Milli Sıtrateji

 

Dr. Alptürk Ünlü  

Küreselci Siyonistlerin hedefi!..


Mart-2003 tarihinde şunları yazmıştık: “Evet bir ara ‘Medeniyetler Çatışmasını’ ya da ‘Dinler arası Çatışmaları’ ön pilana çekerek hedef saptıran Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının Sami ırkına dayanan bazı teori ve düşünceler üreten elemanlarının amacı, ufukta görünen ve AB ile gelişecek olan ekonomideki sıcak kavganın görüntüsünü, başka başka hedefler göstererek dağıtmak idi... Bunun içinde öncelikle zavallı Müslümanlar seçilmişti. Çünkü onlara göre, pisliğin kaynağı olarak Müslümanlar gösterilirse, AB üyeleri de bir ölçüde istim üzerinde oturacak, Yahudiler’de Filistin’de rahatlayacaktı. Bunun için daha önce Amerikan pazarlarında yetişen pıratisyen uşaklar öne cepheye sürülecekti. Usame bin Ladin bu taşeron uşaklardan sadece birisiydi!...

Fakat tüm bu uyduruk ve hedef saptırıcı teoriler de işe yaramadı. AB’nin bu mücadeleyi ABD’ ye karşı daha sert bir pozisyonuna sokmasının altında, elbette bazı faktör ve dengeler vardır. Bunlar arasında Yeşil Kuşak adına İslamcı geçinenlerin, yeşil dolarlardan vazgeçerek AB’nin parası olan öroların gölgesini vaha olarak seçme çabaları da bu kapsamda düşünülmelidir.”

Haziran 2003 tarihinde de şunları yazmıştık:
“Sovyet sisteminin çözülmesinden sonra, Yeşil Kuşak anlayışının gergin olan ipleri, çözülmeye başlamış, bunun alt yapısı için “Medeniyetler Çatışması” adıyla, ipe sapa gelmez düşünce ve teorilerle, gündemler oluşturulmaya çalışılmıştır. Böylece Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı yeni düşmanını belirlemiştir. Bu yeni düşman kimdir? Bu yeni düşman, eski dostu veya daha doğru bir söyleyişle maşası olan: ‘Yeşil Kuşak’ bölgesi idi. Yeni sürece uygun (Sovyet çözülmesi olayı) olarak, dost ve düşmanlar da belirlenmişti... Bunun peşinden de, Afganistan ve benzeri yerlerdeki CİA’nın eski bölge ajanlarının (Ladin gibi) tarihsel görevleri bittiğinden dolayı, üzerlerine gidilme sürecine, yine ABD görevlilerince başlanmıştır. Son olarak, Balkanlar ve Kafkaslardaki Müslümanların, üzerine gidilmesine de, göz yumulmuştur. Onların eski dostları üstüne gitme süreci, iki yönlüydü; Birincisi: Afganistan bölgesindeki Taliban örneği gibiydi...Amaç, dünyadaki herkese, onları her şeyiyle olumsuz göstererek, bir tür zararlı böceği ezer gibi, yok etme hareketine girişmekti...İkincisi: Yeşil Kuşak bölgesindeki bazı gurupları ehlileştirip, (yani kendi yörüngesinde ıslah etmek anlamında) o tip ülkelerdeki Anglo-Sakson-Yahudi ittifakına, ayak bağı olan veya olması muhtemel olan anlayışların, üzerine salmaktı...”
Bu gün çok acıdır ki, yazdıklarımızı bu süreçte iliklerimize kadar yaşamaktayız. Ayrıca bu yaşadıklarımız konusunda, yani Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının günümüzdeki hakimiyet sürecine en önemli katkıyı, ne yazık ki kendilerine “Müslüman” adını vere vere geçmişte gündemlerde yer tutmuş olan bazı seçilmiş, özel insanlar yapmaktadır. Bu sözde “Müslümanlar” iki koldan Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının hakimiyetini, tüm dünyada pekiştirmeye ve mazlum insanlara yutturmaya çalışıyorlar. Bunların birinci kolunu, ilgili Yahudi teorisyenler; “Aşırı ya da radikal İslamcı” olarak lanse ederlerken, diğer kolunu ise “Ilımlı İslamcılar” olarak bizlere benimsetmeye çalışmaktadırlar. Niçin? Tabi ki kendi hakimiyetlerinin sürmesine, iyi ve güzel uşaklık ettikleri için!.. Bu malum ve zalim ittifaka uşaklık etmenin bedeli nedir? İkinci guruptakilerin nesilleri, hısım, akrabaları adına Amerika’da, İngiltere’de yaşamak, sağlık hizmetlerinden faydalanmak, çoluk çocuklarına, kız erkek demeden Anglo-Sakson eğitimine teslim etmek ve lüks içersinde hayatı sürdürmek!..
Birinci kolun faaliyetleri ile Müslümanlar: fanatik, haylaz, ehlilileşmez, saldırgan, katil ve terörist olarak tüm dünyaya tanıtılırken; ikinci kol: etnikçi, parasever, makamsever, unvansever ve Amerikan topraklarını sever insanlar olarak görünüp, bu insanların kendi ülkelerinde demokrat, barışsever, uysal, itaatkar, kurtarıcı olarak gösterilmesi hedeflenmektedir. Fakat bu kişiler ülkelerinde, ulusal değerlere gelince isyancı, o değerleri sözde evrensel haklar ve özgürlükler adına dejenere edici, sulandırıcı olarak en ön saflarda belirmektedirler...Gerek birinci kolun ve gerekse ikinci kolun fanatikleri ve taraftarları arasında saflıklarından ya da iyi niyetlerinden dolayı, küreselci zihniyetin sömürü olayını tahlil edemeyecek kadar körleşmiş beyinler de olabilir. Hatta bu beyinler, akıl ve izanı da kaybedip doğru yolda gidiyormuşçasına, hareket ettiklerini dahi sanabilirler. Bunlar son aşamada, Anglo-Sakson-Yahudi ittifakının yerli bezirganlarının tuvalet kağıdı olarak kullanılan insanların durumuna da düşürülebilirler. Tarih boyunca çoğu da, bu şekilde gelişmelere maruz kalmıştırlar ve de kalmaktadır...
Tüm bu karışıklığın yanı sıra; Nijerya’dan Filipinler’e, Endonezya’dan Pakistan’a, Çeçenistan’dan Filistin’e kadar ki sahada, bazı Müslüman geçinenler maşa olarak kullanılmaktadır. Bu kullanımdaki ana hedef, her şeyi ne olursa olsun Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı güçlerine yönetim anlayışına teslim etmek adına olmaktadır. Bunun için malum ittifak, Müslümanları tahrik edip, dünyaya tahripçi olarak tanıtmaktadır. Bu tahribin konumunda, Batı Türkistan’da (Özbekistan, Kırgızistan), Doğu Türkistan’da, Çeçenistan ve Dağıstan’da yöresel yönetimlere; Keşmir, Tayland, gibi ülkelerde bölgesel dinlere: Avrupa Birliği içersinde, Nijerya, Lübnan ve Filipinlerde Hıristiyanlara: Filistin’de Yahudilere: karşı oldukları belirtilir. Türkiye ve bölge Müslümanları, Filistini ele geçirmiş olan Yahudi Devleti’nin rahatlatılması ve dünyadaki genel hakimiyetlerinin sürmesi adına baskı altındadırlar. Dünyayı yöneten güçler ve onların düşünce adamlarının bir tane hedefe ihtiyaçları vardır. Bu hedef sayesinde bir taşla birkaç kuş vurulacaktır. Buna göre hedefin merkezinde Müslümanlar olacaktır. Bu Müslümanların devletleri ve yönetimleri etkisiz ve de yetkisiz kalmalıdır. Aynı Saddam gibi...Şimdilerde korkudan Batıya teslim bayrağını çeken Kaddafi gibi...Bu anlayışa, Arap yönetimlerinin çoğu teslim olmuş bir şekilde selam durmuşlardır. İşte bu nedenle, Türkiye gibi potansiyeli olan ülkelerin yönetimlerinin Anglo-Sakson-Yahudi ittifakı yöneticilerince tamamen kontrol altına alınması gerekmektedir. Buna da “ılılmlı İslam” yaftası takacaklardır. Yani bu zalim ittifakla çalış cebin, neslin para görsün ses çıkarma, milli değerleri de dut ağacını silkeler gibi silkele...Ne adına demokrasi adına...Neyin demokrasisidir, bilen varsa, buraya gelsin? Bazıları şu soruyu da sorabilir: “Zaten biz 1945’ten sonra Anglo-Sakson-Yahudi İttifakının boyunduruğuna yemeye başlamadık mı?” Doğrudur. Fakat arada bir, yoğun olarak karşı sesler bu ülkede çıkıyordu...Örneğin Kıbrıs Sorununda olduğu gibi...”Altıncı Filo Defol”, diyenlerin bulunması gibi...Şimdilerde bu sesler de gitgide kısılmaktadır. Kıbrıs bile bu gelişmelerden nasibini ülkemizdeki “ılılmlı İslamcılar” eliyle almadı mı? Bu konuda kimin sesi, gür olarak çıktı ki?..
Acaba zalim ittifakın, mevcut siyasi iradeden istediği de bu mudur? Yani tam anlamıyla dilinden, içeceğine (Cola Turka) kadar teslimiyet midir? Yine bazıları diyebilirler; “bu ülkeye Osmanlıdan miras kalan Yahudiler, ülkenin yönetiminde ekonomiden kültüre kadar etkindirler, öyleyse daha ötesi nedir?” Bu da doğru bir tespittir. O Yahudiler ile dönmeleri, ülkemizde son derece güçlü değil midirler? Ayrıca, bu ülkedeki sosyo-politik ve sosyo-ekonomik hakimiyetleri, nüfuslarına oranla demokratik midir veya anti-demokratik midir? Öyleyse! İşte korku buradan başlıyor! İnsanlar uyanmadan, deprem gibi uykuda yakalanmalı...Yeni yeni anlayışlarla, ülke gayri Millilik sürecinde yürütülmeli ki, yarın ayağa kalkıp “Birleşik Türk Dünyası” denilmesin diye...Herhalde, Yahudiler ile yandaşlarının, nüfuslarıyla orantılı olmayan hakimiyetlerinin iyice pekişmesi gerekir, diye düşünüyorlar... Şimdilerde Amerika da etkin olan Yahudi düşünce adamlarının tezgaha koyduğu “Medeniyetler Çatışması”nın en vahim yönü, gündeme getirilmektedir. Neo Hıristiyanlık! İşte yanı başımızda, fanatik bir Ermenistan... Peşinden bir devlet daha: Gürcistan... Gürcistan eski bayrağını attı ve yeni bir bayrak seçti...Ne bayrağı? Ortasında kocaman bir haç ve yetmemiş ki, haçın her dört köşesinde dört küçük haç!..Ne diyelim? Bu ülkede Atatürk düşmanı olan ve Müslümanlığı çıkarları için her fırsatta kullanmış olan, bazı Türkiyeli Gürcü kökenlilere de hayırlı olsun?
Yine ülkemizde Mardin’de dinler arası işbirliği ile ilgili toplantılar yapılıyor... Gazetelerde de Hıristiyanlar adına hakların az olduğundan söz ediliyor. Türkiye’de ve Azerbaycan’da, pek çok sayıda insan yoksulluktan, yönetimlerin vurdum duymazlığından ve yaşadıkları hayatın umutsuzluğundan Hıristiyan oluyor...Evet bir zamanlar komünist Rusya vardı. Ateyizm bazı şeyleri engelliyordu. Ya şimdi! Göreceğiz; fakat bilinsin ki dini ırkçılık yapan ve nüfusları mahdut kalan Siyonist Yahudiler için, komünist geçmişi olan yoksul halkların insanları, çok iyi bir av ve de bir maşadır. Bu ülke halkları, fanatizme daha da kolay kayabilecektir. Çünkü bu sahada yönlendiriliyorlar. Aynı Sırplar gibi...Yarınları yaşayarak göreceğiz. Radikal İslamın panzehiri ne olacaktır?..Onu da yaşayarak öğreniyoruz. Öğretecekler, yaşatacaklar, bağırtacaklar, ağlatacaklar, şimdilerden daha kötü günlere hazır olmalıyız... İşte Filistin kan gölü...İşte Irak kan denizi...Ya Bosna! Ya Karabağ! Bu diyarlarda dökülen kanlar da, bazılarına yeterince örnek olmadı mı?




www.ufukotesi.com - 06 / 2004  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.