Aykırı Bakış

 

Dr. Yusuf Gedikli  

Komplo Teorileri, Pasifizm ve Tembellik


Ne kadar batılılaşmaya çalışsak da, bunda şeklen büyük ölçüde başarı sağlasak da, yine şarklıyızdır. Çünkü esas değişim insanların zihinlerinde, zihniyetlerinde ve beyinlerinde olmalıdır, şekillerinde değil. Aksi halde Latin Amerika batılılığı denilebilecek türden bir batılılıkla karşı karşıya kalırız ki, hiç bir şey üretmez, sürekli tüketir, sadece görünüş itibariyle batılı oluruz. Ülkemizde bunun en tipik göstergesi çağdaşlığın kadın kıyafetine indirgenmesidir. Oysa zihniyet bakımından pek bir şey değişmemektedir. Bilimde, teknolojide henüz hiç bir yeni buluşa, icada imza atamadık. Bu gidişle atacağımız da şüphelidir.

Şekli batılılık veya Latin Amerika batılılığının en mühim hususiyetlerinden biri de komplo teorileri inancıdır. Bu, aslında bütün halklarda vardır. Ancak bizdeki diğer ülkelerdekinden biraz daha farklıdır.
Söylemek istediğimiz şudur: Özellikle üçüncü dünya ülkelerinde ve bu arada bizim ülkemizde de olan komplo teorisi inancına göre her şey süperler tarafından pilanlanır, puroğramlanır, purojelenir ve uygulanır. Kısaca her şeyi süperler halleder.
Ve bizler büyük devletlerin pilan ve puroğramlarına karşı hiç bir şey yapamayız. Devlet de, toplum da, sivil örgütler de büyüklerin komplolarına karşı gelemez. Onların pilanlarına purojelerine karşı koyma gücü, kuvveti, imkânı ve ihtimali yoktur. Hulasa duruma rıza göstermekten başka bir çare yoktur.
Aslında bu görüş bütünüyle yabana atılamaz. Gerçekten de yabancı güçler, hangi devlet veya teşkilat olursa olsun hiç bir şeyi pilanlamadan, puroğramlamadan, purojelendirmeden tatbikata sokmaz, bir adım dahi atmaz. Her şeyi ölçer biçer, düşünür taşınır ve tatbik ederler. Dolayısıyla buraya kadar düşünülenler ve inanılanlar hiç de yanlış değil, aksine çok doğrudur.

BİZİM İTİRAZIMIZ

Lakin bizim itirazımız bundan sonrasınadır. Yani devletin ve toplumun yabancı ve büyük güçlerin önünde duramayacağı, onların pilan ve puroğramlarının karşısında bir şey yapamayacağı fikrinedir. İşte esas tehlikeli olan budur, bu davranıştır. Farkında olmadan, gayri şuuri bir boyun eğiş, bir kendine güvensizlik, bir inisiyatif, bir teşebbüs eksikliğidir. Bir pasifizm, körü körüne bir kadercilik, bir tembellik ve bir kolaycılıktır. Bir nevi, daha doğrusu yine gayri şuuri olarak sorumluluktan kaçma, kurtulmadır. Başka bir deyişle çaresiz, beceriksiz, inisiyatifsiz, uyuşuk olduğunu ortaya koymaktır. Ferdi teşebbüs gücüne inanmamak, güven duymamaktır. Kısaca bu, Oblomovculuktur.

BUNUN SEBEBİ NEDİR?

Bunun sebebi daha evvelki yazılarımızda işlediğimiz Osmanlı merkeziyetçiliğinin Türk sosyal pisikolojisine tesirinin bir sonucu olan demokratik kültür, veya demokratik zihniyet eksikliğidir. Bu genelde milletimizde, özelde milliyetçi-muhafazakâr camiada öteden beri mevcut olduğu için, demokratik ve medeni cesareti bir yana bırakalım, böyle bir talepte bulunmak bile milletin veya fertlerin aklına gelmez.
Başka deyişle komplo teorisi ferdin kendine inançsızlığının ve güvensizliğinin bir tezahürüdür. Halbuki fert dediğimiz varlık, başlı başına bir kuvvettir, bir dünyadır.
Tekrar etmekte fayda var. Daha bir kaç yıl öncesine kadar okumuş yazmış puroflarımız, doktorlarımız, öğretmenlerimiz, “devlet memura sendika hakkı vermez” demiyor muydu? Sol, böyle bir şeyi talep ederken bizimkiler bunu devlete karşı gelmekle eş anlamlı saymıyor muydu?
Aynı şekilde diğer meslek kuruluşlarımızın mensupları da öyle davranmıyor muydu? (“Düşünmüyor muydu?” demiyoruz; çünkü bu bir düşünce değil, şuursuz bir davranıştır. Düşünse zaten doğruyu bulacak).
Herkes bilir ki Türk seçmenini dörtte üçü sağ eğilimlidir. Ancak şu ana dek hangi meslek kuruluşunda sağ görüşlüler hakim oldu? Mimar-mühendis odalarında mı, tabipler birliğinde mi, barolar birliğinde mi, gazeteciler cemiyetinde mi; hangisinde sağ eğilimliler hakim oldu? Vereceğimiz cevap “hiç birinde” şeklindedir. Çünkü dediğimiz gibi biz millet olarak da, camia olarak da konuşmayı severiz ama işe gelince yapmayız. Yaparsak da ciddi yapmayız (İşi ciddi yapmamak en büyük eksikliğimizdir).
Demokratik kültürümüzün noksanlığından, tembelliğimizden, bağlı olduğumuz meslek kuruluşunda sadece bir kaç saatimizi alacak olan gizli oy verme işlemini yerine getirmeye bile eriniriz. Sonra seçimi kaybeder, ahkâm kesmeye devam ederiz.
Bu meyanda şunu hatırlatalım ki belki tarihinde ilk defa 12 eylül 1980’den sonraki baro seçimini Ergun Gözenin bir kaç yazısı dolayısıyla sağ kesim kazanmıştı. Ama sadece bir kere. Demek ki istesek oluyor ve olacak.

UFUK ÖTESİ ÖRNEĞİ

Bunu kendimizden bir örnekle de anlatmak istiyoruz. Siz değerli okuyucularımız ve hamiyetli vatandaşlarımız sayesinde Ufuk Ötesi gazetesi ve Ufuk Ötesi yayınları günden güne gelişiyor, büyüyor, güçleniyor. Gazetenin merkezi siyasi parti merkezleri gibi dolup boşalıyor. Bu camiamızın bize gösterdiği bir güven ve aynı zamanda bir umuttur.
Ancak “Ufuk Ötesini kim çıkarıyor, Ufuk Ötesini kim finanse ediyor?” gibi duyumlar da almıyor değiliz. Bu, yukarıda dediğimiz gibi milletimizin “her şeyi başkaları yazar ve oynar, biz bir şey yapamayız” şeklinde özetlenebilecek olan zihniyetinin bilinç altı bir tezahüründen başka bir şey değildir. Hemen şunu söyleyelim ki Ufuk Ötesi, Basın Birliği Derneği başkanı ve gazetenin sahibi sayın Kemal Çaprazın öncülüğünde, örgütçülüğünde ve geniş çevresinde akis bulmuş, siyasi partiler dahil hiç bir yerden icazet ve izin alınmadan kurulan ve gelişen idealist ve(ya) ülkücü gençlerin fedakârlıklarıyla ve okuyucularımızın desteğiyle ayakta duran, mensuplarının büyük düşündüğü, büyük purojeler kurduğu bir yayın organıdır.

İSTİKLAL SAVAŞIMIZ ve DİĞER ÖRNEKLER

Aynı şekilde tarihimizden örnek verirsek, Birinci Cihan savaşından sonra memleketimizin hali herkesin malumudur. Dünyayı emlak komisyoncusu gibi parselleyen İngilizler, İngilizlerin yardakçıları ve piyonları olan Yunanlılar ve Ermeniler, diğer tarafta Fransızlar, İtalyanlar, iç isyanlar gibi faktörlerin yanında kazanılması mümkün ve muhtemel dahi olmayan İstiklal Harbimizi yedi düvele karşı mücadele edip kazanmadık mı? (Halihazırda Radikal gazetesi İngiltere ve İngiliz kelimesinin olumsuzluğunu silmek için sürekli olarak Büyük Britanya ibaresini kullanıyorsa da boşuna kürek çekiyor).
Yakın dünya tarihinden örnek verirsek, Amerikanın Vietnamda 56 bin (elli altı bin) ölü vererek mağlup olması herhalde Pentagon ve Beyaz Saraydakiler tarafından pilanlanmamıştı. Yahut Afganistanda dünyanın öbür süper gücüne karşı savaşan Afganlıların galibiyeti yine herhalde Moskovadakiler tarafından pilanlanmamıştı. Aynı Rusyanın Çeçenistanda düştüğü küçültücü durum henüz hafızalarımızdadır.
Yine Saddamın zalim rejiminden bıkıp usanan Irak halkının pasif kalmasıyla kısa zamanda bir zafer kazanan iki yüz yıllık nevzuhur bir devlet olan ABD ile kart anası İngiltere ve her ikisini idare eden beyinlerindeki mikroçip İsrail, yaklaşık bir yıldan beri bataklıkta yüzüyor. Halkının bir kısmının ABD ve müttefiklerini tutmasına, bir kısmının pasif kalmasına rağmen ABD ve müttefikleri, şu ana dek Iraktan bir damla petrol satıp cebine para koyamadı. Irak vatanseverleri onlara bu imkânı vermedi, vermeyecek de. Halbuki Telavivin, Beyaz Sarayın ve Pentagonun hesabına göre güya hürriyet havarisi (!) Coniler el üstünde tutulacaktı.
Amerika bugün Kuzey Koreye, İrana bir şey yapabiliyor mu?
Demek ki kendinize güvendiniz mi, istediniz mi, azim ve kararlılıkla mücadele ettiniz mi, başarıyorsunuz ve süperlerin oyunları bozuluyor.

SONUÇ : BİZ DE KOMPLO KURMALIYIZ
.
Dünyadaki her hadisenin büyükler tarafından yazılıp oynandığı doğrudur. Ancak “biz bir şey yapamayız” şeklinde düşünürsek, hiç bir şey yapamayız tabii. Çünkü zaten bir şey olmasını istemiyoruz. Fakat biz de pilan puroğram geliştirip, fert, toplum ve devlet çapında kendi puroğramımızı uygularsak oyun bozulur. Mesela Ufuk Ötesinin Kıbrıs hakkında ortaya attığı “her türlü federasyona hayır, tek çözüm bağımsızlığın devamıdır” tezi, artık Türkiyede akis bulmaya başlamıştır. 29 şubat 2004’te Pendikte MHP’nin düzenlediği toplantının davetinde ve salonda bu suloganı görmek mümkündü. Daha güçlü bir gazetemiz olsaydı, şu anda bütün topluma bu suloganı benimsetirdik, toplum da bizi kale alırdı.
Memleketine faydalı olmak isteyen her arkadaş, senarist ve aktörlere karşı “biz bir şey yapamayız” fikrinden artık kurtulmalı, zihniyetini değiştirmeli, bağımsız düşünmelidir. Çünkü büyük güçler ne kadar kuvvetli olurlarsa olsunlar, her şey onların istediği gibi gitmez. İstersek biz de çok şeyler yaparız; akıntıya kürek çekeriz, rüzgârın önünde kuru bir yaprak olmayız. Yeter ki isteyelim...
Özetle biz de kendi komplomuzu kuralım, irademizi kullanalım, gayret edelim, çalışalım, hem de ciddi ve çok çalışalım ve oyunu bozalım. Biz Türkler istediğimiz takdirde zoru bozarız ve zoru başarırız. Türk milletinin tarihinde oyunu bozduğu yüzlerce, binlerce örnek vardır.


www.ufukotesi.com - 03 / 2004  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.