Aynî ile vakîdir ki;
Daha sonraki yıllarda Başkurdistan devlet başkanı olacak olan Zeki Velidi Togan, Lenin’in hürriyet ve bağımsızlık vaad eden yalanlarını kendisine hatırlatırcasına Lenin’e sorar:
Sen, bize söz verdin, hani Tataristan ve Başkurdistan müstakil olacaktı?
Lenin’in cevabı kısa ve nettir:
Sen, siyaset ile ahlâkı karıştırıyorsun!..
Ahlâkı, özellikle muhteşem İslâm ahlâkını ön plâna çıkararak iktidar oldular.
Özellikle başbakanlığa taşınan RTE’nin ahlâkı vurgulandı.
Var mı buna bir itirazı olan?
Bu yüzden iktidarı medyası ile beraber yargılarken her zaman ahlâkı ön plânda tuttum. Bunu bazen yumuşak, bazen sert bir üslûpla yaptım.
Şimdi on iki ay öncesine gidelim. Mevduat sahipleri hakkında medya destekli her türlü yalan ve iftiralarla dolu çirkin kampanyayı yapan Akepe, kendi raporları ile mudilerin aklanmasına rağmen, TBMM’de el konulan İmar Bankası için, merî olan bütün yasaları yok sayarak, bütün hukuk kurallarını çiğneyerek, hak sahiplerinin aleyhine çıkarmaya çalıştığı yasalar görüşülüyor. Akepe Ağrı milletvekili söz aldı; özet olarak dedi ki:
Şimdi bu mevduat sahipleri 400 bin kişi. Bu paraları nereden bulmuşlar? Nasıl kazanmışlar? Aylık gelire vurduğunuz zaman büyük bir bölümünün kazancı biz milletvekillerinden fazla. Ben milletvekiliyim, benim bu kadar param ve gelirim yok. Onların nasıl oluyor? Mevduat sahiplerinin bu paraları helâl midir, ona bakmak lâzım. Bence helâl olamaz. Bu paraların mevduat sahiplerine asla ve kat’a ödenmemesini arz ediyorum.
Daha sonra kürsüye gelen Akepe Samsun milletvekili de aynı mealde konuştuktan sonra, aynı teklifi verdi ve mealen mevduat sahiplerinin, paralarının üstüne bir bardak soğuk su içmesini teklif etti.
Bütün bunları söyleyen aslında yalnız onlar değildi. Meselâ Hürriyet gazetesinden Fatih Altaylı hiç çekinmeden aylar öncesinden yazıyordu.
“Bu paraların asla ödenmesinden yana değilim” diye başlıyor, mevduat sahiplerini aşağılayan yazılarını tefrikalar halinde sürdürüyordu. Ertuğrul Özkök’ün “Farzedelim ki mevduat sahipleri kumar oynadılar ve kaybettiler” sözlerinden iyice cesaretlenerek, “Bu paralar bize ve devlete yüktür” diyecek kadar coşuyordu.
Bütün bunları niye hatırlattım. 19 Kasım 2004 cuma günü bültenlere bir haber düştü. A Milli futbol takımı teknik direktörü Ersun Yanal, primler, harcırahlar vs. hariç ayda net 70 milyar maaş alıyormuş. Şu anki başarısızlıkları göz önüne alınarak iş akdi bugün fesh edildiği takdirde de, kendisine kalan görev süresinin toplam bedeli olan 2.9 trilyon tazminat ödenmek zorundaymış. Yanal ise kendiliğinden ayrılırsa federasyona sadece 725 milyar lira ödeyecekmiş. Gelelim 8 Aralık 2004 tarihli ikinci habere:
İş Bankası Şaşkınbakkal şubesi müdürü Ayşe Tokay aralarında Fatih Altaylı’nın da bulunduğu müşterilerinin 4.5 milyon dolarını zimmetine geçirmiş. Teftiş kurulu raporuna göre Fatih Altaylı’nın bankadan alacağı sadece 130 milyar lira imiş. Ama Fatih Altaylı “700 milyar alacağım var. Banka, müdürünün maaşlarına ve mal varlığına el koyarak suçlu olduğunu kabul ediyor, AMA PARAMI VERMİYOR. Hesap farklı olabilir, onlara göre 38 bin dolar ve 65 milyar alacaklıyım. Bana göre 700 milyar. Ama en azından bana o parayı vermeyi taahhüt etsinler, gerisi için mahkemelik olalım” diyormuş.
Sevgili okuyucular acaba,
- Hahahahahaha diye mi gülsem yoksa hehehehehe diye mi?
Düşmez kalkmaz bir Allah. Kurban olayım Rabbime. Ben demez miyim her zaman:
- Sabırlı olun. Allah biz kullarına bu dünyada her şeyi gösteriyor, ama anlayana!!!
Farzetsin ki Fatih Altaylı kumar oynadı, kaybetti. Hem İmar’da olduğu gibi burada da suçu bankacı işlemiş, zararı mudi olarak kendi çekiyor. Gönlü paranın mudiye ödenmemesinden yanaydı. Hem bakalım zamanında yazılarında sorduğu gibi, bu para haram mı, helâl mi, bu kadar geliri belgeleyebilecek mi, sonra niye Fatih Altaylı’nın parası devlete, millete yük olarak binsin. İş Bankası, Fatih Altaylı’ya ödeyeceği parayı vergiden düşmeyecek mi? Eksik vergiden de biz yol, su, elektrik olarak payımıza düşeni alamayacağız. Değil mi ama?
Ersun Yanal olayında da hiç böyle bir şey yokmuş gibi davranmadı mı? Tıpkı Akepeli Samsun ve Ağrı mebusları gibi. Onlar da şimdi kürsüye çıkıp neden sormuyorlar?
Bu nasıl maaş kardeşim, biz mebus iken bu kadar maaş alamıyoruz. Başbakanımızın maaşı bile bu kadar değil. Bir de üstüne üstelik ortada başarı yokken bu para helâl olamaz. Bu para devlete yüktür. Asgari ücretin 330 milyon olduğu ülkemizde bu maaş ve bu tazminat hak değildir. Yapılan bu anlaşma fesh edilmelidir. Ayrıca İmar Bankasının sahipleri gibi nitelikli zimmet suçu işleyen bankacı yüzünden parasını kaybeden mudi Fatih Altaylı’ya parasının bir kısmı dahi olsa neden ödeniyor? Fatih Altaylı nasıl biriktirmiş, nereden bulmuş bu parayı? Bu kadar para helâl olabilir mi?
Sormazlar, soramazlar da...
“Efendim hukuk buna cevaz vermez” demeyin. İmarzedeler Meclis’e taşındığında bütün hukuk kuralları çiğnenmedi mi?
Benim anladığım Leninsel iktidarın gazetecileri olduğu gibi galiba teknik direktörleri de var. Yakın da masörleri, masözleri de olur.
İşte Zeki Velidi Togan’ın Lenin’in karşısında yaşadığı hayal kırıklığı ve acı da zaten bu noktada ortaya çıkıyor. Ve kendinizi Togan’ın yerine koyun, hükümeti de Lenin’in yerine. İç ve dış politikayı, AB’yi, ABD’yi, Irak’ı vs vs. konuları bir daha yargılayın.
Önce “Ahlâk” deyip Akepe’ye oy verenler bir daha verir mi?
|