Sorbonne Üniversitesi(Paris) İslâm Tarihi Profesörü Claude Cahen, “Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler”(E Yayınları, 1979) adlı kitabında “Anadolu’nun Türkler tarafından fethedilmesi ve Türkiye diye bir ülke oluşturulması, Avrupalılara her zaman, kavranamayacak, kabul edilemeyecek, sindirilemeyecek bir durum olarak gözükmüştür” der... |
Avrupalılar Anadolu’nun Türklere ait olmasını sindiremeyedursun; Yunanlar (“Yunanlılar” değil!) da, “Smyrna”nın (İzmir) ve -özellikle de-“Konstantinopolis”in (İstanbul) Türklere ait olmasını hiç mi hiç sindirememiştir! Bu sindirimsizlik nedeniyledir ki, İstanbul’daki Ortodoks kilisesini “ekümenik kilise”, patriğini de “ekümenik patrik” ilan etmiştir!
Tüm dünya ortodoks kiliselerinin bağlı olacağı bir kilise ve tüm dünya ortodoks patriklerinin bağlı olacağı bir başpatrik...
Böyle bir kilisenin -mantık ölçüleri içinde- Atina’da olması gerekirken neden İstanbul?.. Bu çok düşündürücüdür.
İstanbul; çünkü Yunan’ın gönlünde hâlâ Bizans rüzgârları esmektedir...
Zor şeydir sindirimsizlik! Tanrı kimsenin başına vermesin!
Fener Rum Patrikhanesi dünya Ortodoks kiliselerinin “merkez”i durumuna gelirse ne olur?
Karşımızdakiler de bizim gibi “iyi niyetli”yse, hiçbir olumsuzluk yaşanmaz. Ortodoks dinî günlerinde tüm dünyadan konuklarımız olur, turizmimize katkı sağlar, Türk konukseverliğini ve dillerden düşmeyen “mozaik”imizi dünyaya sergilemiş oluruz. Buraya dek hiçbir “sorun” yok!
Peki, kuşkularımız-kaygılarımız nereden kaynaklanıyor ?
Şuradan: Birçok Yunan ve Avrupa “atlas”ında, İstanbul hâlâ “Konstantinopolis” (Konstantin’in kenti) olarak gösteriliyor... Tıpkı, Güneydoğu bölgelerimizin aynı haritalarda “Kürdistan” ve “Ermenistan” olarak gösterilmesi gibi... Bu durumda karşımızdakilere güvenmek için fazlaca bir nedenimiz kalmıyor. İyi niyet tek yanlı olamaz! “Konstantin’in Kenti” olarak adlandırdıkları kentimiz, bir de Ortodoksluğun merkezi durumuna gelse; şımarıklık dozu artabilir ve -örneğin- “Fener semtini boşaltıp kilise lojmanlarına özgülememiz (tahsis)” istenebilir; Bununla da kalmaz...
Özetle, AB’ye girmek adına atacağımız her adımda, Cahen’in saptamasını aklımızda bulundurmalıyız:
“Anadolu’nun Türkler tarafından fethedilmesi ve Türkiye diye bir ülke oluşturulması, Avrupalılara her zaman kavranamayacak, kabul edilemeyecek, sindirilemeyecek bir durum olarak gözükmüştür.”
|