Tutanak

 

Hüseyin Özbek  

Kirlenen kavramlar üzerine bir deneme


Şu anda çevremize baktığımızda çağdaş sözcüğünü siyasal, mesleki, örgütlenmesine ön ad olarak kullananların bu sözcüğün anlam mirasından oldukça uzakta olduklarını görürüz. AB’nin ülkemizdeki gönüllü amigoluğuna soyunan, rakip takımın şirret çığırtkanlığından, bölücü oluşumların lojistiğine, halkla ilişkiler departmanına dönüşmekten ülkelerinin gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye zaman bulamamaktadırlar!.. Ulustan, emekten, coğrafyasından, tarihinden kopmuş çağdaşlık, emperyalizmin sofra soytarılığından, sömürge aydınları güruhundan başka bir anlam taşımamaktadır

Çağdaşlık; siyasal, toplumsal, entelektüel, sanat dünyamızda çok sık kullanılan bir kelime. Bazı kişiler kendilerini birey olarak bu sözcükle tanımladıkları gibi, değişik mesleki ve sendikal, ekonomik guruplar da kendilerini bu sözcükle tarif ediyorlar. İçten, subjektif olarak böyle bir tanımla kişisel veya kitlesel olarak çizilmek istenen profil süreç içinde değişmiş, adeta bir evrim geçirmiştir. Bundan 10-15 yıl öncesine kadar çağdaş tanımlaması öncelikle sol ve emek yanlısı, antiemperyalist bir tercihi akla getirirdi. Birey olsun, grup olsun bu tanıma girenlerin ezici çoğunluğu Atatürkçü, ulusalcı olarak nitelenmelerine itiraz etmezler, hatta kendilerini bu nitelemelerle de tanımlarlardı. Emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşik sermayenin ülkemizde ekonomik ve toplumsal alanla birlikte, devlet üzerinde siyasal tercihleri belirleyecek ölçüde inisiyatif kazanmasıyla birlikte bizim çağdaşların bir kısmında da, uyum paketlerine uyumlu bir süreç gözlenmeye başlandı. Bu tür çağdaşlar emekten yana ve antiemperyalist bir misyonu kendilerine yük olarak görmeye başlamış olmalılar ki; sırtlarından silkelediler, cami avlusuna terkedilen bebek sahipleri gibi sırra kadem bastılar. Bizim çağdaşlar bu tür gereksiz (!) yüklerden kurtulunca Tanzimat Alafrangalığı ve Efruz Bey çağdaşlığı ile başbaşa kalıverdiler. Yalancı pehlivan gibi ortada salınan bu tür çağdaşların ABD ve AB kapısına bağlanalıdan bu yana halka ve emeğe ilişkin ellerinde ve de evlerinde kalan şey nedir dersiniz? Olsa olsa 68’li yılların hatırası Anadolu kilimlerinden, yastıklarından oluşturdukları şark köşesidir. Uzak geçmişin silik hatıraları olan Anadolu kilimleri, yazmaları, duvardaki çarıklar bizim alafranga çağdaşlarda artık batılı oryantalistlerde uyandırdığı kadar bile heyecan yaratmamaktadır ne yazık ki. Milenyum çağdaşlarının koordinatları nedir? Nerede durmaktadırlar? Düşünsel, siyasal sahalarının sınırları nerede başlar, nerede biter? Bu tür sorular istenildiği kadar uzatılabilir elbette. Biz kısadan gidelim isterseniz. Emperyalizme karşı verilen ulusal kurtuluş savaşıyla bağımsızlığını kazanan bir ulusun aydınlarının çağdaşlığı ulustan, soldan, emekten yana olmak zorundadır. Siyasal tercihleri ne olursa olsun, düşünsel altyapısında, derin bilinçaltında halkıyla aynı enlem ve boylamda bulunmalı, daha doğrusu ulusunun kültürel kodlarından, ulusal genetiğinden hareketle sola ulaşmış olmalıdır. Şu anda çevremize baktığımızda çağdaş sözcüğünü siyasal, mesleki, örgütlenmesine ön ad olarak kullananların bu sözcüğün anlam mirasından oldukça uzakta olduklarını görürüz. AB’nin ülkemizdeki gönüllü amigoluğuna soyunan, rakip takımın şirret çığırtkanlığından, bölücü oluşumların lojistiğine, halkla ilişkiler departmanına dönüşmekten ülkelerinin gerçek sorunlarıyla ilgilenmeye zaman bulamamaktadırlar!.. Ulustan, emekten, coğrafyasından, tarihinden kopmuş çağdaşlık, emperyalizmin sofra soytarılığından, sömürge aydınları güruhundan başka bir anlam taşımamaktadır. Elbette ki; bu tanımın dışında kalan, halkıyla barışık, ulus devletten, bağımsızlıktan yana, emperyalizme karşı duran, Kurtuluş Savaşı sonucu kanla, irfanla kurulan Türkiye Cumhuriyet’inin varoluş felsefesinden hareket eden ve çağdaş ön adını kullanan oluşumlar her türlü övgüyü ve beğeniyi hak etmektedirler. İstanbul Barosu’nu ne idiğü belirsiz yabancı vakıfların faaliyet alanı olmaktan kurtarıp, eski saygınlığına kavuşturan Önce İlke Çağdaş Avukatlar Gurubu olumlu örneklerin başında gelmektedir. İngiliz Muhipleri Cemiyeti türü küreselleşmeci çağdaşlıkla, emekten, ulusal değerlerden yana çağdaşlık bir yol ayırımı olarak önümüzdedir: Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan bu tercih bizimkilerin atalarını mütareke aydını ve yüzellilik yapmıştı. Tarih tekerrür ediyor anlaşılan.


www.ufukotesi.com - 09 / 2004  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.