Yıllar önce adam yokluğunda Çelebi olmuş zavallı…
Hasbelkader yazıya merak salmış ve derme çatma, kulaktan dolma, birkaç imla kitabı karıştırmakla imlada profesör olduğuna inanmış, sabit kafalı kısır beyin!...
A benim ihtilallerden önceki mekteplim…
Duygu yüklü cümlelerin sonunda kullanılan üç nokta, hangi imlaya aykırı söyler misin? Nerede senin imla dediğin ölçü?..
Kimin imlasına, neyin imlasına göre senin üç noktaya olan alerjin?..
Sonra, imlayı “kural” olarak ortaya koyanlar kim?..
Nokta ne işe yarar?..
Niçin noktalama işareti vardır, söyler misin?..
Üç nokta, senin kerpiç gibi “dan dan” cümlelerinin sonuna yakışmıyor diye başkalarınca da mı kullanılmayacak?..
Nedir üç noktaya olan anlaşılmaz düşmanlığın?..
Sanat ve edebiyat, gelişim kaydedebilmek için senin hırçın ve kapris dolu parmaklarından mı izin alacak?..
Hiçbirini ciddi kabul etmediğin, magazin dünyasındaki yazılar, o gıcık olduğun üç noktanın sihirli tuşlarıyla gönüllere ulaşırken, sen, medyada modası geçmiş ansiklopedik tutuk imla ile hangi gönle, hangi yüreğe sevgi, duygu ve heyecan vereceksin?..
Günümüzde, gençliği çepeçevre kuşatmış aktüel magazin dergileri bu başarılarını neye borçlu zannediyorsun?..
Maalesef, noktalama işaretlerini, senin gibi katı kurallar içine hapsetmedikleri için tamam mı?.. Çünkü noktalama işaretleri, anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez bilmem kaçıncı maddesi gibi değil, sadece ve sadece yazılanı, okuyana iyi sunabilmek için geliştirilmiş birer yardımcı unsurdur. Ve dil denilen canlı varlığın aynı zamanda yazıda ve imlada gereken değişim ve yenileşmeyi kendi kuralları içersinde yapması en tabii ve en doğal uygulamasıdır.
Kılıkta kıyafette moda diye, model diye bir şey varsa, yazı ve imlada da üslup diye bir tarz vardır. Sen üslubun ne olduğunu da bilmezsin… Çünkü sen hayatı siyah beyaz televizyon gibi gören renk fukarası birisin. Sana verilecek en güzel örnek belki şudur: Bal arısı da arıdır, eşek arısı da… Ama önemli olan arı olup sokmak değil, bal yapabilmektir…
Sen ayaklarını diretip ısrarla kullanmadığın fantezi üslup yüzünden, kendi yazdığını kendin okur, sonra da “Hayret bu gençliği bir türlü anlamıyorum” dersin…
Ne seni kimse anlar ne de sen kimseyle anlaşabilirsin… Toplumdan uzak, elinde bulunan iki sütunluk köşede yalnızlığına teselli ararsın…
Sen, hayatta belki ikinci bir örneği olmayan nevi şahsına münhasır öyle enteresan bir tipsin ki, kendi yazdığını kendin okur, kendi modeli geçmiş imla anlayışını kendi üslubuna ayak bağı edersin…
Sadece kendini mi bağlarsın?.. Hayır!.. Bir kuru inadın uğruna, çevrende bulunan körpe fidanları, tomurcuk gülleri, sıkı sıkıya bağlanmış olduğun ve elinden gidecek diye ödünü kopartan yetki koltuğunla, gün ışığından mahrum eder pörsütürsün…
Ama hayır…
Hiçbir koltuk, hiçbir kütük, güllerin açmasına, fidanların büyümesine engel olamaz!..
Çünkü gül açacak bahçe çoktur…
“Yazı” da, “imla” da kuşaktan kuşağa geçerken, fidanların kabuk değiştirdiği gibi değişecektir… Siz bu gerçeğe engel olamazsınız… Sizin tek noktanızın gücü buna yetmez…
Ne kadar direnirseniz direnin, artık modeliniz eskimiştir… Ya modelinizi değiştirecek ya da siz değiştirileceksiniz…
“Siz”in kim olduğunuzu tarif etmek için o kadar söze hacet yok aslında… Adınızı yazıp, sonuna üç nokta koymak yeter de artar bile…
|