Köşe Taşı

 

Prof Dr. Ali Osman Özcan  

Kekeleyen zihinler


“Be be be ben dü dü dü dü şü şü şü şün dü dü dü düm ke ke ki...” şeklinde zihinlerimize musallat olan kekeleme, sorunları anında kavrayıp acilen çözmemizi geciktirmektedir.

Son üç yüz yıldır zihinlerimiz kekeleme ve tekleme denilen bir hastalığa yakalanmıştır. Hastalığın zihinlerimize önce dışarıdan bulaştığı, daha sonra ilacının bulanamaması nedeniyle üç yüz senedir devam ettiği gayet iyi bilinmektedir. Hastalık özellikle aydın ve bürokrat kesim üzerinde daha yaygın gibi görünmektedir. Hastalığı oluşturan koşullar, hastalığı oluşturan koşullar, bir türlü değiştirilememektedir. Hatta bir kurtuluş savaşı yapmak zorunda kalmamıza rağmen, bu hastalıktan kurtulamadığımız da bir gerçektir.
Bu hastalık, zihinlerdeki düşünce akışını engelleyici bir etkiye sahiptir. Vaktinde ve yerinde müdahaleler yapmak yerine, ye çok erken, ya çok geç, ya da yanlış tepkiler veren zihinler ortaya çıkarmaktadır. Teşhis doğru, fakat tedaviler yanlış olduğu için zihinlerimiz bir türlü kekeleme illetinden kurtulamamaktadır. Zihinleri kaplayan sis yüzünden düşüncemiz bir türlü aydınlık yönü bulamamaktadır. Hatta bu sis yüzünden, kavramsal dünyamız, kavramları kısırlaştıran kafası karışıkların zayıf ve titrek seslerinin oluşturduğu koroyu dinlemek zorunda kalmıştır. Toplumsal düzeni pudra şekeri dökerek kuracağını zanneden kafası karışıklar, bilinçli ve birikimli olduklarını kekeleyerek söyleme ustalığı kazanmışlardır.
Zihinsel çözümlerimiz kavram, yargı, kuram ve genellemelerle vb. toplumsal düşüncemizin geçmişini değerlendirmekten aciz kaldığı gibi geleceğe yönelik bilincimizi de kekeler duruma sokmuştur. Bilgi bütünlüğümüzün ilişki yapıları, toplumsal değişmeyi özümleyecek şekilde yapılandırıp, temellendirilmemiş, aksine bu yapılar paramparça edilmeye çalışılmıştır. Bürokratik gruplaşmalar yüzünden üniter devlet yapımız ve toplumsal değişmeyi yönlendirecek bilinçli düşünce akışımız da kekeleme hastalığına yakalanmıştır. Bilgiyi arama ve doğrulama yollarını bulmak için , yanlış yerler, yanlış zamanlar ve yanlış yollar seçilmiş, kekeleyen zihinler bir türlü doğru olanı yakalayamamıştır.
Kekeleyen zihinler yüzünden milletimiz doğruluktan ayrılmanın acısını da tatmıştır. Kekeleyen zihinleri temel özelliği, etkinlikten,görev ve sorumluluk almaktan kaçınmaktır. Bu sebeple başarı tesadüflere bırakılmış olmaktadır. Bu zihinlere sahip olduğumuz için hala biz “Bizden yana mıyız?”birbirimize kekeleyerek sormakla meşgulüz. Toplumsal sorunları çözebilmek için onların üzerine yürüyebilecek cesarete sahip olan zihinlere çözme anında kekeleme hastalığı bulaşıveriyor. Sorunla ilgili yapılabilecek en iyi şeyin ne olduğunu bulacak zihinler, mümkün olduğu kadar sorundan uzak tutuluyor. Zihinlere temel ilke ve yasaların her durumda geçerli ve doğru olduğunu işleyecek olanlarda da aynı hastalık nüksetmiş durumda. Sorunları çözebileceğine, içtenlikle sorunlardan korkmadığına tekrar tekrar sorunları çözmeyi deneyeceğine inananlar, alavere dalavere ile dışarıda bırakılmakta. Toplumsal düzenlemeleri, krizleri, çelişkileri, ve değişimleri çözümleyerek inceleyecek zihinlere, ilkelerin koşullara dayattığı dayatmalar hediye olarak veriliyor. Kekeleyen zihinlere bir türlü iletişimsel akılcılığı öğretemedik. İletişimsel akılcılık toplumumuzun iç ve dış siyasetinde uygulanabileceği, milli bilinç, milli ideoloji, milli ekonomi temeline dayalı bir iletişim yaklaşımdır ki, her ilişkide akıllıca davranmayı gerektirir. Oyunu kuralına göre oynama iletişimdir.
Zihinleri kekeleyen bu hastalığın bir özelliği de, yakaladığı hastaya mutluluk şurubu içirmiş gibi bir sevinç duygusu yaratmasıdır. Hastalığa yakalan kurtulmak için hiçbir çaba harcama zahmetine girmemektedir. “Şu anda ne olduğuna dair” bir soru sorulsa, “ çok ilginç bir durum... Bakalım bir kere... Şu anda olan zaten sona ermiş, iş olup bitmiş.” Şeklinde yanıtlar vermekten çok hoşlanmaktadır. Akılcı, modern ve ilerlemecilik sıfatlarını hiç kimseye layık görmeme gibi bir huyu da vardır. Bu zihinler, bu sıfatları sadece laf olarak söylediklerini bilecek bilinçten yoksun olduklarını bile bilmezler. Bu sıfatlar sanki onlara dokunulmaz, dokunulamaz bir güç tarafından verilmiş gibi bir tutumları da vardır. Sorunlarla ilgili farklı strateji ve çözümleme yolları oluştururken bile, düşünce akışları sağlam değildir. Kutsal saydıkları güçten emir almadıkça eyleme geçme cesaretleri de yoktur. Uluslar arası ilişkilerde başarının güç ve servetle kazanılacağını hiç öğrenme zahmetine katlanmaz, güçsüzlük ve fakirliğin erdeminden söz ederler.
Kekeleyen zihinlerin gerçeği anlama, kavrama, bilme, tanıma ve tanımlamalarında da tutarsızlık vardır. Zaman denilen bıçağın, acıma ve koruma duygusuna sahip olmadığını hiç öğrenmezler. Dost olmayan dostlarının, milletimizi yılan gibi sokacağı konusunda, hiçbir tarihi bilgiye kulak asmadan yaşamak isterler. Sanki doğru düşünme ve doğruları seçebilme yetenekleri felç olmuştur. Bilinçleri daralmış şaşkın, bulanık ve bulutlu olduğundan zihinsel dünyalarına bir alaca karanlık hakimdir. Sorunları usavurma, akıl süzgecinden geçirme, bir konuyu düşünüp inceleyerek karar verme gibi dertleri de yoktur. Hele “Millet yararı” kavramı, belleklerinden silinmiştir. Kendisi hakkında gizli bilgileri bilenlerden hiç hoşlanmaz ve onları ortadan kaldırmaya çalışır. Bir sorunun olası bir sürü çözüm yolunun olabileceğine aklı yatmaz, en sonunda sorunu “Çözümsüz surun” olarak nitelendirmeyi marifet sayar. Kendine değer veren seslenişleri duyar, toplumsal haykırış ve feryatları duymaz. Bilimi bile niteliksizleştirme yöntemlerini geliştirmede üstüne yoktur. Müzelere kaldırılmış düşüncelerle yeni düşünce binaları yapmaya kalkışmayı, milli ve kutsal bayrağı dalgalandırma adı yaptığını ileri sürebilir.
Bu hastalığa yakalananların bazıları da bilinmeyenin, bilinmezliğin ve bilinmeyecek olanın büyüsü ve çekiciliğine kendilerini kaptırdıklarının farkında olmadan gerçeklik hakkında en doğru bilgilere sahip olduklarını iddia ederler. Hayatın anlamının günlük hayatın gündemini belirlediğini bilmeden, gerçek dışı gündemlere abone olurlar. Bazıları bugüne örnek olarak geçmiş, bazıları geleceği hedefleyerek, gelecekten korkutarak, geçmişin örneklerini bugüne taşıyarak bu günün gündemini belirlemeye çalışırlar. Kekeleyen zihinlerindeki çatlaklardan dökülen taşlarla duvar örmeye meraklıdırlar. Körleşip gönülsüzleştiklerini bilmeden her soruna maydanoz olduklarını bile anlamak istemezler. Disiplinli, gelişmiş bir teknolojik eğitim sisteminin millet için önemini idrakten acizdirler. Güçsüzlük, bağımlılık, engellenmişlik, çaresizlik, yetersizlik, aşağılanmışlık çemberinin dışında, başka bir dünya olduğu akıllarına bile gelmez. Bilmekle kabul etmek, anlamakla bilincine varmak arasındaki ayırımı ömürleri boyunca kavrayacak zihni canlılıkları da yoktur. Geçmişin siyasi arşivinden çıkarılan siyasi suçlamalar veya beraat belgelerinden medet umar, geçmişin esiri olmuş politikanın güçlü veya güçsüz yönleri üzerinde hiç mi düşünmezler? Bu konuda düşünce fikri olmayı tercih ederler. Geçmişten gelen inançlara yeni uygulamalar yapanları veya yapmak isteyenleri işlerine geldikçe destekler, gelmediğin yerin dibine batırırlar.
Kekeleyen zihinlerle ilgili olarak söyleyebileceklerimiz bunlar. Bu zihni tutumla Türk düşüncesinde büyük patlamalar yapmak, düşüncenin coşku pınarından yeni düşünceleri büyütmek için yararlanmak hayal gibi görünüyor. Taktik ve stratejik aldatma tekniklerini Türk düşünce hayatına uygulamaktan çekinmeyen bu zihni tutumla mücadelede kazanan taraf olmak zorunda olduğumuzu yeter ki anlayalım. O zaman Türk düşüncesinde bilginin içeriği genişleyecek, derinleşecek yani yeni anlamlı yapılar ortaya çıkacak ve yeni buluşlarla zihnimiz, ayırt etme becerimizin niteliğini de değiştirecektir. Algıladığımız ve yorumladığım dünya, düşüncemiz açısından daha iyi bir dünya olacaktır.


www.ufukotesi.com - 01 / 2004  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.