Globalleşme kisvesiyle, milletleri fikri, mali, iktisadi, sosyal derken nihayet fiili olarak istila etmeye devam eden vahşi kapitalizm, bu uğurda tüm dünyayı, terör, kan, gözyaşı, zulümle sarmalarken, yaşlı dünya bir yılı daha geride bırakıyor.
Bu acımasız savaş arenasında, hem fert, hem ülke olarak sorunlarımızın üstesinden gelmek için ha babam de babam gayret ediyoruz. |
Az gidiyor uz gidiyor, dere tepe düz gidiyoruz; bir arpa boyu yol aldığımızı sanıp sevinirken, bir de bakıyoruz ki, kaşıkla kazandığımızı kepçeyle kaybedecek bir alışverişin içindeyiz...
Çok uzağa gitmeden birkaç yıl içinde yaşanan ve bizi her yönden etkileyen birkaç gelişmeye göz atalım. Bir taraftan güya çağdaşlaşmak, refah seviyemizi artırmak, AB’nin diğer ülkeleri gibi hak ve özgürlüklere kavuşmak vs uğruna, istesek de istemesek de her denileni yapmaya razı olduğumuzu beyan ediyor, etmekle de kalmıyor uyguluyoruz. Bu uygulamalardan sıcağı sıcağına göze çarpan yansımalardan bir iki örnek vermek gerekirse bakın aslında biz ne yapıyoruz?
Kürtçe’ye tanınan yeni haklardan yola çıkılarak şimdi de Çerkezler hak aramaya başladı. Ardından kimler gelecek belirsiz. Milli Güvenlik Kurulu sivilleştirilmeye başlandı, sonuç ne getirecek belirsiz. Şimdi de Kıbrıs’ın malum Annan planına göre şekillenmesine ramak kaldı, sonuç belirsiz.
Bütün bu gelişmeler yaşanırken şöyle ülke gerçeğine bir bakınca, bütün bulanıklığına rağmen fotoğraf çok net bir şeyi ortaya koyuyor.
Biz her şeyden önce kendi insanımızı kaybetmişiz.
***
Bir ülke düşünün ki, içte ve dışta hiçbir konuda arzu ettiği hiçbir gelişme varit değil.
İçerde siyasal, sosyal, ekonomik, hukuksal vb. sorunlarda elle tutulur bir şekilde çözümlenmiş, sonuca ulaşılmış bir tek konu var mı? Yok. Yapılan tüm icraatlar zihniyete göreceli. İcraatın başında kim varsa yaptığını başarı sayıyor. Muhalefette kim varsa hezimet olarak gösteriyor. (İlk defa Kemal Derviş olumlu muhalefette bulunmuş. O da IMF’nin doğrultusunda kararlar alınmaya devam ettiği için olsa gerek) Geçiniz.
Dışarıda, yanı başında hiç istemediği halde kendi ulusal güvenliğini tehdit eden gelişmeler hem de sesli sedalı devam ediyor. Komplo teorileri diyerek önemsenmeyen Ortadoğu’daki yapılanma, Türkiye’yi her geçen gün, merkez üssü ve şiddeti farklı boyutlarda ama şiddetli birer deprem gibi sarstıkça sarsıyor.
Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti tarihinde belki ilk kez, devlet yönetimindekiler özellikle Dış Politikada, bırakın birbiriyle farklı düşünmeyi, hem de dünya kamuoyu nezdinde farklı açıklamalarda bulunmaktan, daha da acısı birbiriyle restleşmekten çekinmiyor. Yani artık dünya kamuoyuna yansıtacağımız “Her ne kadar iç politikada anlaşamasak da dış politikada yek vücuduz” görüntüsü de artık kalmamış durumda.
***
Dünyanın hiçbir bağımsız ülkesinde kayıtsız kalınamayacak bu tür kaotik ortama rağmen, ülkemin insanı maşallah gayet heyecan içersinde pop starını seçmenin telaşında. Kimi (keyiften dört) köşe yazarlarımız, bu yarışmayı seyretmenin entelektüellikte nirengi taşı olmasından dem vururken, hangi katılımcının star olmasını belirleyecek oylama için mesaj gönderen seyircilerin sayısı Kıbrıs seçimlerinde kullanılan toplam oyların birkaç milsi. (Bkz. 26 Aralık 2003 Sabah – Savaş abi köşesi)
Hulki Cevizoğlu, doğruların konuşulacağı bir program yapmak için onuncu köy afedersiniz bir televizyon araya dursun, bütün tv kanallarımız göbek havasında... Ooooh vur patlasın çal oynasın... Altta kalanın canı çıksın... Gelen ağam giden paşam yavrimo...
***
Bu ülkede örneğin, bir Halil İnalcık, bir Ahmet Yüksel Özemre, Atilla İlhan, Oktay Sinanoğlu, İlber Ortaylı, Sulhi Dönmezer, M.Niyazi Özdemir, Nejat Veziroğlu, A. Turan Alkan, ve şu an hatırlayamadığım birbirinden değerli nice ülke aydınına neredeyse tamamen kapalı olan ekranlar (Çünkü çağırınca onlarla konuşacak çapta donanımlı, bilgili, seviyeli televizyoncu olmak gerekiyor. Dolayısıyla vizontele’de ki figüranlar misali, ekranda görünmek uğruna her şeye razı olacak derecede şöhret budalası, bilgi fukarası, ekran maskarası kim bulunursa o çağrılıp, programlar istenildiği gibi baba baba yürütülüyor.) ve “açık oturumlar” artık şaşkınlık ve çaresizlikten, çocuklara bile siyaset yaptırılan meydanlardan geçilmiyor...
***
Şimdi siz hâlâ, birinci vazifesi Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet koruyacak ve müdafaa edecek fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir nesilden mi söz ediyorsunuz?
Geçmiş olsun ey gelmiş ve gelecek tüm yöneticiler, geçmiş olsun...
Siz içerden onlar dışardan, bir zamanlar dünyaya hükmeden, bu yüce milleti gerçekten fikri olmayan, irfanı kalmayan, vicdanı cüzdanı olan bir nesle çevirmek için ne gerekirse yaptınız. Tebrikler başardınız da...
***
Yeni yıla girerken bu millete, moral verecek şöyle dişe dokunur bir gelişme mi soruyorsunuz? İyi bir gelişme haberiyle yeni yıla merhaba diyelim... Duyan duymayana haber versin. Mahsun ile Alişan barışmış. Ee, canım bu ülkeye bu gelişme yetmez mi?
***
|