Geniş Açı

 

Ali Arif Esatgil  

Efendim olur musun?


Evet, her şey mümkün çocuk! Ciğeri ‘lotaltı pazar’da işlem göremeyecek ‘adamlar’ın cepleri yeşil yeşil dolarlarla doludur çünkü. Bir ‘tam sayfa renkli’ ilan örtüverirler cesedinin üstüne, olur biter her şey. Dizilerin arasına bir-iki bölüm reklam koyarlar belki de...

Kaç bahar geçti biliyor musun çocuk, sen o cami avlusunda gözleri yaşlı beklerken... Hele bayramsa, gün doğmadan vurmuşsam kendimi kentin zifiri sokaklarına, bilmezsin... Siyah, boncuk boncuk gözlerinle hüznünü bölüştürürken sokak kendilerine, ta ötelerden öksürük sesinle irkilirim. Kurşuni bir boşluktur yüreğim, umudu kaldıramayacak kadar yaşlı, öfkemi haykıramayacak kadar yoksul ve en kötüsü senden uzakta...
Yapışkan, umarsız bir semtin kıyısında, sabahçı kahvelerine kurulurum. Gözlerinde geceyi demlemiş bir acuze, bir sokak kedisi ve çaycı. Birazdan yola koyulur insanlar. Gemiler demir alır, kontaklar çevrilir, dişliler döner. Şehre ağır ağır bir uğultu dolar. Frekansları Batıya ayarlı ‘beyazcamlar’dan dünya akmaya başlar. Kurtlarla dans vaktidir... Yedi kıtadan, yedi düvelden haberler sunar spikerler hançerelerini yırtarcasına... Zaten dehşet kokan gündemlerini daha bir heyecanlı, daha bir reytingli yapabilmek için paralanırlar.
‘Hareketli görüntü yok mu?’ feryatları yankılanır montaj masalarının başında. ‘Biraz daha kan, biraz daha yalan!..’ Sana dünyayı dar eden bu küresel düzende, editoryal uşaklığın sınırı meçhûldür. ‘Buraları yıkılıyo’dur tekmil ekranlarda... Kimileri son çıkan sütyen markasına ‘zoom’luyordur. Barbut atıyordur kimileri, reklam pastasını şişirmenin hazzıyla... İşte sen o saatlerde, İstanbul’un tenha bir sokağında çöpten kâğıt topluyorsundur. Gözlerimi yumsam Telafer’in bir ucunda üstüne bombalar yağıyordur. Yahut, Ramallah’ta yüzünü çöle dönmüş “Ebu Ammar’ kimdi ki?” diye mırıldanıyorsundur. Düşünmek istemesem de, Felluce’de bir camide kurşunlanmış olman da mümkün...
Evet, her şey mümkün çocuk! Ciğeri ‘lotaltı pazar’da işlem göremeyecek ‘adamlar’ın cepleri yeşil yeşil dolarlarla doludur çünkü. Bir ‘tam sayfa renkli’ ilan örtüverirler cesedinin üstüne, olur biter her şey. Dizilerin arasına bir-iki bölüm reklam koyarlar belki de... Fakat kan tutar ya insanı, katil döner ya yeniden cinayet yerine... Bunlar da öyledir işte. Ertesi gün timsah gözyaşları ile senden söz ederler... Dudağından sızan kanı, bedenindeki morlukları, ağzına dolmuş kırık dişlerini en iyi yansıtan fotoğrafını basarlar beş sütun, on beş santim...
Bir tabuta kapanmış ağlıyordur annen... “Yürekler yandı” derler fotoğraf altı başlığında. Lügat paralarlar bir kaç satır... Sonra sayfa çevrildiğinde ‘esas oğlan Bush amcam’ın ülkesine meftun bir yığın aşufte... Göbeği küpeli, eteği delikli, b.ku boncuklu bir yığın suret... Ve çeşit çeşit ‘özgürlük’ havarisi köşe yazarı. ‘Ulus-Devlet’in üstüne kalem çeken, içtiği şarabın tadından on gün, kıçındaki donun markasından bir hafta söz eden ‘özgür editörler...’
Ah çocuk, bu marksizm artığı kalemşörlerin hamisi de genellikle ‘burjuva’ olur nedense... ‘Bebek katilleri’nin gitarına kadar merak ederler de, Felluce’de bir bebek ne yer ne içer diye düşünmezler... Fakat makbul insanlardır onlar yine de! Çaldıkları her kapı sonuna kadar açılır. El üstünde tutulurlar, en ‘baba’ haberler önce onlara uçurulur. ‘Arslan payı’ önce onlara verilir.
Demem o ki, çocuk... Bugün de alacakaranlığı geride bıraktık. Gün ışıdı tepemizde. Kalk artık o cami avlusundan, bekleme... ‘Allah’ deyip parayı toplayan da, ateizm değirmenine su taşıyan da ibreyi çoktan çevirdi Washington’dan yana: Efendim olur musun?
Haa, komünist eskileri öyle de ‘ecmain’e ne oluyor dersen...
Yapışsan yakasına bu ‘ikbal bitleri’nin “Bu ne hal?” desen, ya “İlm-i siyaset abi” deyip geçiştirirler, ya da “Fitneyi uyandırmayalım birader” diye nasihat ederler...
Bayram gibi bayramlara kavuşman dileğiyle, Allah’a emanet ol çocuk...


www.ufukotesi.com - 11 / 2004  

aliarifesatgil@hotmail.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.