Pusula

 

Bayram Akcan  

İDEAL GEREK, İDEAL...


İdeal ile hayâli birbiriyle karıştırmamak gerekir. -Gerçi günümüzde bir çok kavram, kelime ve sıfat birbirine karışmıştır- ideal, varılması aşırı isteğe, gayrete bağlı olan fakat yapılması herkes tarafından pek mümkün olamayan arzudur. Hayal ise; gerçekleşmesi mümkün olamayan, sadece sözde kalan isteyiştir.

İdeal; insanın kendi kendini aşmaya çalışması, hayatını anlamlandırması ve ölümü öldürme arzusudur. İdeal, insan ile hayvan arasındaki tarif edilmesi mümkün olmayan farktır. İdeal, kalabalıkları millet yapan, sıradan insanlar arasından kahramanlar çıkartan güçtür. İdeal millî ve dinî duyguları pekiştirerek, cemiyet hayatını güçlü kılan enerjidir. İdealsiz toplumlar sürü gibi yalnızca nicelik olarak vardır, ideal; kalabalıklara nitelik (kalite) kazandırır. Cemiyetin mukavemet karşısında hemen dağılmasını önler.
İdeal ile hayâli birbiriyle karıştırmamak gerekir. -Gerçi günümüzde bir çok kavram, kelime ve sıfat birbirine karışmıştır- ideal, varılması aşırı isteğe, gayrete bağlı olan fakat yapılması herkes tarafından pek mümkün olamayan arzudur. Hayal ise; gerçekleşmesi mümkün olamayan, sadece sözde kalan isteyiştir. İdeal sahibinde arzusunun bir müddet sonra kesin olarak gerçekleşeceği inancı hakimdir. Hayalde ise; gerçekleşmesinin mümkün olmadığını hayal sahibi dahil herkes bilir. Fakat ideal sahibi kimseleri hayalci diye tahkir etmek, günümüzün en bayağı iftirasıdır. Geçmişte bazı insanlar tarafından hayal olarak nitelendirilen bir çok şey gerçekleşmiştir. Çanakkale Savaşı’nı kazanabilmemiz de hayal sanılmıştı ama Türk’ün idealizmi onu gerçek yapmasını bildi.
İdeali, ihtirasla da karıştıranlar olmuştur. İhtiras, fikir sefâleti yaşan insanların, ferdî isteklerini gerçekleştirmek için hiçbir manevî değer gözetmeksizin mücadele etmesidir. İhtiras sahibi kişi yığınlar içerisindeki fert, ideal sahibi ise cemiyet içerisindeki şahsiyettir. Şahsî çıkarlarınızı idealizm zannetmeyiniz, o ihtirastır.
İdealin çeşitleri vardır: devlet ideali (millî bir karakter taşır), dinî ideal, siyasî ideal, ahlakî ideal ve şahsî ideal. Bu idealler arasında bizi en çok ilgilendiren millî ve şahsî idealdir.
Millî idealler, devlet eliyle millet tarafından gerçekleştirir. Devletler ve milletler insanlarda olduğu gibi, idealleri ölçüsünde büyük ve güçlüdür. Millî idealin gücü, milletin onu gerçekleştirmek arzusuyla ve gayretiyle yakından ilgilidir. Millî bağların azalma gösterdiği toplumlarda, millî ülküler de o derecede cılız ve etkisizdir.
Bugün dünya devletlerine baktığımızda millî ideale sahip devletlerin Türkiye’nin yanı başında olması son derece düşündürücüdür. Yunanistan’ın “megalo ideası” vardır. Suriye’nin, Ermenistan’ın, İsrail’in millî idealleri vardır. Ya Türkiye’mizin? Bugün idealini unutmuş devletimizin (yahut milletimizin) AB’ye girme ihtirası vardır. Her ihtiras gibi AB ihtirası da aklımızı kaybettirerek, çocukça bir isteğe dönüşmüştür. O, efendilikten köleliğe düşmenin şaşkınlığı içerisinde, şuursuz bir şekilde kurtuluş çarelerini aramaktadır. Millî ülküsünü unutan Türk Milleti, taklit ile kurtulacağını zannetmektedir. Bir türlü şekilcilikten kurtulamayan yöneticilerimiz, millî kültürünün ve tarihin kanına girmektedirler.
Ferdi ideale gelince, o da millî idealle paralellik gösterir. İdeal sahibi insanların sayısıyla, o devletin idealizminin kuvveti ile doğru orantılıdır. Güçlü devletler, millî kültürüne sahip çıkan, mazisi ile bağlarını kesmemiş millî şuur sahibi idealist insanların çokluğuyla meydana gelir. İdeal sahibi insan için, önce millî çıkar önemlidir. Milletin mutluluğunu, kendi mutluluğuna tercih eder. “O, fena fi’d devle ve fena fi’d millet” dir. Bizler ne zaman ki, millî menfaati ferdi menfaatimizden üstün tutarsak, işte o zaman yeniden büyük devlet ve millet oluruz.
Türkiye’nin benimsediği liberal ekonomi, doğası gereği insanımıza sonsuz tatmini, azami kârı ve faydacılığı aşılamıştır. Ferdiyetçiliğin ön plana çıktığı günümüzde, çoğu insan vatan, bayrak, namus, ahlak, din gibi değerlerden önce parayı düşünmektedir. İdealden yoksun olan fertler devleti ve milleti için bırakınız canını, uyuz kedisini bile feda edemeyecek durumdadır. “Altta kalanın canı çıksın” mantığıyla kendi ferdi faydasını, milletinin faydasından üstün tutanlar, millî ideallere ne derece de faydalı olabilirler? Bugün ülkemizdeki ahlak, din, siyaset ilh. buhranının nedeni, idealizm fukaralığı değil midir? Hayatın bir gayesi vardır. Gayesi olmayanlar ya hayvandır yada bitkilerdir. İdeal sahibi iseniz o zaman yaşıyor ve ölüme meydan okuyorsunuz demektir. İdealiniz yoksa varlığınızın da hiçbir kıymeti de yoktur.
Tarih ideal sahibi insanlarla doludur. Türk Milletin en çok idealist (kahraman) yetiştiren millettir. Küçük bir uç beyliğinden koskoca cihan hakimiyetine uzanan Osmanlı Devleti Türk devlet idealizmin en güzel örneğidir. Fatih’in, Yavuz’un nihayet Gazi Mustafa Kemal’in idealistliği onları tarihin altın sayfalarına yazdırmıştır.
Bazı insanlar geçmişte yaşamış idealist insanlara gıpta ile bakarlar ve onları takdir ederler, fakat günümüzdeki ideal (millî, şahsî, dinî, ahlakî) sahibi insanları görünce de “enayi” diye dalga geçerler. Halbuki bu vatanı onlar gibi enayilerin (!) kurtardığını hiç akıllarına getirmezler. İdeal, mideal karın doyurmaz nutuklarını her zaman duyarız. Evet, ideal karın doyurmaz yalnızca şeref verir. İdeal karın doyurmaz (!), tıpkı bayrak gibi, namus gibi, din gibi, ahlak gibi!
Yetişen nesillerimizin millî ideal, ahlakî ideal, dinî ideal kazanmasına yardımcı olmak zorundayız. Aksi takdirde bencillik denen illet bizim sonumuz olur. Milletimizin, devletimizin, hürriyetimizin ve de şerefimizin! Hele bu günlerde millî idealizme çok ihtiyacımız var; hem de çoook...


www.ufukotesi.com - 12 / 2004  

bayramakcan@mynet.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.