Göğe Merdiven

 

Aybars Fırat  

Ayranı Kabarmak


"Büyüklere Hikayeler" başlıklı geçen yazımı okuyan bazı dostlar beni uyardı ve özetle dedi ki; Türkiye elden gidiyor, sen hikaye anlatıyorsun! Doğrusu haksız da sayılmazlar. Ancak Nasrettin Hoca misali ben de haklıyım. Neden mi? Anlatayım. Hikaye yazabilmek, anlatabilmek, özel bir yetenek ister. Çünkü, bir özel dönemi, durumu, kişiyi, toplumun bir yönünü bize özetleyip sunarlar. Millet, kendisine anlatılan bu hikayelerle, olup biten olayları, hayatı ve kişileri kafasında anlamaya başlar. Bu hikayeler, masallar, bir vesileyle söyleniveren atasözleri, hikmetler, kaybolmadan uygulanmaya devam eden gelenek yumakları, bizim dünyayı daha iyi algılamamıza yardımcı olur.

Bunu şöyle örnekleyebiliriz: İnsanlar birer bilgisayar gibidir. Binlerce yıllık birikimlerimizi bilgisayar programları olarak düşünelim; Bu programlar birbiriyle bağlantılı olarak çalışırlar. Bütün bu bilgiler Türk Çocuklarına yüklenmezse, eksik program yüzünden mükemmel çalışmayan bilgisayarlar gibi çalışmazlar. Örneği ileri götürüp şunu ilave edelim: Bizim bilgisayarlarımıza isteyen istediği programı rahatça yükleyebildiği halde, biz, kendi istediğimiz programları yükleyemiyoruz. "Yükleyebiliyoruz." diyen varsa beri gelsin. Ne yazık ki bu imtiyazı elimizden kaçırmış bulunuyoruz. Nadir de olsa köylerimizde, o da mükemmellikten uzak aktarma çabaları mevcut olsa da bu böyledir. Yetişkinler, bu bakımdan biraz daha şanslıdır. Onlar büyüklerinden hikayeler, masallar, hikmetler, bilmeceler, maniler, atasözleri dinleyerek büyüdüler ve herhangi bir hadise karşısında nasıl tepki göstereceklerini, devraldıkları bu binlerce yılın tecrübesiyle rahatça bilebiliyorlar. Çocuklarımız için ise durum çok daha vahimdir. Onların beyinlerine biz hakim değiliz. Olağanüstü paralar harcanarak, içte ve dıştaki binlerce piyonun kullanılmasıyla müthiş bir bombardıman altında tutuluyorlar. Bu bakımdan onlara masallar anlatılması, hikayeler yazılması, oyuncaklar yapılması, kasetler çıkarılması. büyük önem taşımaktadır. Büyüklerimizin beyinlerine hakim olunmaya çalışıldığı, çok özel yöntemlerle istenilen davranışları yapmalarının temin edildiği doğrudur. Mankurtlaştırmak günümüzde çok kolay. Öyle ki bilim adamlarınca Irak'ta Saddam'ın muhafızlarının beyinlere gönderilen dalgalarla görevleri unutturularak evlerine dağılmasının gerçekleştirildiği açıklanıyor. Yediğimiz hormonlu yiyeceklerin, kolanın, sigaranın, aynı amaçlı kullanıldığı,yurtdışına tedaviye giden büyüklerimizin vücutlarına çipler yerleştirildiği söyleniyor. Biz, bazı gerçeklere komplo deyip geçişimiz dahil, bizim bu gibi çok ciddi tehlikelere aldırış etmez hale getirilmemiz de aynı beyin kontrolünün bir sonucudur. Böyle olmasaydı, büyüklerimiz, milletimizi boğan meselelerde, köydeki Mehmed Ağanın bile sunabildiği çözümleri, bildiği halde uygulamıyor. İliklerimize kadar sızmış durumdalar. Irak'ta yapacakları misyoner faaliyetleri Afyon'da planlamaya yelteniyorlar. Eskişehir'de cirit atıyorlar. Mevlana'nın "Gel, ne olursan ol gel!" çağrısıyla beyin yıkıyorlar. Milletimizin beyni kontrol edilmese idi, bu kadar bölünür, bu kadar incir çekirdeğini doldurmayan konularda birbirimizle boğuşur durur muyduk? Biliyor musunuz: Sadece Almanya'da 2200 Türk derneği bulunuyor. Türkiye'de de durum farksız. Berlin'de 272 Türk Derneği var. Köln'de Almanlar Cemevi talebiyle gelen Aleviler için Cemevi açmamış ama ne hikmetse Alevi Mezarlığı yapmışlar. Düşmanlıklar, ayrılık tohumları buralardan körükleniyor. Türkler, sadece ayrıştırılmakla kalmıyor: Ayrıştırılan grupların hepsine birer sembol (Zülfikar kolyesi, rozeti vb.gibi), birer kimlik de veriliyor. Böylece Küresel Kraliyet, en büyük düşman olarak gördüğü Türk Milleti'ni, bizzat kendi kurduğu veya küçük hesapların peşinde koşan çeşitli devletlerin kurdukları örgütler vasıtasıyla çökertmeye çalışıyor. Bölüyor, parçalıyor, hücrelerimize kadar. Mesela, Milletin özü olduğunu söyleyen ve tekvucut olması gereken Ülkücüler, bugün üç partiye bölünmüştür ve bu yüzden milletin gücünü birleştirme gayretleri zayıf kalmaktadır. Bizi bölen örgütler, Anglo Sokson- Yahudi işbirliği içinde hızla birleşirken, Türklerde ve Türkiye'de bir birleşme emaresi gördüklerinde, Faşist, Turancı, Opportunist vb. sıfatlarla karalamaya başlıyorlar. Daha dün böyle olmadı mı? "Sağ ve sol, bu ülkeyi seven herkes birleşsin!" denildiğinde neden herkes yerinden zıpladı? Kimin nasırına basılmıştı? Hem neden sadece kendi içinde ülkücüler, ülkücülerle solcular birleşiyormuş ki? Sağdaki ve soldaki yurdunu, milletini seven, Türk Devleti'nin varlığının insanlığa, İslâm'a faydalı olduğuna inanan bütün kişi ve kuruluşlar, görüşler, dernekler niçin bir araya gelemezmiş? Bu kimin zararına olacaktır? Neden bir "Milli Kuvvetler Kurultayı" toplanamasın ki? Türkiye maddi ve manevi açıdan yabancıların kontrolü altındadır. Bu kadar büyük enerji kaynaklarına, madenlere, yetişmiş insana ve tarihi tecrübeye sahip bir millet, nasıl olur da hep bir ağızdan " Manda'dan başka yol yoktur! " denilerek uyuşturulmaya çalışılır? Onu yönetenler, ABD ve AB'nin dediklerinin dışında hiç bir şey yapılamıyacağını nasıl düşünebilirler? Bu şartlarda, yediden yetmişyediye beyinlerimizin kontrolünü yeniden kazanmamız gerekmektedir. Öncelikle çocuklarımızın beyinlerini kazanacağız: Onlara Türk Kültür Kodlarının tamamını vererek yanlış davranışlardan kaçınmalarını sağlayacağız. Onlara yanlış programlar yüklenmesini, robotlaştırılmalarını, sömürge vatandaşı veya aydını olmalarını engelleyeceğiz. Bu da bizim kendi kültür kodlarımızı, kaynaklarından öğrenmemiz ve uygulamalı olarak onlara göstermemize bağlıdır. Okuyacağız, yazacağız, eksikliğimizi göreceğiz, yeniden okuyacağız. Ta ki çocuklarımıza Dede Korkut'u, Köroğlu'nu, Kaşgarlı Mahmut'u, Manas'ı, Nasrettin Hoca'yı, Hızır'ı, Ahmet Yesevi'yi, Mevlana'yı, Yunus'u, Hacı Bekta-ı Veli'yi, Hacı Bayram-ı Veli'yi, Pir Sultan Abdal'ı, Süyün Bike'yi, İsmail Gaspıralı'yı, Aşık Veysel'i, Peyami Safa'yı, Atsız'ı, Fethi Gemuhluoğlu'nu, Galip Erdem'i ve daha binlerce Türk Büyüğü'nü, en az Polyanna, Heri Potır veya Matriks kadar öğretebilecek, beyinlerine o büyüklerin tecrübelerini nakşedebilecek bir seviyeye gelene kadar çalışacağız. Türk Kültür kodları, Türk Edebiyâtı, Türk Tarihi ve Türk Halkbilimi, Türk Sanatı, Türk Felsefesi, Türk Bilimi'nin içinde saklıdır. Kendisini keşfedecek, beyni yıkanmamış genç araştırmacıları beklemektedir. Öncelikle, çocuklarımızın kafalarına mutlaka Dede Korkut, Köroğlu, Nasrettin Hoca, Hızır imajlarını yerleştireceğiz. Oturdukları zaman onların resimlerini yapabilecek duruma getireceğiz. Buna göre kitaplar, kasetler, oyuncaklar, ev eşyaları, giysiler, içecekler, filmler, televizyon programları, gazete haberleri yapacağız. Çalışacağız. Üreteceğiz. Gün gelecek, şu anda yüklenmekte oldukları yanlış bilgilerden kurtulacaklar. Türk'e göre düşünmeye, her konuyu "Türk merkezli" irdelemeye başlayacaklar. Onlar, bilecekler ki köleliğin ve köleleştirilmenin sonu yoktur. Küresel Kraliyet'in seçkin askerleri olmanın hiç bir anlamı olamaz. Kaynakları değerlendirmenin ve refahın, çalışıp üretimden başka yolu yoktur. Bütün fabrikalarını yabancılara özelleştirme adı altında satmış, bütün limanlarını yabancıların kontrolüne vermiş bir Türkiye'nin söyleyeceği hiçbir sözü ve dinleyicisi olmayacaktır. Özgürlüğün bedeli ne ise, gereği yapılmadan dünya üzerinde yaşamamıza izin verilmeyecektir. Onlar bu şuurla yetişecek ve milletin başına geldiklerinde arkalarında milleti bulacaklardır. O zamanki millet de güvendiği kimselerin neden kendisini yarı yolda bırakıp, başkalarına kul köle olduklarının sebebini bilen, kurtuluşun yeniden bir milli mücadele vermede olduğunun farkında olan bir millet olacaktır. Canını dişine takmayanın canını alacak acımasızlıkta, gerçekte küçük ve korkak bir azınlık oldukları için, beyinleriyle dünyayı idare edebileceğini zanneden bir güruhla karşı karşıyayız. Bilinmeli ki: "Öküz, öküzün boynuzunda çamur görmezse korkmaz!" Beynimizi koruyup geliştirmez isek, düşmana kendi silahıyla mukabele edebilecek güce kavuşmazsak sonumuz ne olur bilinmez. Allah, bu millete acısın ve yardımını esirgemesin. İnşallah, üzerimizdeki yoğun beyin yıkama ve kültür eritmesi bombardımanından sağ salim çıkarız, Türk Milleti'nin en önemli kültür kodlarından biri olan "Ayranı Kabarma" kodunu daima muhafaza ederiz. Özetle, hikaye anlatma konusunda acemi olduğumu itiraf ediyorum ama bu sebeplerden dolayı, gelecek güzel günleri görene kadar hikaye anlatma gayretinde olacağım. Gayret bizden, yardım Allah'dan.

aybarsfirat@mynet.com


www.ufukotesi.com - 09 / 2003  

aybarsfirat@yahoo.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.