Geniş Açı

 

Ali Arif Esatgil  

Hayatın Gündemi


Yok, kapaktaki simit ve çaya bakıp, sefalet edebiyatı yapacağımı sanmayın... O edebiyatı dünün Marksistleri, bugünün holding tetikçisi büyüklerimiz yeterince yaptı... Artık cılkı çıktı. Hayatlarından simidi silip attılar. İdeolojileri gibi beslenmeleri de fast food bir değişim geçirdi. Adını telaffuz etmekte güçlük çektiğimiz mönülerle barışık yaşamaya başladılar. Light hayatlarının en ‘hard’ değişmezi, yerleşik değerlere açtıkları savaş olarak kaldı.
Türk’e ait ne varsa küçümsediler, yok saydılar. Dilimizi, kültürümüzü, dinimizi istedikleri kalıplara sokabilmek için didinip durdular.

‘Tokatçı’ dindarlara alkış tuttular. Çalan ve çaldıkça kendilerine benzeyen bu güruhu, kayırıp gözettiler. Yakalarına birer papyon, sırtlarına birer smokin geçirip şamar oğlanına çevirdiler... Bunu yaparken arkalarından kıs kıs güldüklerinden emin olun...
Gün geldi, milliyetçi kesildiler... Fakat, Akdeniz’e karşı şaraplarını yudumlarken, “Kıbrıs’ın artık çekilmez bir yük” olduğuna hükmetmekten kendilerini alamadılar. Öylesine bir milliyetçilikti ki bu, dünyanın ünlü sahillerini noktasına kadar yazılarına taşırken, Türkiye’nin belki de yarısını görmezden geldiler.
Türküler çağdışıydı, şarkılarımız küf kokulu... Ama Victor Jara’dan, Michael Jackson’dan büyük keyif aldılar. İki arada bir derede kalan halkın duygularını deşifre eden ‘arabesk’e ise şimdilerde tenezzül eder oldular.
‘Etik’ değerleri 16-17 yaşındaki kızları ‘lolita’ olarak magazin programlarında göstermeyi izahtan vareste kalırken, halkın ahlakına tükürmekten geri kalmadılar. Ağız dolusu sövdüler, kınadılar.
Bir simidin ettiğine bakın... Aliyev ölmüş, KKTC’de bıçak sırtı bir seçim yaşanmış, piyango trilyonerleri kayıplara karışmış. Popstar evinde gözyaşı sel olmuş... Ve daha neler neler... Dolu dolu bir ay geride kalmış. Gelin görün ki, gözümüz simide takılıp kalmış.
Kentin en işlek caddelerinde, bir devrin ‘sefalet’ simgesi görkemli bir dönüş yaşıyor. Pera’laştırılmaya çalışılan Beyoğlu’ndan tutun, bohem hayatın gözde mekanı Kadıköy’e kadar, her yerde...
Halk kendini mideden yakalamaya çalışanlara, mutfağını bile defterden silmeye çalışanlara öyle bir ders veriyor ki, takılıp kalmamak mümkün değil.
Evet, ağababaları elliyi aşkın ithal peynirle Türkiye’yi kuşatmaya aldırmıştı. Şimdi Türkiye bir tek simit ve yanında Ardahan kaşarıyla bu kuşatmayı kırmaya çalışıyor.
“Bir simitle mi?” dediğinizi duyar gibiyim...
Evet.
Onlar simitle yola çıkıp proleterlikten, kompradorluğa yükseldiler unutmayın.


www.ufukotesi.com - 01 / 2004  

aliarifesatgil@hotmail.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.