ‘Milli Siyaset Belgesi’ dediğimiz ve ‘Türkiye’nin gizli anayasası’ olarak nitelediğimiz belgede, Fener Patrikhanesi’nin ‘ekümenikliği’ ile ilgili bir madde var mı?
Dün Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sordum. ‘Benim hatırlayabildiğim kadarıyla yok’ cevabını verdi. ‘Ekümeniklik’, Patrikhane’nin ‘evrensel kabul edilirliği’ anlamına geliyor. Bunu çok merak ediyorum; çünkü şu sorunun cevabını arıyorum:
‘Biz, Fener Patrikhanesi’nin ekümenikliğini neden kabul etmiyoruz?’
Okumuş bir Türk vatandaşı olarak bugüne kadar bu sorunun beni tatmin edecek bir cevabını alamadım. Tarihçilere sordum, Dışişleri mensuplarına sordum, uluslararası ilişkiler uzmanlarına sordum. Bana göre verilen cevapların hepsi, tarihsel bir korkuya dayanan, bugün için hiç geçerliliği bulunmayan açıklamalardı. Bütün dünya, Fener Patrikhanesi’ni ‘ekümenik’ bir kurum olarak tanıyor. Ama biz tanımıyoruz.
Oysa benim sorum çok basit:
‘Tanısak ne olur?’
Bu soruyu çok rahat sorabiliyorum; çünkü aklımda bundan da basit bir soru var:
‘Fener Patriği ekümenik olmuş olmamış bize ne?’”
Bu yazının, büyük bir ustalıkla değil de gerçekten çok saf (!) ve çocukça duygularla yazıldığını kabul ediyor ve yazının sahibine aynı duygularla, soruyorum.
Peki onlar her fırsatta bu ekümeniklik sıfatını gündeme getirmeseler, bu kelimenin ve manasının üzerine bu kadar düşmeseler olmaz mı?
Sizin “tanısak ne olur” diye konuyu önemsemediğiniz gibi, onlar da “Türkiyeli dostlarımız madem bu kadar rahatsız oluyor, ne önemi var, bir daha bu sıfatı ağzımıza almayalım” diye niçin üzerinde durmayıp es geçmiyorlar?
Sizce onlar böyle söyler mi?
Size bir soru daha sorayım laf aramızda. “Bu konuyu bu kadar kaşımayalım” diye Yunan medyasında veya Batı’daki herhangi bir gazetenin herhangi bir köşesinde, sizin kadar sıradanlaştıran ve “Canım ne olur yani” ye getiren başka bir köşe yazarı var mıdır?
Ve üçüncü bir soru daha…
Sizin kimliğinize, kişiliğinize, geleneğinize, göreneğinize, ahlakınıza, inancınıza, diyalektiğinize göre “Ne olur yani?” diyemeyeceğiniz herhangi bir hassasiyetiniz var mı?
Örneğin yazdığınız gazetenin logosunun hemen yanındaki bayrağın önemi sizce ne kadardır? Oraya “Türkiye Türklerindir” yazısını yazmak veya yazmamak arasında fark var mıdır?
Çünkü birisi bir semboldür, diğeri de bir slogan. Bunların önemi de kişiye görecelidir. Tıpkı Ekümeniklik sıfatı gibi… Onlar her fırsatta bu sıfatı ısrarla kullanırken, siz tutup “çok önemli mi?” diyebiliyorsunuz.
Önemli sayın Özkök, hem de çok önemli. O kadar önemli ki… Sizi bile, köşenizde “‘Tanısak ne olur?’ diye yazı yazmak durumunda bırakacak veya bıraktıracak kadar önemli… Tabii yeriniz, konumunuz ve sıfatınız gereği tecahül-i arifane yapmak zorunda kalsanız da.
“Ne olur?” ları şöyle biraz çoğaltın, bakalım “ne oluyor?”
İsteyen bu ülkede istediği dilde yayın yapsa ne olur?
Türkiye’de “Türkiyeli” kavramı kullanılsa ne olur?
Türkçe yerine isteyen istediği dilde konuşup yazsa ne olur?
Güneydoğuda bir Kürt devleti kurulsa ne olur?
Kıbrıs’ın tamamının Rumlara ait olduğu kabul edilse ne olur?
KKTC diye bir devlet olmasa ne olur?
İstanbul Konstantinopolis kabul edilse ne olur? Ve daha bir sürü “ne olur?”lar…
İşte o zaman ne mi olur?
Gazetenizin logosunda yazıldığı gibi “Türkiye Türklerindir” olmaktan çıkar, başkalarının olur…
Hâlâ “olsa ne olur?” diyebiliyor musunuz?


www.ufukotesi.com - 12 / 2004  

unalbolat@netbulmail.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.