Sarışın generalin mavi donuk gözlerinde, yeryüzü konuklarının başına geleceklerin sadece bir bölümüne tanık olduk. “Aptal değilim” diyordu ve Ebu Garib’deki insanlık dışı işkencelerin yemi yapılmak istediğini öne sürüyordur, Washington Post’a verdiği beyanatta. Nevada Çöllerinden, Bağdat’a uzanan bu öfke cehenneminin ardında sadece petrol, para, dünyaya hakim olma içgüdüsü mü yatıyor sizce? Dünyaya yeni bir düzen (!) vereceğini ortaya atanların ve onları yeşerten ortamın ideolojik boyutu neden gizlenir durur acaba! Adaleti, güce teslim etmenin vahim sonucunu inkarsız bir biçimde izlerken, bizim Batı uşaklarının hali geldi gözlerimin önüne... |
Nasıl bir aşağılık savunma mekanizması geliştirdiler acaba? “Bunlar bireysel eylemlerdir. Özgürlükler ülkesi Amerika haklarında gelecektir. Bush bu çapulçulara papuç bırakmaz ” mı diyorlar kendi kendilerine... İnsan bir kez köleleşmeye görsün, mutlak bir çıkış yolu bulacaktır. Kendini kandıracak, uşaklığını tescil ettirecek yönlere sapacaktır...
Fakat ben diyorum ki, dişi generalin gözdağı veren sözleri işin rengini değiştiriyor. ABD’nin görünmeyen yüzünü deşifre ediyor. Aslında şarısın general, afyonlanmış Amerikan hayranlarına bir şans tanıyor. Oyun içinde oyun olduğunu ortaya koyuyor. ‘Ey insanlar’ diyor, “Ben bu zokayı yutmam. Omuzumdaki apoletleri bana layık görenler, Bağdat’taki 16 hapishanenin sorumluluğu ve bir çok birliğin emir komutasını tarafıma tevdi edenler, benim ne tiynette olduğumu pekala biliyorlardı. Topraklarına giren her yabancıyı çoraplarına kadar arayan bir yönetim, işgal edeceği topraklara general olarak gönderdiği kişinin de yedi ceddini bilir. Siz sanıyor musunuz ki, olan bitinlerden benim haberim yok, ya da bana talimat verenlerin...”
Sarışın generalin buraya kadar söylediklerini kendini savunma ürünü sözler olarak alsak bile, onun teyit eden diğer rütbelilerin ifadeleri ABD’nin işkenceleri sistematik bir biçimde gerçekleştirdiği gerçeğini ortaya koyuyor. Zira, tüm dünyaya insan hakları dersi vermeyen kalkışan bu kara düzenin sahipleri, her ne hikmetse bu ayki ‘insan hakları raporu’nu yayınlamakta hayli geciktiler.
Ne diyor diğer rütbeliler: “Bizler sadece hapishanelerin güvenliği ve iaderi işlerinden sorumluyuz. İşkenceleri yapanlar askeri istihbarat birimlerinin elemanları.” Yalan değildir. Dünyanın başına bela olmayı kafasına koymuş bir ülkenin, bu tür yöntemlere başvurması, amacını gizleyecek bir yığın örgütlenme içine girmesi doğaldır. Yarın o ‘istihbarat birimleri’ de daha içerde birini suçlar... İşte bu noktada bizim Batı uşaklarına bir kurtuluş kapısı aralanır: Efendim, biz ABD vatandaşlığına geçtik, cebimizde Amerikan pasaportu taşıyoruz amma, bu işleri yaptıranlar yahudi kökenlilerdir. Zinhar, ABD bu işlere bulaşmaz...” Hep tevil, hep kaypaklık, hem kendini kurtarma gayreti.
Kabul edilem ki, Amerika beğenelim ya da beğenmeyelim bugün dünyanın süper gücüdür ve kendi varlığını sürdürecek yollara başvuracaktır. Bu yollar Irak’ta olduğu gibi insanlık dışı olacaktır çoğu kez. Peki, düne kadar İslam kardeşliğinden, proleterlerin birliğinden, hümanizmadan bahsedenler neden susmaktadır. Yahut cılız bir iki beyanatla olayı geçiştirmektediler? İş dönüp dolaşıp ‘Bana değmeyen yılan bin yaşasın’ mantığına geliyor ki, onlar zaten yılanla koyun koyuna girdiklerini er ya da geç yaşayıp öğreneceklerdir.
Yeni dünya düzeni dedikleri şeyin tarifini, bizzat dişi generalin icraatları ortaya koymuştur. Buna rağmen boyunduruklarını çıkarmamakta ısrar edenlerin günü birlik hesapları, çocuklarının olmasa bile, torunlarının başına aynı felaketi getirecektir.
Şimdiden merak ediyorum, o günleri yaşayıp gördüklerinden nasıl bir ‘tevil’e başvuracaklar!...
|