Son günlerde hafızalarımıza kazınan iki fotoğraf var. Cami’de yaralı insana kurşun sıkan Amerikan askeri ve büyük caddelerde tankların gölgesinde çürümeye terk edilen cesetler... İbadethaneden, hastaneden, kadından, çocuktan anlamayan, merhamet kelimesini sözlüklerde unutmuş bir çılgınlık hali... |
“Bir örümcek ağına sığınmış iki yürek,
Bana haber saldılar: “Sana şehirler gerek!”
Son günlerde hafızalarımıza kazınan iki fotoğraf var. Cami’de yaralı insana kurşun sıkan Amerikan askeri ve büyük caddelerde tankların gölgesinde çürümeye terk edilen cesetler... İbadethaneden, hastaneden, kadından, çocuktan anlamayan, merhamet kelimesini sözlüklerde unutmuş bir çılgınlık hali... Peki bütün bu vahşetin anlamı nedir? Bölgeye huzur, özgürlük ve demokrasi getireceğini söyleyenlerin tam tersine kan ve gözyaşı getirmesi nasıl bir hastalıklı ruhun eseridir? Mutlu bir aile, bahçeli büyük bir ev, büyük bir araba ve kocaman bir köpekten oluşan “Amerikan Rüyası”nın tüketim seviyesini devam ettirebilmenin yolu galiba dünyanın başka bölgelerinde “Amerikan Kabusu”nun yaşanmasını gerektiriyor. Petrol neredeyse, paraya ve menfaate çevrilebilecek ne varsa her şeyden ve herkesten önce “Amerikan Kâbusu” oraya çöküyor. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 tane devletin sınırlarını değiştireceklerini söyleyenler acaba bu bölgeden 22 kişinin fikrini sormuşlar mıdır?
Biz ve Onlar
Büyük bir devlet tecrübesinden, dünya tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir “birlikte yaşama kültürü”nden geliyoruz. Batı’nın ürettiği ve yüzyıllarca uyguladığı “Getto” kavramının hayata bakışımızda, yaşayışımızda ve dolayısıyla dilimizde karşılığı bulunmuyor. Bizim dünya görüşümüz, kültürümüzün temel esasları böyle bir zihin yapısına taban tabana zıt olduğu için olanlara akıl sır erdiremiyoruz. Batı, tarihinde getto gibi bizde karşılığı bulunmayan daha bir sürü olumsuz anlam yüklü kavramın üreticisi olmuştur.
Alev Alatlı bugünkü vahşeti yaşatan Evangelistlerin tarihteki köklerinden bahsederken “Bu bizim hiç bilmediğimiz, gündemimize asla girmemiş bir tarihtir, oysa bu tarihi bilmeden Batı’yı anlayamayız” diyordu. Evet kutsal toprakları Amerika’nın kuzeydoğusu, kutsal şehirleri Boston olan; “seçilmiş olduklarını”, “Tanrı istediği için güçlü olduklarını”, “zenginliğin kendilerine verilmiş tanrısal bir hak olduğunu” düşünen insanlarla karşı karşıyayız. Bu anlayıştan yukarıda bahsettiğimiz “birlikte yaşama kültürü”nün çıkması tabii ki mümkün değildir. Aslında bütün bunlardan sonra sözü kendimize, daha doğrusu kendi kimliğimizden kaçış tarihimize getirmek gerekiyor. En çok merak ettiğimiz şu: Birbirlerinden çok farklı olduklarını, çok farklı dünya görüşlerine sahip olduklarını zanneden sayısız (özellikle üniversite mezunu) genç insanımızı birleştiren “Amerika’ya gitmek ve hep orada yaşamak” hedefi, acaba şu yaşanan vahşet görüldükten sonra gözden geçirilir mi? Geçirilirse umut var demektir, fikir var demektir, özgüven var demektir... İstanbul’un Felluce olmaması toplumsal mutabakatın sağlanmasına bağlıdır. Toplumsal mutabakat, sûni çatışmaların etkisinde kalmadan birlikte yaşamacılığın örneklerini sergilemekle, bu toplumun altyapısını oluşturan değerlerle samimi ve sahih bir irtibat kurmakla sağlanır. Sahte kimliklerin içi boş kolaycılığına, “lafzen aidiyet, ruhen teslimiyete” ve sahte ayrımların istismarlarına tavır koyarak her şeye rağmen kendi bakış açısını koruyan bir toplum olduğumuzu gösterebiliriz. Eğer Türkiye’de insanlar biraraya geldiğinde sadece, şebeke usulü reklam organizasyonlarıyla şişirilen filmleri, en son çıkan cep telefonuna hangi taksit seçenekleriyle sahip olabileceğini konuşuyorsa buradan tavır çıkmaz. Bugün Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenlerin nelerle meşgul olduğunu, kafasını nelerle meşgul ettiğini bakın İhsan Fazlıoğlu nasıl ifade ediyor: “Batı’nın hedefi korkusunun ana kaynağını yok etmektir. Bunu yapamadığı müddetçe korkusunu yenemeyecektir. Korku, korkanı korktuğu nesneyi nihai olarak ortadan kaldırmaya iter, sürükler. Korkunun kaynağı İstanbul’dur. Öyle olmasaydı Fethin 550. yıldönümünde ABD’nin Ohio eyaletindeki Grove City kentinde toplanan 43 bin Evangelistin ana konusu Fatih Sultan Mehmed ve İstanbul’un fethi olur muydu?”
İşte o İstanbul’un sahibi biziz. Vazifemiz yaşadığımız şehre layık olmak ve onu tekrar tarihteki azametine kavuşturmaktır. Eğer biz bu vazifeyi başarırsak İstanbul asla Felluce olmaz; kültürün, tefekkürün, sanatın, değerlerin ve bir medeniyetin yeniden parladığı şehir olur... (31 ARALIK 1988 de aramızdan ayrılan Seyyid Ahmet Arvasi Hoca’yı rahmetle anıyoruz.)
|