Gün batar, Ay doğar, yıldızlar üşür
Buz gibi şafaklar söker bu yola
İnişlerde nice yolcu şaşırır
Amansız yokuşlar çıkar bu yola
Simli kadifeye döner gün tülü,
Kayan yıldızları say gelin teli
Tutuşunca ay dedenin kandili,
Ateş böcekleri akar bu yola
Nasır bağlar eller, dizler, bacaklar
Sarı sümbül, lale dolar kucaklar
Itır saçar gülhatmiler, çiçekler
Bademler konfeti döker bu yola
Pınarında çil çil inci kaynaşır
Yağmurları rahmet, bereket taşır
Ayvanında Arzu Kamber oynaşır
Kerem’i, Aslı’yı sokar bu yola
Bir yol ki hancılar habersiz yoldan
Bir menzil dikenden, diğeri gülden
Köprüsü akikten, çeşmesi lâlden
Sedefkârlar kalem kakar bu yola
Yüklemiş zümrütü, yakut mercanı
Ufku süsler geçer aşkın kervanı
Kirpikte birikir şairin kanı
Hercai damlalar seker bu yola
Ömer Hayyam sakileri bıktırır
Karacoğlan uğrun uğrun baktırır
Şair Nedim İstanbul’u yaktırır
Öfkeli şimşekler çakar bu yola
Seraplar cıvıldar, talihler küser
Badı saba miski amberle eser
Mahzuni sazını Çolpan’a asar
Aşık Veysel türkü yakar bu yola
Şir Nevaî yakut testiden içer
Turan Yazgan demir dağlardan geçer
Yunus Emre doğru odunu seçer
Hasan Sabbah haşhaş eker bu yola
Çok yolcunun kemikleri seçilir
Nice masumların kanı içilir
Çeneleri iştah ile açılır
Kaç yamyam gözünü diker bu yola
Cellatların ağızları şapırdar
Şarapneller kayalarda tıpırdar
Kara kalem yüreklerde kıpırdar
Aşkların aşkını çakar bu yola
Gözlerin feri yok bakışlar dalgın
Hevesler erimiş, yürekler yılgın
Boyunlar incelmiş, yanaklar solgun
Mahvolmuş hayatlar çöker bu yola
Bu yol bir muştudur varlığa, yoktan,
İncedir kılıçtan, doğrudur oktan
Son ufka varmasam dönerdim çoktan
Oradan sonsuzluk bakar bu yola
|