Ölçü

 

Cem Sökmen  

Ayağa düşen kültür


Kitlenin psikolojisini çözmek ve bundan emin olmak... İnsanların hangi davranışı neye dayanarak yaptığı üzerinde biraz düşünmeye çalıştığımızda yaşanan zafiyetin boyutlarını anlamaya başlarız. Televizyondan ve popüler malzemeden uzaklaşmak insanın kendine gelmesi, kendini bulması için çok mühim bir tavır olarak gözüküyor. Popüler kültür malzemesinden uzak kalma tavrını gösteremeyenler popüler kültür malzemesinin taşıyıcılığını yapıyorlar. Bunun yaygınlaşması yüzeyselliğin hayat tarzı haline gelmesine ve daha kötüsü içinde bulunulan basitliğin fark edilememesine yol açıyor. Yüzeysellik yönlendirilmekten ayrılamaz ve biz bu zamanlarda mecburi kültür değişmesinin bizi dayanak noktası bırakmayacak şekilde kucağına ittiği bir kültür şokunu, kimlik bunalımını yaşıyoruz.

Bütün medeniyetler bir bakış açısından, bir duruştan kaynaklarını alırlar. İnsan oluşturduğu bakış açısına göre yaşadığı hayatı tanımlar ve kurgular. Bakış açısı inanca, temel değerlere, “olmazsa olmaz”lara dayanır. Vazgeçilmezini kendileri üretme mesuliyetini taşımayanlar, kişiliklerinden vazgeçmiş demektir. Ortada yaşanan canlı bir kimlik varsa, karşılaşılan yeni meseleler çözülebilir, sorular cevaplanabilir. Bu çözümler ve cevaplar yeni, fakat öze bağlı kavramları inşa ederler. Kavram inşa edecek bir canlılıkta yaşamazsak, bizim kendi kimliğimize daha bağlı olduğumuz devirlerde meydana getirilen tecrübeden uzaklaşırız. Bu tecrübenin bilgisini ve kaynağını araştırmaya gerek duymayız. Tecrübeyi, birikimi, “önce hüküm, sonra yorum” kafasıyla hiçe sayarsak, tabi ki ortaya bir şey koyamayız. Meseleler üzerinde konuşabilmek için, her şeyden önce nereden gelip nereye gittiğimizi bilmeye ihtiyacımız var. Tecrübeyi, tarihi, hafızayı, birikimi yok sayanların pervasızlığı, yüzeyselliği ve slogancılığı bize bu konularda düşünmemizin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu hissettirmeli. Asırlarca hayatımıza yön vermiş olan temel değerlerimiz ve kavramlarımız , mecburi kültür değişmesi neticesinde anlaşılmaz, anlatılmaz bir hale gelmiştir. Temel kavramların içi boşaltıldığından, değil bunlarla düşünmek, bunları yaşamak ve üretmek , bunların sahih manalarını öğrenmek dahi bir mücadele gerektiriyor.

İslam medeniyetinin temsilciliğini yapmış bir milletin nasıl bir hayat tarzına sahip olması gerektiğine dair, en keskin ve gürültü çıkaran hükümler, İslam’ı hiç bilmeyenler tarafından veriliyor. Bir insanın konuştuğu konunun cahili olması, başkasına büyük bir gaflet ve garabettir. Fakat bu insanın konuştuğu konunun cahili olduğunu geniş kitlelerin bilmemesi, gaflet ve garabet kelimelerinin izahta yetersiz kalacağı bir durumdur. İşte biz, her türlü konuda, bu durumu gayet normal sayarak yaşıyoruz. Çare, durmak, düşünmek, derinleşmektir. Çare, öze bağlı bilgileri en etkili biçimde pratiğe dökmek ve dökmenin yollarını aramaktır.

Bugünkü “arabesk toplum” hüviyeti içerisinde cemiyetin mühim bir kısmı günlüğü yaşamaktan başka bir varlık ifadesine sahip değildir. Ve bunun farkında da değildir. Zaten acı olan da bu. Bir şeyin mahiyetinin farkına varmadan kararın, değişimin ve tekamülün gelmesi mümkün değildir. Bir bakış açısına, duruşa, kimliğe sahip olduğunu iddia eden insan 24 saatinde yer bulan her türlü unsura bakış açısının süzgecinden bakabilmeli ve tavrını gösterebilmelidir. “Ben bunu yaşıyorum ama benim kimliğim buna ne der?” sorusunu sormak bir duruşumuzun olup olmadığını belli eder. Yaşadığımız hayatın üzerinde düşünmek, davranışlarımızın muhasebesini yapmak insan da zaten bulunması gereken bir özellik iken, mevcut ortamda büyük bir iş faaliyet haline geliyor. HAYATIN ÖZNESİ Mİ YOKSA NESNESİ MİYİZ, bunu belirlemek gerekiyor.

Hadiselerin ve kavramların “bize ait bir bakış açısıyla” anlaşılması ve yorumlanmasına izin vermeyen bir kültür karmaşasını yaşıyoruz. Doğrular ve ölçüler kişiden kişiye değişiyor, bunun neticesinde herkes her şeyden önce kendi çıkarlarını ve şahsi tatminini düşünüyor. Düşüncenin üretilebilmesi müşahhas bağlardan sıyrılmayı, soyutlama yapabilmeyi gerektirir. İnsan kendine güveni ve şahsiyet bütünlüğünü sağlayamazsa, hayata mücerret ölçülerle bakmayı beceremiyor. Ortak ölçüler ve ortak şuur kaybolunca geriye “cinsellik ve para” iki maddi ölçü kalıyor ve bir tanesi ile bin tanesi arasında sayıdan başka hiçbir fark olmayan bir insan tipi toplumun çoğunluğunu oluşturuyor.

Popüler kültür öyle bir hayat tarzını model olarak ortaya koyuyor ki, bu modelin bir dakika olsun düşünmeye, soyutlamaya tahammülü yok. Bu hayat tarzı bizden kendi şahsını aşan hiçbir meselesi olmadan yaşayan insanlar olmamızı istiyor.


www.ufukotesi.com - 12 / 2003  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.