Ölçü

 

Cem Sökmen  

NLP ideolojisi


Bir furyadır gidiyor. Bu alanda bize ait birikime yaslanarak yerli bir dil inşa etmeye çalışan az sayıdaki yazarı saymazsak, kitaplarıyla, seminerleriyle adeta NLP isimli yeni bir sektör oluşmuş durumda. İşin belki de en vahim tarafı 15-20 seminer dinledikten sonra bu konunun eğitimciliğine kalkışarak para kazanmaya çalışanların sayısının artışı.

Bunların çoğunun sosyoloji ve sosyal psikoloji bilgisinin sıfır oluşu da cabası. Hatta yayın perspektifleri sadece bu tür kitaplardan oluşan yayınevleri mevcut. Özellikle, dünyevileşmiş Batı zihniyetinden tercüme edilen (ve dahi devşirilen) bazı kitaplarda, hangi kaynaklara dayandığı belirsiz bazı kişilerin şahsi tecrübelerine ait neticeler, bizlere kendimizi geliştirmek için sebep olarak sunuluyor. Dikte edici bir üslupla sıralanan sloganik ifadeler, insanda bir ideolojiyle karşı karşıya olduğu hissini uyandırıyor.Hayatta karşılaştığımız bir yığın hadise bazen 100, bazen de 50 “altın” kuralla şıp diye çözülüveriyor. Halbuki insan kurallarla değil, kendi tecrübesiyle gelişir. Bizim anladığımız ‘kişisel gelişim’ adı üstünde kişiseldir, yani insanın ferdi çabasına bağlıdır. Ferdi şahsiyet haline getiren kültür, varlığı ve derinliği ölçüsünde gelişimin yaşanmasını sağlar. Sahici gelişim insanın ufkunu açar, onu dar kalıplara ve sloganlara hapsetmez. Belli bir kimliğe ve kültür yapısına aidiyet hissi taşıyan, ölçüleri sağlam insanın tekamülü ve hedefleri kendi zihninden kaynağını alır.
TABİİLİĞİN KAYBI
29 Eylül tarihli Sabah gazetesinde “ABD”nin aşk gurusu boşandı” başlığıyla verilen haberde ‘Mutlu evliliğin kurallarını madde madde anlattığı kitabı sayesinde 1990’lı yıllarda zengin olan Ellen Fein’i, 16 yıllık kocası terk etti’ deniyordu. Yazarımız kendisini “Ben neyin doğru olduğunu değil, neyin işe yaradığını söyledim” diyerek savunmaya çalışıyordu. Bu tezatlarla tabiliğin kaybı net biçimde ortaya çıkıyor.
Kişisel gelişim furyası, bir öğreti haline getirilmiş, popüler kültüre dahil birçok unsur gibi “onsuz olmaz ve sorgulanamaz” şekilde zihinlere nakşedilmeye çalışılmıştır. Oysa bizim kültürümüz “dil ile ikrar, kalp ile tasdik” prensibine dayanır. Muhatap olduğu insan’dan birinci istediği şey samimiyettir. Kariyer, para ve (ufkunun yettiği çevrede) saygınlık sahibi olmak hedefiyle sloganların peşinden gidebilen insanda ise samimiyet bulmak çok zordur. Bu hadisenin böyle yoğun bir ilgiye mazhar olmasının altında da kapitalist hayat tarzının işbölümü ve uzmanlaşma mantığının yattığını düşünüyoruz. Aynı zamanda seküler batı zihniyetinin maddi güce tapan karakterini de göz ardı etmemek gerekir. Rahmetli Erol Güngör bu konuya şu cümlelerle temas ediyor: “Makine medeniyeti hayatımıza sahte değerler getirmektedir. Vasıtalar gaye yerine geçmiş, insanlar gayeleri unutarak vasıtaları geliştirmeye ve onlar üzerinde çalışmaya önem verir olmuşlardır. Başarı denen şey, sonu olmayan bir yolda sürekli bir şekilde daha ileri gitmek veya yükseğe çıkmaktır. Daha çok para kazanmak, niçin? Çok kazandıkça daha çoğunu kazanma ihtimali arttığı için. Yüksek bir mevki elde etmek niçin? Daha yükseklere çıkmak için. Gayeler ortadan kalkınca veya geri plana düşünce, insanlar birbirlerini vasıtalar üzerindeki başarılarına göre değerlendireceklerdir. Böylece, topluma karşı kıymetini ve başarısını göstermek isteyenler gün geçtikçe daha çok mal ve servet sahibi olmaktadırlar.” Bu hayat tarzında insan, çarkın dişlisi hükmünde olduğu için hayatına kaynaklık edecek köklü bir değerler sistemini kurup, kendine has bakış açısını belirleyemiyor. Bu manada kişisel gelişim adeta, kültürsüzlüğü ve insanın iç boşluğunu örtmek için kullanılan makyaj malzemesi hükmündedir. İhmal edilmiş manevi gelişimi, İş ve kültür arasında, modernitenin meydana getirdiği yırtılmaya, yama yapmak da diyebiliriz.
İşin bir başka vahim tarafı da, tarihte ve bugün varolduğumuz bütün coğrafyaları irfan sahibi insanlarla donatan yüzlerce yıllık tasavvuf geleneği ve birikiminin neredeyse hiç dikkate alınmamış olmasıdır. Tasavvuf’un başlıca hedeflerinden biri insanın manevi olgunluğunu yükseltmektir. “İnsanın değeri aradığı şeyle ölçülür.” diyen Mevlana’dan, “Görmez misin sen arıyı, her bir çiçekten bal eder; Sinek ile pervanenin kovanında bal olmaya” diyen Yunus Emre’den, “Nagehan bir şara vardım, ol şarı yapılır buldum; Ben dahi yapılır oldum, taş ü toprak arasında” diyen Hacı Bayram Veli’den yararlanmayı düşünmemek gaflet değil de nedir? İnsanın olduğu yerde dünden bugüne köklü değişim olmaz. Tekamül çaba ister, gayret ve fedakarlık ister. Hasılı kelam; ihtiyacımız, görüntüde ve maddi güçte gelişmeyi değil, Türk-İslam medeniyetine yeni bir değer katmayı hayatının gayesi haline getiren insanlardır…


www.ufukotesi.com - 10 / 2004  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.