Terörün en sınır tanımazı ve en etkilisi hiç şüphesiz ki “Aydın” terörüdür. Terör, ille de ele silah alınıp yapılmaz, terörist de eli silahlı kişi demek değildir. “Aydın” denilen kişilerin yarattığı anarşi ve kaos ortamı en tehlikeli olanıdır.
“Besleme Aydınlar” eliyle oldukça profesyonel ve akıldan uzak, yalan ve yanlış aldatmaca halkın aklını karıştırmaya yeter de artar bile.
AB ile ilgili yapılan olumlu (!) yayınları bu açıdan değerlendirmek gerekir. Çünkü bu gibi “Aydın Anarşistler” bir televizyon kanalında, bir radyoda, bir gazetede, veya (şimdilik) işgal ettikleri önemli koltuklarda, görünüşte zararsız, hatta komik bir dergide tarafsız ve yatıştırıcı bir kimliğe bürünerek gizli amaçlarına ve yönlendirmelerine her zaman ve çok rahat devam edebilirler. Sözde tarafsız görünerek en mahrem olaylarda bile devlet ve millet aleyhine taraf olarak istedikleri amaca ulaşabilirler.
“Besleme Aydınların” veya “Aydın Terörünün” en önemli hayat damarlarından biri de sempozyum, panel, konferans, forum ve açık oturumlardır. “Usta” yapımcılar eliyle oluşturulan bu tuzaklara çağrılan saf ve masum kişiler bir kumpasa alınarak etkisiz hale getirilir ve toplum içinde güvenilirlikleri kaybettirilir.
“Besleme Aydınlar” her dönemde el üstünde tutulurlar.
Kim tarafından mı?
Tabii ki kendilerini besleyen güçler tarafından. İşin garibi bunlar büyük çoğunluğun ve sağduyunun adına konuştuklarını iddia ederek ; adaleti, kalkınmayı, bağımsızlığı ve dini dillerinden hiç düşürmezler. Milletin çoğunluğu da bunlara inanır. Fakat daha da inanılması güç bir durum vardır ki, o da bu “Besleme Aydınların” söylediklerine “devletin sahibi, koruyucusu ve kollayıcısı” olduklarını iddia eden (sözde) Atatürkçülerin de inanmasıdır. Bunlar da geçim derdinden başka derdi olmayan halkın çoğunluğu gibi “Besleme Aydınlara” inanırlar. Veya bu söylenenler ve yönlendirmeler karşısında kayıtsız kalırlar.
Halk ; “Besleme Aydının” söyledikleri, milliyetçi aydının cesur ve kararlı duruşu ve her ağzını açtığı zaman kendisini vatanın sahibi sananların kayıtsızlığı karşısında ne yapacağını şaşırır. Hatta bütün bu muhataplarına karşı büyük bir kuşku duyar. Çünkü bütün tarafların söylediklerinde kendine yakın birşeyler bulur. Bu tam da milletin kafasının karışmasını isteyenlerin arayıp da bulamadığı bir durumdur. Bu yolla ilk amaca ulaşılarak büyük çoğunluğun kafasında karışıklık ve kuşku oluşturulur. “Besleme Aydınlar” bu gibi durumlarda olayları yanlış yorumlamanın ve kasıtlı olarak bozmanın ne derece önemli olduğunu gayet iyi bilirler. Bu yöntem yüzyıllardır kullanılmaktadır.
“Besleme Aydınlar”, milletin değerlerini dillerinden düşürmeyerek, halkın yapılanların olumsuz yanına gösterdiği tepkiyi yönettikleri (!) devletin manevi şahsiyetine, kendi bakanlarına, istihbarat kurumlarına, yargıya ve en önemlisi orduya yönlendirecek şekilde tavır ve tutum içine girerler. Bu ise zaten eskiden beri düşmanı oldukları kurum ve kuruluşların halkın gözünden düşmesine sebep olacaktır.
Takıyye yaparak herkesi kandıranlar (yahut öyle zannedenler) benzeri görülmemiş bir gücün oyuncağı olurlar. Ancak ne var ki dünyanın en güzel oyuncağıyla bile oynama süresi vardır. En güzel oyuncak bile gün gelir oyuncağın sahibini sıkar.
Sessiz çoğunluğun bir avuç “Besleme Aydının” oyununa son vermesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu ilgisizlik ve vurdumduymazlık devleti korumak ve kollamakla görevli olanları da etkileyecek, devleti korumak ve kollamakla görevli olanlar da görevlerinin ne olduğundan emin olamayarak elleri kolları bağlı vaziyette olan biteni seyredecektir.
Yoksa istenen de (özellikle) bu güçlerin umursamazlık ve hoşgörü salgınına yakalanarak devre dışı bırakılması mıdır?
|