Photoshop: “Fotoğraflarını photoshopta düzelttirmekle eleştirilen Sibel Can ile Hülya Avşar arasında bir de ilginç çocuk diyaloğu geçti!”, “Photoshop güzelleri Avşar Şov’da buluştu”, Milliyet, 11 Ekim 2003, s. 2.
Sayılaştırma: “Azerbaycan Telekom’u Aztelekom, Beylekan kentinin tüm telefon santrallarının sayılaştırılma ihalesini Türk firması Telesise verdi.” Radikal, 13 Ekim 2003, s. 12.
Ham yapmak: “Truva atının kendilerini ham yapmasından korkan Atatürkçü CHP.liler genelde sessiz.” Melih Aşık, “Kemal ve Kemalizm”, Milliyet, 16 Ekim 2003, Perşembe, s. 17.
“Kaplan ham yaptı ama şov devam edecek”, Radikal Cumartesi, 18 Ekim 2003, s. 2.
Yav: “Ve bingooo! Röpartaj bitti fakat fotoğrafçı Muhsin yok ortada. Hay, şimdi, ne olacak yav, dilenci arkadaşı çağırın. Radikal Cumartesi, s. 3, 18 Ekim 2003. “Yaa veya yav, yahu’nun bozulmuş biçimi olduğu gibi, yahu da ya ahi (ey kardeşim) hitabının bozulmuş biçimidir.” Hakkı Devrim, Dil yaresi, Radikal, cumartesi, 18 Ekim 2003, s. 7.
Zırıl ve sıkıntıcı: Yani ben ömrümde, bu kadar zırıl bir senaryo ve böylesine sıkıntıcı bir filmin olabilirliğinden haberdar değildim.”, P. Mağden, “Ülke Büfe’nin son çeşnileri”, Radikal, Cumartesi, arka sayfa, 18 Ekim 2003.
Oligarklar: “Oligarklar Putin’i öldürtecekti”, Milliyet, 20 Ekim 2003, Pazartesi, s. 14. Küçük bir zümrenin hakim olduğu idare biçimindeki yöneticiler, oligarşi yöneticisi. (Gazetenin açıklaması).
Yaratıklandırmak: “Afganistan’da tüm o labarotuvar canavarlarını yaratıklandırırken de anlamıyordu başka ülkelerin insanlarından Amerika, Irak’ı İran’ın üstüne salarken de, İran’da iğrenç Şah Rejimini desteklerken de.”, Perihan Mağden, Radikal, 29 Ekim 2003 Çarşamba, arka sayfa.
Jonklör/jonklörlemek: “[Amerika] Güç Mücadeleleri’yle onca grubu jonklörlerken, petrölününü araklayacaktır.” Perihan Mağden, Radikal, 29 Ekim 2003 Çarşamba, arka sayfa.
Jonglörlük: ((Ece Temelkuran, “Daha sözcükleri bir araya getirmeden önce alınan yaralar vardır, diyor; tamtakır silahsızken, kuru bakır savunmasızken” (Milliyet, 3 Kasım).
-Ne istemiş cânım deyimden anlamadım ki!
Daha çok hanım yazarlar arasında kelime jonglörlüğü modası var; dil fındıkçılığı diyesim gelir.
Kolay iş değil! Kötüsüne katlanmak zor oluyor.)), Hakkı Devrim, Radikal, 21 Kasım 2003 Cuma, s. 7.
Altüstlük: “Paul Krugman’ın da vurguladığı gibi, öncelikle Asya merkez bankalarının (kendi paralarının değerlenmesini önlemek amacıyla) dolar alması sayesinde ve kısa vadeli sermaye girişleriyle finanse edilen dış açığın bir noktadan sonra doların değerinde önemli bir düşüşe sebep olması olası. ABD’den kaynaklanan bu durum nedeniyle döviz piyasalarında bütün dünya ekonomilerini etkileyecek bir altüstlük yaşanması riski giderek artıyor.” Osman Ulagay, “Şimdi en riskli ülke ABD mi?”, Milliyet, 3 Kasım 2003 Pazartesi, s. 13.
Atrium: “Sınıf ve konferans salonlarının çoğu atrium biçimli geniş alanlara açılıyor. Dolayısıyla içerdeki bitki örtüsü de zengin.” “Binaların orta yerleri hep atrium tarzı boş mekanlara açılıyor. Bunların birinde çok güzel bir hat sergisi vardı.” Ertuğrul Özkök, “İyi haber manşet olur mu?”, Hürriyet, 5 Kasım 2003 Çarşamba, s. 27.
Suspansuar: “’Suspansuardan G-String’e: Değişen Futbol ve Gündelik Hayat’ diye bir ad düşündüm.” “İlk suspansuar kullandığım gün canlandı gözümde. 19 Mayıs Stadının altındaki soyunma odalarında daha ortaokul son sınıf talebesiyiz, takımın her şeyi olduğu için malzemecisi de olan Maki Osman dağıttığında bizim 10 numara ‘bırakın lan ben kaptanım’ diye atılmıştı.” Erkan Goloğlu, “Ancak bir benzerim öldürebilir beni”, Radikal Futbol, 18 Kasım 2003 Salı, s. 8.
Oydaşmak: “Yalvarırım şu işe bir el atın, bir ad önerin, önerge verin, oylama yapın, oydaşın!”, Erkan Goloğlu, “Ancak bir benzerim öldürebilir beni”, Radikal Futbol, 18 Kasım 2003 Salı, s. 8.
Dışkılamak; maus: “Mahgüdük bir köpek. Ama bildiğiniz köpeklerden değil. Eli kalem tutuyor. Hatta maus da tutuyor olabilir. Hayatı öyle mama tabağıyla köşe minderi arasında gidip gelmekle geçmiyor, masaya oturup yazı da yazıyor. Evden sırf dışkılamak için çıkmıyor, akıl fikir saçmak için gazeteye de gidiyor. Çok iyi tavla oynadığını da duydum”. Pakize Suda, “Mahgüdük’e mektup”, Hürriyet, 20 Kasım 2003 Perşembe, s. 4.
Tırsak: “Tırsak müzisyenlere en güzel yanıt ise Çinli piyanist Lang Lang ile İngiliz tindersticks’ten geldi.” Kemal yılmaz, “Blondie gelmezse Bowie gelir”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 23
Beyin fırtınalandırmaları: “... Zaten giden gemiye niye mendil sallansın ki? diye beyin fırtınalandırmalarına giriştiğimi hatırlıyorum.”, Nur Çintay A, “’Sessiz Gemi’”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 2.
Yabancı el sendromu: Evil dead serisini izleyenler, bağımsızlığını kazanan elin sahibini öldürmeye çalıştığını hatırlar. Filmde, el kontrolden çıkar ve sahibi tarafından kesilmesine rağmen onu öldürmek için peşinden gelir. ‘Yabancı el sendromu’ da filmdeki korku dolu sahnelerden farklı değil. İngilizce adı ‘Alien Hand Syndrome’ olan hastalıkta, ‘el veya kol’ bedene [karşı] bağımsızlığını ilan ederek kontrolden çıkıyor. (...) Bunun üç farklı belirtisi var. Birincisi, elin kontrolden çıkarak başına buyruk hareket etmesi. İkincisi, diğer elle birlikte koordineli şekilde hareket edememesi. Üçüncüsü ise elin kullanılamaz hale gelmesi.”, “Ellere şenlik sendrom”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 2.
Tapışlanmak: “... Kofi Annan planını ‘hain tuzak’ diye adlandıran bildiriler yayımlamış ve sırtları Gürüz tarafından tapışlanmıştı.”, Yıldırım Türker, “Ayrılsak da beraberiz”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 4.
Karasakal dostlar: “O, bezgin halkının deyimiyle karasakal dostlarıyla birlikte kurmuş olduğu tezgahın başında dimdik duruyor.” Yıldırım Türker, “Ayrılsak da beraberiz”, Radikal, 8 Aralık 2003, s. 4.
Sığınmalık: “Önce sadece ‘alışveriş bazında’; Grace’in köpekköydeki sığınmalığını, zaten yapmakta olduğu hizmetçiliği daha da ağırlaştırarak ödemesi uygun bulunuyor.” Fatih Özgüven, “Köpekköy!”, Radikal, 11 Aralık 2003, Perşembe, s. 21.
Trailer: “[Murat Gürvardar’ın] İkinci filmi ise, bu tiyatro oyunu trailer’ı. FİDA Film aracılığıyla beyaz perdeye taşınan trailer, Türkiye’de belki dünyada ilk.” Sevin Okyay, “Perdeden bir sahne daveti”, Radikal, 16 Aralık 2003, Salı, s. 21.
Pata pat olmak: “Aradaki pay onların umduğu kadar açık çıkmadı; hele milletvekiline yansıması –en azından şimdilik- tam pata pat oldu, falan filan.” Murat Belge, “Yüklü pazar”, Radikal, 16 Aralık 2003, Salı, s. 9.
Laytlaşma: “”Fakat aynı İstanbul ve aynı medya, suşi niyetine kebap işi yapanlara da alkış tutar, doğulu moğulu demeden. Laytlaşma, merkeze entegrasyon olunca doğu falan kalmaz.”, Zeki Coşkun, Radikal, “Bir Tatlıses’ten ne çıkar?”, 19 Aralık 2003, Cuma, s. 21.
Sıfır toplam: “Sultanların böyle düşüneceğini bilen şehzadeler de hayatta kalmanın tek yolunun ağabeylerini ya da babalarını öldürerek tahta çıkmak olduğuna inanırlardı. Yani, oyun kuramcılarının ‘sıfır toplam’ dedikleri bir durum geçerliydi: iki tarafın birden uzlaşarak ortak bir sonuca varmaları mümkün değildi. Kazanan her şeyi alıyor, kaybeden ise her şeyi (kellesiyle birlikte) kaybediyordu.” Türker Alkan, “Kim şehzade olmak ister?”, Radikal, 26 Aralık 2003, Cumartesi, s. 5.
Hımhımlıklar: “Bazen Hürriyetim’in tıklamalarına bakıyorum. En çok okunan haberlerin neler olduğunu görünce, içim açılıyor. Siyaset dediğimiz o hımhımlıklar arka sıralarda nal topluyor.” Ertuğrul Özkök, “Hayatın dayatması ağabey”, Hürriyet, 28 Aralık 2003, Pazar, s. 23.
|