Düşünce Pınarı

 

Pınar Ergenekon  

Bayrağım


“BAYRAKLARI BAYRAK YAPAN ÜSTÜNDEKİ KANDIR. TOPRAK EĞER UĞRUNDA ÖLEN VARSA VATANDIR.” Mithat Cemal Kuntay Adına tören, panel, basın açıklaması ne denirse densin her ortamda fütursuz bir şekilde masalarımıza örtü yaptığımız, trafik polisi ceza yazmasın diye minibüse, taksiye ve bazen de hususi araçlara cam örtüsü yapmaktan çekinmediğimiz, bayrağım. Bayraklarını sıradan bir bez parçası gibi gören bazı ülkelerde olduğu gibi, neredeyse iç çamaşırı yapmadığımız kaldı seni, aziz bayrağım. Her Türkün uğuruna canını seve seve feda etmesi gereken canımız, kanımız, namusumuz BAYRAĞIM.

Sana reva mıdır bunlar? Hangi zihniyet, edepsizlik, ruhsuzluktur “Seni” bu şekilde istismar ettiren? Kendi kanallarının izlenme oranını arttırmak uğruna balonların üzerine basılmış, milli onur ve gururumuz, şeref timsalimiz “Seni”, sanatçı (!) denilen kendini bilmez, şımarıkça tekmelemedi mi? Şehitlerimizin kanından rengini almış mukaddes bayrağımızın tekmelenişini milyonlarca insan seyirci olarak izlemedi mi? Milli bayramlarımızda “Seni” özel olarak muhafaza edilmesi gereken yerlerinden çıkarıp gururla balkonlarına, camlarına asması gereken bizler, gereken özeni göstermeyerek; buruşmuş, rengi solmuş, hırpalanmış bir şekilde camlarımıza, balkonlarımıza asmadık mı? Promosyon olarak dağıtılan naylon bayraklarla durumu geçiştirmeye çalışmadık mı? Hatta maalesef milli duygularını unutmuş içimizdeki bazı gafiller, metrelerce ebattaki bilmem hangi futbol takımlarının bayraklarını isteri nöbetine tutulmuş bir şekilde orda burda asıp, sallarken, “Seni” milli bayramlarımızda bile dalgalandırmayı unutmadı mı? Son yıllarda özellikle ülkemizde uygulanan bizi bölmeye, parçalamaya yönelik, etnik kimliklerin öne çıkarılmaya çalışıldığı propagandalar sonucu yüzyıllardır bu topraklarda birlikte yaşayan, gerekirse vatan için birlikte savaştığımız kardeşlerimizden kimileri, “Seni”, temsil ettiğin değerleri, hayasızca rencide etmedi mi?

Bayrağım....

Milletimin onuru, canım, kanım, namusum.

Senin manevi değerini korumak ve yüceltmek her Türk vatandaşının görevi. Bu bilinç ve sevgiyi ciddi bir şekilde insanlarımızın ruhlarında geliştirmek; milli politikaları ile, kurum ve kuruluşları ile, başta Bayrak Kanunu olmak üzere sair kanunlar ile koruyup, kollamak ve üstün tutmak da devletimin asli görevidir.

Bayrağım, senin için, vatan ve milletim için, şehitlerim için, bu ülkenin evlatları için, mukaddes olan tüm değerlerimiz için; gururla, şerefle, göz yaşları ile okuduğumuz İstiklal Marşımızı bir kez daha haykırarak söylüyoruz:

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O benimdir, o benim, milletimindir ancak

Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilal
Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet, bu celal
Sana olmaz, dökülen kanlarımız sonra helal
Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal!

Vatanımın kültürel, teknolojik, ekonomik, istiklalini; vatan bütünlüğünü tehdit edenlere karşı, senin gölgende, vatan ve millet için fedakarlıklarda bulunup kanımızın son damlasına kadar savaşacağız.

Kosova’da, Varna’da, Viyana önlerinde, Arap çöllerinde, Yemen’de, Allahuekber dağlarında, Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında fedakarca canlarını, kanlarını veren şehitlerimizin kanları ile boyanmış, şerefin, büyüklüğün fermanı Bayrağım! “Seni” istismar edenlerle, sana gereken itibarı göstermeyenlerle mücadele etmek, daima gökyüzünde “Seni” dalgalandırmak, milli ruhumuzu, onurumuzu ayakta tutmak andımız olsun derken,
Arif Nihat ASYA’nın “BAYRAK” şiirini bir kez daha hatırlıyoruz.

BAYRAK

Ey, mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü !
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver !
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar
Yurda ay yıldızın ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün.
Kızıllığında ısındık,
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün
Gölgene sığındık.

Ey, şimdi süzgün, rüzgarlarda dalgalanan;
Barışın güvercini, savaşın kartalı....
Yüksek yerlerde açan çiçeğim;
Senin altında doğdum,
Senin dibinde öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim;
Yeryüzünde yer beğen:
Nereye dikilmek istersen
Söyle seni oraya dikeyim !



www.ufukotesi.com - 07 / 2003  

açık toplum hareketi adına

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.