Göğe Merdiven

 

Aybars Fırat  

Ne kadarız?


Hepiniz biliyorsunuz; bu ülkeyi içerdeki maşaları ve gafiller yoluyla bölüp parçalamayı düşünen yabancı gizli servisleri, memleketimizde yaklaşık 50 ayrı etnik grubun bulunduğunu iddia ediyorlardı. Hatta bu konuda makaleler, kitaplar bile çıktı. Benim asıl merakımı çeken buydu: Bu memlekette bütün azınlıkların nüfusunu çok yüksek rakamlarda gösteren merkezler, sanki bu memlekette hiç Türk yaşamıyor gibi davranıyorlardı. Amaç, Türk Milletine bu topraklarda azınlık psikolojisi yaşatmak ve zamanı gelince de zaten buralar bizim diyebilmekti. Tabii gerçekler asla böyle değildi. Allanıp pullanan rakamlar çarpıtmadan ibaretti.

Ben de konuyu bir başka açıdan düşünmüşümdür. Tamam, bu memleketin sahipleri biziz. Ayrı millet gibi gösterilenler -Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani vb. hariç- sonuçta Türk’tür. Ne kadar çarpıtılırsa çarpıtılsın çoğunluktayız amenna. Ancak bu çoğunluğun, 70 milyonun ne kadarı sağlıklı acaba? Devletimizi idare edenler elbette daha iyi biliyor ve görüyorlardır, ellerinde de rakamlar mevcuttur. Yine de merak ediyorum. Memleketimizde ne kadar insan hastadır? Gözünden, kulağından, kalbinden veya bedeninin bir uzvundan tedavi görmekte, hastanelerde yatmaktadır. Tedavi göremeyen kaç hastamız var? Aramızda kaç şizofren dolaşıyor. Bedenen sağlıklı nesillerimiz ne durumda? Hapishanelerde kaç hırsız, katil, dolandırıcı vb. hükümlümüz, serbest bırakılıp aramızda dolaşan kaç sabıkalımız var? Hiç yakalanmayan kaç suçlumuz var? Kaç yankesici, kapkaççı, tecavüzcü aramızda fink atıyor? Kaç insanımız gece gündüz televizyon ve basın yoluyla beynimize zerkedilen ahlaksızlık zehrini içmeye hazırlanıyor? Kaç aile parçalanmanın eşiğinde? Kaç boşanmış aile çocuğu var? Kaç ailede her gün kavga gürültü var? Kaç eş eşini aldatıyor? Kaç sokak çocuğumuz, tinercimiz, balicimiz, uyuşturucu müptelamız, alkoliğimiz, kumarbazımız, dilencimiz var? Kaç kadın ve erkeğimiz insanlıkla alakası olmayan fuhuş bataklığında boğulmakta? Kaç genç kızımız evinden kaçmış, tacirlerin elinde? Kaç genç kızımız hanım hanımcık evinde otururken manken, aktris, güzellik kraliçesi olma hayalleri kuruyor? Kaç işçimiz sigortalı? Kaç işsizimiz var? Kaç aç, açıkta vatandaşımız var? Kaç kişi milletini dolandırıyor? Kaç kişi vergisini doğru dürüst ödüyor? Kaç kişi sabun, diş fırçası kullanabiliyor? Yetişen nesillerin kaçta kaçı cahil, bencil ve kaba? Kaçı iyi bir eğitimden geçirilebilmiş? Kaçı İngilizce ile eğitiliyor? Kaç tanesi vatan haini olarak yetişiyor? Karnı tok, beyni pek insanlarımız ne kadar bilgili ve görgülü? Türkiye'de düzenli gazete, dergi ve kitap
okuyan kaç kişi var? Kaç kitap basılabiliyor? Kaç kütüphanemiz var, bunların ne kadar okuyucusu var? Aydınlarımız ne kadar aydın? Türk Kültürünü ne kadar öğrenebilmiş? Türk Kültürünün ne kadarı derlenebilmiş? Her türlü rahatsızlığa, hastalığa, sakatlıklara göz
yummayacak kaç aydınımız var? Bozukluklara tahammül edemeyip gece gündüz mücadele eden, namuslu, bilgili ve cesaretli adam gibi adamımız var? Kalemini ve yüreğini satmayan kaç idealistimiz kaldı? Kaç ciddi sanatçımız, yazarımız, çizerimiz, sinema yönetmenimiz... var?
Bu sorular öylesine sorulmuş sorular ve daha bunlara yüzlercesi eklenebilir. Özetlemek gerekirse kaç sağlıklı insanımız var? Atina'daki Olimpiyatları televizyondan seyrederken hep bedenen ve ruhen sağlık durumumuzu düşündüm. Neden bizim de marşımızı defalarca dinletme imkanımız
olmadı? Neden olimpiyatlara az sporcuyla katılabiliyoruz? Neden Sayın Bakan her televizyon
söyleşisinin içinde yer alıyor? Bu şart mı? Bu ülkede "Ne kadar etnik azınlık var?" diye bir soru
sorup, var olan yaraları kaşıyan ve kanatanlar, kangren haline gelmiş yukarıdaki yaralarla ve sorularla hiç ilgilenmediler, ilgilenmiyorlar. Milletimizin okuyanlarının beyinleri, hep saçma sapan sorularla, anlamsız bölünme fikirleriyle dolduruldu. Zaman kaybettirecek meseleleri ise gece gündüz tartışıyoruz. Kimse birlikten dem vurmuyor. Ortak noktaları konuşmuyor. Aklı selim sahiplerinin söyledikleri hiç dikkate alınmadı, alınmıyor. Kimse çıkıp "Yahu biz bu konuyu yıllardır niye tartışıyoruz?" demedi, demiyor. Kimse asıl ilgilenilmesi gereken meselelerle ilgilenmiyor.
Eğitim her şeyin ilacıdır diyoruz, ama eğitimimiz tam bir felaket. Açık o kadar büyük ki, bundan nasiplenenler bu sistemin devamında fayda görenler, dershaneler, kurslar, özel okullarla doldurmaya yetişemiyorlar. Eğitim kurumlarımız tam bir adam öğütme makinesi. Binlerce kişi sınavlarda sorulan hiç bir soruya cevap veremiyor. Okullarımız ezberci yatağı. Okumayan, araştırmayan, düşünmeyen bir nesil yetiştiriyor. Sistem sistem değil, sanki sömürge vatandaşı yetiştirme projesi. Çocuğunu Londra’da okula gönderen bir dostum anlattı. Çocuğu, ince bir dosya ve bir okuma kitabıyla okula gidip geliyormuş. Haftada bir basit bir ödev veriliyormuş o kadar. Sordum: "Kendisine lazım olacak bütün bilgileri alabiliyor mu?" diye. Bilgileri üst üste değil, zaman içinde sindirecek şekilde veriyorlarmış. En önemli konu, araştırıcı bir kişilik verilmesi imiş. Düşünerek bilgiye ulaşabilmesini öğretiyorlarmış. Çocukları ana okulundan itibaren kabiliyetine göre yönlendiriyorlarmış. Bizim gibi her şeyi öğreten ama hiç bir şeyi öğretmeyen bir sistemde okumadıkları için bu çocuklar başarılı oluyormuş. Dostumun anlattıklarını dinledikten sonra İngilizleri, kurdukları sömürge imparatorluğunu, dünyanın bütün terör örgütlerinin sahiplerini daha iyi anladığımı düşünüyorum. Tabii bizim eğitim sisteminin neden sık sık değiştirildiğini de. Neden aynı okulda iki tür öğretmen olduğunu: Bir kısmının bütün dersleri dolu iken, diğer bir kısmının beş yıldır norm (!) (ne demekse) kadroda olduğu için boş oturtulduğunu da anlıyorum. Eğitim yılı başlamadan bu meseleleri Milli Eğitim Bakanı’na sunmuş olmalılar. Demek ki o da okullarımızın sömürge vatandaşı yetiştirmesi projesine yeşil ışık yakmış ki sistemde en küçük bir değişiklik yok. Yine sınıflar kalabalık, yine bazı öğretmenler norm kadroda. Yine öğrenciler kitap yüklü. Yine eğitimde yönlendirme yok. Yine üstün zekalı çocuklarla koca Milli Eğitim Bakanlığı’nda bir tek kişi ilgileniyor. Yine yüz binlerce zeki çocuğumuzu ilgilerine göre yönlendiremeden heba edip gideceğiz. Yine kitap
okumadan, iki satır yazı yazmasını bilmeyen boş, tın tın mezunlar, egoist nesiller yetiştireceğiz. Kısa yoldan köşeyi dönmek ve meşhur olmak isteyen bir güruh ortalığa çıkacak. Yine meselelerimiz çözümsüz kalacak.
Milletimizin, devletimizin ruhen ve bedenen sağlıklı nesillere ihtiyacı o kadar büyük ki. Şunun şurasında ciddi konuları konuşacak kaç kişiyiz ki? Hercai konular yerine birilerinin çıkıp ciddi meselelerimizi mesele edinmesi gerekiyor vesselam.
Yeniden görüşünceye değin hoşvakt olunuz.


www.ufukotesi.com - 09 / 2004  

aybarsfirat@yahoo.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.