Geniş Açı

 

Ali Arif Esatgil  

“Düş”te Gör...


TÜRKİYE tiyatral yeteneğin şahikasında bir başbakana sahip olmanın nimetlerini doyasıya yaşıyor... Gün geliyor at sırtında -daha doğrusu atın ayaklarının altında- gün geliyor, saz elinde... Kimi zaman ceketi omuzunda şiirler mırıldanıyor... Coşuyor, köpürüyor... Yeri gelip ağladığı da oluyor. Unutup Kasımpaşalı yanını, gözlerinden yaş döküyor bir Anadolu türküsünde... Millete eşlik mi ediyor dersiniz? Her kalıba giriyor, her telden çalıyor. Musiki bilgisi bile var...

Musiki bilgisi bile var... Öyle ki, diplomasideki nota ile müziktesi notayı bir kapta yoğurup, yeni bir tür bile geliştirebiliyor. Hikmetyar’la göz göze, AB liderleriyle diz dize... Onca işin içinde fırsat bulup, enflasyonu bile düşürüyor. Nitrik asit, dinamit vs kalemleri enflasyon hesaplamasında can simidi olarak kullanıyor. Adama helal olsun, her işin hakkında geliyor... Ya da bize öyle geliyor!
Kendi hesabıma bir şey istiyorsam namerdim, ama şu esnafın, işçinin, köylünün hesabına yanıyorum. 3 Kasım seçimlerinin üzerinden 9 ay geçti. Hazret akıl veriyor, “Her TOBB üyesi bir kişi çalıştırsa, 5 milyon kişiye iş imkanı doğar...”
Sanıyor ki, bu ülkede herkes başbakan... Ha deyince mahdumunuz bir holdinge ‘distribütör’ olup, Sam Amca’nın memleketinde rahle-i tedristen geçerken hesabında paralar birikiyor...
Evet Sayın Başbakan;
Memleketin sokağa dönük yönü böyle. Millet kıt kanaat geçinip gidiyor işte. Ne orman talanına bulaşıyor, ne geçmişe matuf vergilerini sildirme gayretinde. O haline tevekkül etmiş ‘ya sabır’ demekle meşgul... Bugün değilse de yarın öz kaynaklarının yine kendisine döneceğini, dönmek zorunda olduğunu biliyor. Onun içinde soğukkanlı ve vakar içinde bekliyor...
Sabrı zorlamak...
Lakin, Sayın Başbakan; milletin sabır ve tahammül sınırlarını zorladığınız icraatlara da bir bakmak gerekir. Nasıl desem bilmem ki? Bölücü terör örgütü militanlarına karşı şefkat ve merhamet hislerinizden mi başlasam, Mehmetçik’i cepheye sürme niyetinizden mi? Amerika ile can ciğer kuzu sarması politikalarınız zaten herkesin malumu. Türkiye Cumhuriyet’nin Başbakanlık makamında otururken, Türk Milliyetçiliği’ne getirdiğiniz yorumu bilmeyen yok...
Düşmek, düşlemek...
Bir insan olarak, herkes gibi sizin de düş görme, hayal kurma gibi doğal haklarınız var. Örneğin eşkıyayı sokağa salarken, askerimizi Irak’a gönderirken, ABD ve AB ile dirsek temasınızı sıklaştırırken bir hedefiniz mutlaka vardır.
Boşa çabalar değildir, Avrupa Birliği’nin gözüne girmek için paket üstüne paket çıkarmanız.
5 bin yıllık tarihe sahip bir milleti, beş paralık Fogg’ların ya da Roth’ların peşinden sürüklemeniz elbet bir hesabın ürünüdür. Bu büyük hesaplara bizim kıt aklımızla mânâ vermemiz olacak iş değil elbet... O yorumu yapacak yüce makamlar elbette vardır... Biz diyoruz ki, dilinizin altındaki baklayı çıkarsanız da biz sıradan insanlar da olup biteni bir anlasak!
Amma, ‘hedefe adım adım giderken, fincancının katırlarını ürkütmeme gibi bir niyetiniz’ varsa, o da hakkınız tabi...
Size bu konuda yardımcı olması açısında Hikmetyar’la çektirdiğiniz fotoğrafın bir benzerine bu sayfada yer veriyoruz. Bu fotoğraftaki kişi, hedefe adım adım gidişler için biçilmiş bir kaftandır. Kimi nasıl kafa kola alacağını, hedefine vardıktan sonra nasıl hâlâ ayakta kalacağını çok iyi bilenlerden... Çarşaf çarşaf ilanlar yayınıyor: Borçları ödüyoruz.. Şu kadar kişiye, şu kadar borç ödedik... Dikkat buyurun! Daha kaç kişiye ve ne kadar borcunuz var, sorusunun cevabı meçhul... Bir yerleri batırdıysan ve diğer şirketlerinle yasal ilgisi yoksa, o paraları nereden bulup ödüyorsun, sorusunun da cevabı yok. İşin garip yanı, adamı kendi haline bırakmışlar... Temcit pilavı gibi üç beş kişiyi dillerine dolayanlar, ona gelince nedense laf etmekten imtina ediyorlar. Dilleri mi tutuluyor nedir, anlam vermek de mümkün değil...

Son olarak...
Elbette Amerikalı, AB’li dostlara sırtı dayamak, kimileri için bir tür güvence olabiliyor. Hele cebinizde ABD vatandaşlığına dair bir kağıt taşıyorsanız, mesele yok.
Ancak, her fırsatta ABD düşmanlığı yapanlar yaptıranlar, bu tür olayları neden görmezden gelirler?
Ortada danışıklı bir döğüş mü vardır? Kapalı kapılar arkasında bir takım pazarlıklar mı yapılmaktadır? Daha bir yığın soruyu gündeme getirmek ve ‘kim, kimi, neden kullanıyor?’ diye bir sorgulama mekanizması geliştirmek mümkün.
Netice olarak, düşmek, düşlemek, düş görmek hayatın bir parçasıdır.
Aynı hayat içinde kåbusları, karabasanları da barındırır... Şüpheniz olmasın, Türk Milleti karşılaştığı her kåbusu alt etmeyi bilmiş, kanı pahasına bu cumhuriyeti kurmuştur... Arada bir iki çürük elma istismarlara göz yummuş, hırsızı uğursuzu korumuş, kollamış olabilir... Oluyor da... Fakat nereye kadar?


www.ufukotesi.com - 08 / 2003  

aliarifesatgil@hotmail.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.