Milli Sıtrateji

 

Dr. Alptürk Ünlü  

Eski bir “Yoldaş”, yeni bir “Cenap”...(2)


Bir savaş kaçgını mı?.. Evet yoldaş Haydar Aliyev, İkinci Dünya Savaşına niçin katılmamıştı? Halbuki o yıllardaki yaşı, tam savaşa katılacak dönemi içeriyordu. Yirmisini devirmişti... Madem komünistti, neden Nazizme karşı, Faşizme karşı savaşmaya gitmemişti? Acaba hangi gerekçe adına, savaş kaçgını durumuna düşmüştü? Duyduğu öldürülme korkusundan mı, yoksa başka bir nedenden mi? Savaş kaçgını olunca bir komünist olarak utanmış mıydı? O, yoksa Nazist ve de Faşist olarak Almanları ya da İtalyanları görmeyip de, Azerbaycan’daki Türkleri mi görecekti? Bunun için mi eğitilmişti? Bunun için mi, KGB’nin sıralarında yetiştirilmişti?..

O yıllarda pek çok Türk genci, evlerinden, köylerinden alınarak cepheye sürülmüştü... Bilmedikleri, duymadıkları ve de ilgilenmemeleri gereken Polonya cephesine sürülmüşlerdi... Bu zavallı insanlar, oralarda boş yere ecel terleri dökerken veya ecel şerbeti içerken, acaba cenap Haydar Efendi ne yapıyordu?
Mesela Nahçıvanlı üç balalı Ahmet Ahmedov Polonya cephesinde can verirken ve başka başka yaşıtları bir bir toprağa düşüp ölürken, acaba Haydar Aliyev efendi, ne yapıyordu? Yoksa Azerbaycanı mı kurtarıyordu? Yoksa KGB’nin gizli ve kirli duvarları arkasındaki dosyalar içersinde ve belki de işkence odalarında, seyirci olarak mı bulunuyordu? Ölmeden, yaralanmadan olduğu yerde kıpırdamadan, yükselerek yeni makamlara mı, çıkmaya çalışıyordu?
Haydar Aliyev’in yaşıtlarının bir kısmı, cepheden hiç dönmedi ve de dönemedi!..Hatta onların bir kısmının mezarı bile bulunmadı, bulunamadı... Bugün de bulunamıyor...Aynı Nahçıvanlı üç balalı Ahmet Ahmedov’un mezarının bulunamaması gibi...
Dönenlerin bir kısmı kör olarak döndü...Bir kısmı topal, bir kısmı vücutlarının değişik yerlerinden sakat olarak döndüler... Göğüslerindeki teneke vari bir sürü ipe sapa gelmez nişanlarla, uyutulan zavallılar şeklinde, biçare olarak evlerine ve de ülkelerine döndüler... Hele bazıları vardı ki, korkunç bir dıram içersine düştüler, düştüler, düştüler...
Kim di bunlar? Ahıskalı Türkler, Karaçaylı Türkler, Balkarlı Türkler... Bunlardan savaşta sağ kalanlar topraklarına döndüler ve döndüklerinde köylerine bir baktılar, in-cin top oynuyor... Kimse yok! Anaları, babaları, karıları, bacıları ve çocukları yok! Sanki yer yarılmış ve de yerin dibine girmişler...
Sonra öğrendiler, akrabalarının ve de yakınlarının yurtlarından alınıp sürülerek, ağlaya ağlaya yerlerinden yurtlarında komünistler tarafından atıldığını... Göğüslerindeki teneke parçalarına, içten içe lanet yağdırdılar...
Moskova’da Sıtalin denilen bir kasap vardı!.. Acaba tüm bunlar olurken, cenap Haydar Aliyev Efendi neredeydi? Yoksa biten ve de bitirilen İkinci Dünya Savaşı’nın yeni oluşturulan bir cephesine mi koşmuştu(?)
Savaştan kaçmayıp, oraya gidenlerden bazıları, gözlerini, ellerini, bacaklarını evlerini ve de yakınlarını kaybetmişlerdi... Oysa onlar Türk insanıydı... Hitler’den, Göbels’den onlara neydi? Moskova onların vatanı mıydı? Onun için mi ıstırap çekmeye devam ettiler?
Ülkenin yarınları adına pastaları yiyenler, kadınların üstünde, Sıtalinvari tepinirken, kimler canlarını, mallarını ve de yarınlarını kaybetmişti? Kim adına ve niçin kaybetmişlerdi? Örneğin ilerdeki yıllarda, Haydar Aliyeviç diye birisi, Azerbaycan’da iktidara gelsin ve de kendilerini ya da çocuklarını yönetsin diye mi kaybetmişlerdi?!
BİR KGB GENERALİ!...
Siz hiç KGB generali gördünüz mü, böyle birisini tanır mısınız? Ben tanıyorum! Fakat dikkat buyurun, benim tanıdığım kişi, Kızılordu generali değil, KGB’den yetişmiş, karanlık odalarda pişmiş ve oralardaki üstün başarılarından(!) dolayı rütbeler almıştır... Bu general, cephe nedir bilmez? Bu general, savaş nedir, onu da bilmez... Ben, işte böyle bir generali uzaktan da olsa tanıyorum...Yani, Mayor general Haydar Aliyev ya da Aliyeviç...
KGB nedir? Kime hizmet eder? KGB komünistlerin Rusya’daki istihbarat kuruluşu değil midir? Bu kuruluşa herkes girebilir mi? Elbette hayır!.. Bu kuruluşa Azerbaycan’da milliyetçilik yapan birisi girebilir mi? Sanırım, giremez diyeceğimi sandınız, değil mi? Kesinlikle öyle demiyorum... Bakınız Haydar Aliyev girmiş... O zaman Azerbaycan’da milliyetçilik yapanlar da KGB’ye girer, değil mi? Girer tabii!.. Fakat! Orada dur! Nasıl girer? Haydar Aliyev gibi mi girer? Hayır! Azerbaycan’da milliyetçilik yapan bir adam, KGB bürolarına ve de odalarına, ancak esir olarak girer...Sorgulanmak için girer... İşkence görmek için girer... Başka türlü giremez... Aynı zamanda, Haydar Aliyeviç gibi, hiç giremez!..
Bazılarının alladıkları, pulladıkları cenap hazretleri de, o KGB büro ve odalarına sorgulanmak için mi, işkence görmek için mi, girip-çıkıyordu? Yoksa o cenap efendi, başka ve daha başka işler görüp, yükselmek için mi giriyordu? Elbette, yükselmek için giriyordu...Olduğu yerde iyi de yükseldi, daha doğru bir deyişle yükseltildi yani!..
Acaba bu yükselmeye karşılık, kendisi etiyle-buduyla ve aklıyla komünist anlayışa, ne kadar hizmet etti? Örneğin Birejnev yoldaş adına ne yaptı ve ona ne kadar hizmet etti? Yine Andrapov yoldaşa ya da başka yoldaşlara, iyi hizmet ettiğini tahmin edebilirsiniz...Nasıl? Gayet kolay, ondan önce hizmet edenler, demek ki yeterince hizmet etmemişler ya da edememişler ki, onlar Haydar Aliyev gibi o önemli makamların yüzlerini görememişlerdir...Mesela Neriman Nerimanof gibileri!..Üstelik bu şahsı, bir de ödül olarak, ölümüne cezalandırılmışlardır...
Anladık!..Tavariş Haydar’ın elini kolunu sallayarak ve başını gererek girdiği KGB kapısından, bir milliyetçi ancak ölmeye, Sibirya’ya sürülmeye ya da işkence görmeye girebilir...Ya dinine inanan bir insan, o da ancak milliyetçi bir insan için saydığımız yukarıdaki şartlardaki gibi girebilir. Kısacası bu şahıslar o kapılardan Haydar gibi giremezler!
Biz, yakın dönem sürecini sanki hiç görmedik(!) Hiç yaşamadık ki, Haydar Efendi’nin yaptıklarını takdir edemiyoruz (!)..
Biz bilmiyoruz, petrolü, doğalgazı, havyarı olan Azerbaycan Türklerinin, son on yıldaki Haydar Aliyev yönetiminde otuz dolarlık gelirlere mahkum olduğunu (!)..
Biz bilmiyoruz, seksenlik Aliyeviç adlı bir ihtiyar adamı yaşatmak uğruna, ayda otuz dört milyon dolar harcandığını, fakat bir milyon Azerbaycan Türk’ünün de aylık gelirinin sadece otuz beş milyon dolar olduğunu. Yani ihtiyar ve de yaşlı bir kişinin eşittir, bir milyon kişi demek olduğunu da bilmiyoruz (!)..
Azer televizyonunda sürekli parlatılan ve Türkiye’deki bazı televizyon kanallarında da para karşılığında belgeseli yapılan/yaptırılan Haydar Efendinin, Karabağ’ı ve koridor bölgesini kurtardığını bilemiyoruz (!)...
Son on yıl boyunca, ülkesindeki yağcı çıkarbazlar tarafından, büyük lider olarak parlatılan adam, demek ki bir metrekare toprağı dahi Ermenilerden kurtarmış ki sürekli övülüyor, biz bunu da bilmiyoruz(!) Ermeni işgalinden kaçan yurttaşlarını eski topraklarına yollayıp, onlara eski imkanlarını sağladı ki, Haydar Aliyev bu nedenle çok seviliyor, biz bunu dahi bilmiyoruz (!)
Sovyet rejimine yağcılığın en büyük ispatı, ‘Sosyalist Emek Kahramanı’ nişanı ile ‘Lenin Ordeni’ değil miydi? Acaba, iki kere Sosyalist Emek Kahramanı nişanı ile dört kez Lenin Ordeni’ni kim almıştı? Elçibey’e vermediklerine göre, kime vermişlerdi? ‘Büyük insan(!), büyük milliyetçi(!),’ olduğu palavrası sıkılan, devrilen dağlara benzetilen sayın Aliyeviç almış olmasın! Ne yazık ki, bunu da bilmediğimizi sanıyorsunuz değil mi?
Sayın Aliyeviç savaş kaçkınlığını unutup/unutturup yiğitliği tutmuşta, Sergeyi Mironoviç Kirov Üniversitesinin adını, Mehmet Emin Resülzade olarak değiştirmiş ki, bunu da duymadık ve de bilmiyoruz (!)..
Yirmi-altı Bakü Sovyetindeki Şaumyan’ın, Avakyan’ın mezarları yanındaki sürekli yanan ateşin önünde, komünizm adına piyoner yemini eden çocukları da bu yeminden cenap Haydar Aliyeviç kurtarmış ki, bunu da bilemiyoruz (!)
Mesela Şehitler Hıyabanı yanındaki Avakyan sokağının ismini, Matbuat sokağı koydurmuş ki bunu da duymadık, bilmiyoruz(!) Komünistlerin Kirovabad adını taktıkları şehrin adını Haydar Aliyeviç Gence olarak değiştirmiş, fakat bunu dahi duyamadık ve de bilemiyoruz (!)
Biz Haydar Aliyeviç ya da Aliyev’in Rusça’dan bozma soyadlarındaki ev (eva), ov (ova) takılarını attığını ve kendisine de “oğlu” soyadını ek olarak aldığını duyduk ve de gördük değil mi(?)
Rus askerini Bakü’den ve Azerbaycan’dan Haydar Aliyeviç çıkarmış, biz bunu da fark edememişiz (!) Azerbaycan’ı tekrar BDT içersine Haydar Aliyev sokmamış, biz bunu da duymamışız.(!) Doğaldır ki, onun Anayasada, dilde ve diğer faaliyetlerde Azerbaycanlık yapma hastalığını da görmedik, duymadık (!)
Zavallı Elçibey! Sen niçin, kim adına, yatıp kalktın ve Türk dedin? Başka derdin yok muydu? Bak! Adam, Azerbaycancılık yaparak, her yerde ve her devirde pirim yapıyor(!).. Üstelik senin dediklerin ve yaptıklarının kazancı da ona toplatılıyor... Sanki sen dememişsin de Cenap demiş: “Bir dövlet, iki milletiz” sözünü... Bunu gururunu dahi bazı sahtekarlar, eski yoldaş, yeni cenap, Aliyeviç’e verdiler...
Ya! Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı!.. Sanki on yılda Bakü’den Ceyhan’a değil de, Paris’e, Berlin’e, Madrit’e boru hattı çekiliyor!.. Ne bitmez ve de bitirilemez bir boru hattıdır bu!.. Acaba bu hattı engelleyenlerin başında kim vardı? Bu hat, niçin ve de kimler adına engelleniyordu? Bunu da bilmiyoruz değil mi? Hayır! Bal gibi biliyoruz... Öncekileri de biliyoruz... Bildiğimiz için buraya yazıyoruz... Bilmeyenleri ya da yanlış yöne gidenleri uyarmak için, burada bunları tekrar ediyoruz...
Haydar Aliyeviç yukarıdaki anlattığımız ve örnekler olarak sıraladığımız konuların hangi birini komünist dönemdeki ya da kapitalist dönemdeki iktidarlarında yapmıştır? Alın bunları değerlendirin ve Aliyeviç’in milliyetçilik ile ilgili notunu ister yüz, isterseniz on üzerinden siz verin... Alacağı notla milliyetçilik dersinden geçebilir mi ne dersiniz? Hayır, Hayır, kesinlikle hayır!.. Bu durum, onu ülkesinde ve ülkemizde milliyetçilik dersinin parlak öğrencisi olarak gösteren yağcı çıkarbazlara yuh olsun!
Peki bu şahıs, öyleyse ne yapmıştır? Ülkesine demokrasiyi mi getirmiştir? O nedenle mi, ABD’ye gidip geliyordu? Demokrasi getirmek için mi? Demokrasiyi Amerikan şirketlerine Azerbaycan petrollerini peşkeş çekme adına mı pazarlıyordu? O nedenle mi, ABD, Aliyevlerin yönetimlerine sürekli yeşil ışık yakıyordu?!.
TÜRKİYE ADINA...
Günümüzde, üstelikte ülkemizde, Haydar Efendiye yağ çekenler yok mu? Tarihi ters yüz etmeye çalışanlar yok mu? Var elbet! Elçibey gibi, onurlu bir insana karşılık, Haydar Efendi yağdanlıkları, onun geçtiği o malum kapılardan girebilirler mi? Tahmin ediyorum ki, o yanar-dönerler her devrin adamıdır! Onlar, Aliyeviç’in yaşadığı ülkede, o yıllarda yaşamış olsalardı, Haydar’ın geçtiği kapıdan, aynı Haydar gibi girip, Haydar gibi çıkarlardı...Bu gibilerle ancak, sahalarında ve de deplasmanlarda, anlayış ve görünüş değiştirme konusunda, bukalemunlar ya da ahtapotlar yarışabilir!..
Türkiye’de yönetimin sıtratejik anlamda boşlukta olduğu, bir kez daha ispatlandı... ‘Meyve veren ağacı taşlarlar’ atasözü bir kez daha somutlandı... Bakınız Azerbaycan Cumhuriyeti’nin eski bir cumhurbaşkanı ölüyor, onun Bakü’deki cenazesine Türkiye, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere en üst düzeyde temsil etme imkanını sağlıyor...
Bunlar devlet geleneği adına yapılabilir mi? yapılabilir... Neden olmasın? Fakat orada durun!..Adama demezler mi? Ey! Türkiye’nin Cumhurbaşkanı... Ebul Fez Elçibey öldüğünde ve sonrasında Bakü’de toprağa verildiğinde, siz neredeydiniz?
Haydar Aliyev’de eski bir Cumhurbaşkanıydı, Ebul Fez Elçibey’de... İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin olması gereken dış politikası ve bu politikanın sıtratejisi burada, tam bu noktada tıkanmıştır...Ülkemizde ne yazık ki, ulusal hedefler yanlış ya da saptırılmış olarak gündeme konulmakta ve de uygulanmaktadır. Atatürk’ten günümüze, bu malum kafa, bu şekilde işlemekte ve de işletilmektedir. Tüm bu faaliyetlerin maliyeti kime binmekte ya da bindirilmekte?!. Elbette Türk milletine!.. Yani bizlere...
Siz eski bir cumhurbaşkanının (Haydar Aliyev) cenazesine cümbür cemaat gideceksiniz, öteki eski bir cumhurbaşkanınınkine (Ebul Fez Elçibey) hiç biriniz katılmayacaksınız. İşte bu durum, ne adaletin terazisine uygun, ne de Türkiye’nin ana sıtratejisine denk düşmektedir...
Acaba Ebul Fez Elçibey, soğuk savaş yıllarında, Azerbaycan’da hayatı boyunca komünizmi savunup, Türkiye aleyhine mi çalıştı? Ya da Haydar Aliyev görevdeyken, ‘Azerbaycan’ın kaynaklarını gelsin Türk kardaşlarımız beraber işletelim’ diye diye mi mücadele verdi?..
Demek ki bizim görmediğimiz, bilmediğimiz bir tarihi süreç yaşandı ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin üst düzey yetkilileri, bunu tespit edip gördüler ve ona göre önlemler alıp, uygulamalar yaptılar (!).. Aynı Kuzey Irak’ta ve Kıbrıs’ta yapmış oldukları her şey gibi (!)
Türk milleti, günümüzde dar günlerde olabilir...Fakat, Allah büyüktür elbet! Allah, ‘Bey’leri de tanır ve de bilir, Cenap Efendiyi de...Görelim ve de bakalım...Tarihi her yerde, her zaman, çıkarları uğruna ters yüz edenleri de, bir bir tanıyalım!..Onları, Cenap mı korur, başkası mı bilemem!.. Ölümün sırası yok, geliyor...Ve sıra geldiğinde, Allah huzurunda bir Türk atasözüyle mi cevap verecekler: ‘Uyduk İmama, Günahı İmamın Boynuna’... Fakat bilsinler ki, orada cenap geçmez ve üstelik cenabın imamlığı da, 1941 yılından bu yana lafu güzaftanda öte, içi boş bir hikayedir...Bizden hatırlatması,anlayana ve de samimi olana...


www.ufukotesi.com - 02 / 2004  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.