Tutanak

 

Hüseyin Özbek  

Estetikli Frankeştaynlar


Okurlarımız bilirler: Laboratuvar ortamında bilim adamı yapay bir insan üretir. Fiziki görünümü korkunç olan bu yaratık başlangıçta efendisinin denetimindedir. Onun istemleri doğrultusunda davranır. Ama bir aşamadan sonra yaratıcısının kontrolünden çıkar. Efendisi ve diğerlerinin kabusuna dönüşür. Sinemanın siyah-beyaz döneminden tutun da, günümüzün son teknolojisinin kullananına kadar kim bilir kaç filmin konusu olmuştur Frankeştayn.

Şimdilik fiziksel anlamda değil düşünsel ve davranış anlamında, üstelik tekil değil, kitlesel ölçekte Frankeştayn’lar üretiliyor. Psikolojinin, nörolojik bilimlerin, sosyolojinin sentezlendiği toplum mühendisliğinin ulaştığı aşama hem şaşırtıcı hem ürkütücü.

Dünyayı hükmeden küresel sermayenin emrindeki toplum mühendisleri bugünlerde gece mesaisine kalıyorlardır mutlaka. Kolay mı? Adamlar her boydan, her soydan, her renkten tümen tümen estetikli Frankeştayn’lar üretiyorlar.

Fazla uzağa gerek yok. Hoş! Dünyada uzak yer kalmadı ya... Rekat arası selam verir gibi, sola baktığımızda yerinde yeller esen Yugoslavya, sağa baktığımızda yerle yeksan edilen Gürcistan. Yugoslavya, kasap çengelinde pay edilip, AB’nin büyük efendisi Almanya tarafından sevabına, “fakir fukaraya üleştirilir” misali; dağıtılalı çok olmadı. Gürcistan henüz kasap çemberinde. Bu sefer ki hayır sahibi ABD. Satır elinde, çengeldeki Gürcistan’ın her an hısım akraba, konu komşuya düşecek paylarının hesabını yapıyor.

Okyanus ötesi örnek Venezüella ise bir iki kez mezbahadan kasap çengelinden halkın direnmesi sonucu kurtulmayı başardı. “Ayvaz kasap, hep bir hesap” misali eli satırlı ABD bu yağlı koyunu bırakmaya hiç niyetli görünmüyor.

Tüm örneklerde sivil toplum önderi diye tanımlanan yerli devşirmeler başı çekiyor. “Dersini almış da ediyor ezber” misali efendisinin buyurduğunu bir tamam yapıyorlar. Doların, Euro’nun yeşiline vurgun devşirmeler, yazılı, görsel basının köşelerinin tutuyor, kendilerine uygun bir post; “Yürü ya kulum” diyen efendiler tarafından ayarlanıyor. Siyasi partilere, sendikalara, meslek örgütlerine, kulağı bükülen, eğitilen cebi doldurulan bu devşirmeler, sistematik bir biçimde yerleştiriliyor.

Sokak gösterileri ve yığınsal eylemler öncesi, kitlelerin aidiyet duygusu yoğun bir medyatik kampanyayla aşındırılıyor. Ulus bilinci köreltiliyor. Gelecekten umutlarını kesmeleri sağlanıyor. Ulus bilincinden, geleceği güvenden, aidiyet duygusundan arındırılmış, sürüleştirilmiş kitleler artık elde istenilen şekil verilebilecek hamur haline gelmiş demektir.

İşte efendilerin uygun gördüğü bu aşamadan sonra, siz bu sürüye parlamentoyu bastırtabilirsiniz. Ulusal sembolleri ayaklar altına aldırtabilirsiniz. Ellerine tencere, düdük vererek yollara salabilirsiniz. Küresel efendilerin düdüğü olduğunu bilemeyecek hale getirilen bu düdüklere artık her düdüğü çaldırtır, her düdüklüğü yaptırtabilirsiniz.

Gözlerimizi Kıbrıs’a çevirirsek, kulak kesilirsek, her boydan, her soydan düdüklerin ortaoyununa çıkmış gibi, soytarılıklarını seyredersiniz. Düdüklerinin çalgı çeganelerinin, şamatalarını taa Ankara’lardan, İstanbullardan duyabilirsiniz. Kıbrıs’ta estetikli Frankeştaynların sürüsüne bereket. Kendilerine “sivil toplum”cu adını veren AB ve ABD askeri “bu sefiller” bilmelidirler ki; kendi uluslarına ihaneti meslek edinmiş kişilerin ruh sefaletini giderecek estetikçiler henüz yetiştirilmedi.


www.ufukotesi.com - 12 / 2003  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.