“Düm tek tek” diyerek “ikinci dilimiz” olan öz musikimizle, “Fâilâtün fâilâtün” diyerek klâsik edebiyatımızla alay etmeye yeltenen, cehaletin çirkefinde debelenen bazı zekâ züğürtleri, kültür yoksulları bilmeseler de biz biliriz:
“Osmanlı Türkçesinde nesirle yazılmış eserlerin cümleleri içinde yer yer ve sık sık aruzun sadaları duyulur” diyen Nihat Sami Banarlı Orhan Veli, Bedri Rahmi, Salah Birsel, Cavidan Tümerkan, Cahit Külebi, Behçet Necatigil, Yağmur Atsız’ın şiirlerinde; Refik Halid Karay, Kaya Bilgegil, Suut Kemal Yetkin, Tevfik Fikret’in nesirlerinde; ata sözlerinde görülen aruz örneklerini sıralar (Resimli Türk Edebiyatı, İstanbul 1970, 1/179 dan…)
O sebükmağazlar, o hidrosefallar için söylüyoruz: “Görmüşüz” redifli denememiz olan gazel de (Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün) kalıbıyla yazılmıştır. Rahatsız eden, anlaşılmayan bir tek nokta varsa söylensin!..
“Düm tek tek” diyerek dudak büktükleri de bizde “Semaî”, Batı’da “Vals” denilen usulün vuruşlarıdır, iyi mi?..
Bir noktayı unutmadan belirtelim: Her ne kadar bazı Türk Edebiyatı profları hece ile (bir çok şeyi yaptıkları gibi!..) karıştırsalar da aruzun öğrenilmesi çarpım tablosunu ezberlemekten kolaydır.
“Ok” hariç, bütün şiirlerini (kendisi “manzume” der) aruzla yazan Yahya Kemal de vezin için şöyle der: “Ölü bir musiki aleti” (Edebiyata Dair).
Demek ki hüner, vezinde, sazda değil, onu kullanabilmededir.
Şimdi düşünülsün: Ney, aynı ney… Tambur, aynı Tambur… Kanun, aynı kanun… Ud, aynı Ud… Niyazi Sayın’ın, Necdet Yaşar’ın, Vecihe Deryal’ın, Göksel Baktagir’in, Udî Nevres Beğ’in, Şerif Muhittin Targan’ın, Yorgo Bacanos’un, Ümit Mutlu’nun, Cinuçen Tanrıkorur’un, Gülçin Yahya’nın vb. eline geçince neden ve niçin harikalar meydana geliyor?..
Aruz da Mehmet Akif’in, Arif Nihat Asya’nın, Nihâl Atsız’ın, Faruk Nafiz’in vb. nin elinde mucizeler meydana getiriyor.
Erbakanlar, Erdoğanlar, hayli Cemler görmüşüz
Kan kusanlar, can alanlar, can verenler görmüşüz
Çekmedik bir dert mi kalmış toprağın üstünde bak
Hak yiyenler, iç edenler, göç edenler görmüşüz
Hırlı hırsız, yerli yersiz, yüzsüz arsız kaldıran
Kahkonenler, Fogg Karenler, Buş sevenler görmüşüz
Türk’e düşman, kukla olmuş / âlemin hayranı kim
Daltabanlar, şaklabanlar, şarlatanlar görmüşüz
Söyle Aydil, söyle şair, haykır artık derdini
Türk’ü tarihten çıkarmak isteyenler görmüşüz
“ANKARA RÜZGÂRI”
Bütün hayatı “Türk” diye, “Türklük” diye geçmiş olan Atatürk, o büyük Türk hakkında 500 sayfayı aşkın bir kitap kaleme alacaksınız. Bunu da (bir çok kalemşöre ders verircesine) açık bir anlatışla, son derece kolay anlaşılır bir üslupla yazacaksınız. (Bu olsa olsa bir arslan işidir) derken bir de baktık ki Nurten Arslan bu işi, “Küçük Anılarda Büyük Sırlar” adıyla gerçekleştirivermiş. (Lâf aramızda 10 ciltlik bir takımın ilk kitabı!) Okudukça gördük ki, bu iş “Arslan değil, arslanlar arslanının işi” imiş… Sağ olasın, var olasın Nurten Arslan bike…Kalemine sağlık… Bir ara Ankara’dan Istanbul’a geldiklerinde görüştüktü. Hepsi de pırıl pırıl, cıva gibi insanlardı. Kitabın ‘editörü’ Ertuğrul Kapusuzoğlu’dan bir mektup aldım: Hiç de hak etmediğim övgüler, müsaade buyurunuz aramızda kalsın. Önemli olan husus şu: Kapusuzoğlu, birkaç horyatın yanında bir de şiir yollamış. Kendilerini şair sananların kulakları çınlasın! Böyle güzel şiir yazan bir insan onları nasıl olur da yayımlamaz veya nasıl olur da bendeniz duymam!.. Buyurunuz bu değerli şairi dinleyelim:
Dörtlükler
Aydil ile horyatı
Arşa çıktı feryadı
Şırıl şırıl bir çeşme
Okuyana hayratı
Bugün yine vatanım
İşgal edilmiş gibi
Toprağımda yatanım
Yadlarda kalmış gibi
Bilenler diyor gaflet
Gaflet değil dalâlet
Uzatma sözü Aydil
Yapılanlar ihanet
****
Çek kalemi Aydil’im
Kılıncın kında dursun
Yapılacak çok şey var
Can kuşun tende dursun
Yırtalım karanlığı
Bilgiler günde dursun
Bugün akıl zamanı
İntikam kanda dursun
Çalışalım milletçe
Nâmımız şanda dursun
İri diri olalım
Ayrılık yanda dursun
Düşmanlar yine saf saf
Yiğitlik sende dursun
Zaferler yine senin
Hezimet onda dursun
Böyle dedi Ertuğrul
Yanında bende dursun
KARDEŞLİK
İbret verici bir olay olduğundan ötürü aktarmaktan kendimizi alamadık: Profesör Şamil Kurbanov, Atatürk ve Nerimanov adlı kitabında anlatır: Atatürk, Nerimanov’a mektup yazarak yardım ister. Nerimanov da Atatürk’e hemen yarım ton altın gönderir ve ardından bir mektup yollar: “Paşam, kardeş kardeşe borç vermez, el tutar” (İrfan Ülkü, Yeniçağ 12/01/2004)
Mâniler
Damarda “asil kan”dır
Haykırır Mehmet Şandır:
“Türk olmak bizim için
Hem şereftir, hem şandır”
Bebeği beşikli hoca
Ayağı çedikli hoca
Kalemine nur yağsın
Yusuf Gedikli hoca
-Şahin Zenginal’a-
Etleri haşlar mısın
Elleri taşlar mısın
Sana bir “ayak” versem
Mâniye başlar mısın
Osman Kumandan
Sevgileri kucakta
Düğün yaptı ocakta
“Songül” ile evlendi
“Dil”i çıktı “Ocak”ta
Hevenkler dizi dizi
Felek ayırmaz bizi
Kemal Çapraz başkanım
İşletir* hepimizi
* Azerbaycan’da “çalıştırır” anlamında.
|