Sözün Özü

 

Alptekin Cevherli  

İnisiyatif kullanmayanlar ezilmeye mahkûmdur!


Devletlerarası hukuk aynen bireyler arasındaki hukuk gibidir. Herkesin belli bir etki alanı, yetki sahası mevcuttur. Aynen devletlerin arka bahçesi olduğu gibi, bireylerin de arka bahçesi vardır. Sizin bir söz veya tavrınızın doğrudan netice verdiği etkileyebileceğiniz ve size çeşitli yollarla bağlı ya da bağımlı insanlar olduğu gibi, devletlerinde benzer etki alanları mevcuttur.

Eğer bunlardan kopulursa doğal yaşam alanı kaybedilmiş olur. Önce ciddi bunalım ve yalnızlık psikozu görülür. Ardından ise yapay dostlar arama yoluna gidilir. Bu yapay dostlar ise genelde tatmin yerine daha fazla tatminsizlik doğurur ve bunalımı artırır. Sigara, ya da alkol gibi... Bunlara kısaca kötü arkadaş etkisi denilir. Siz zararını bilirsiniz ama sizin vücudunuzu meydana getiren hücrelerinizin bir kısmı artık buna alışmıştır, ölümünüzü yaklaştırdığını bile bile bunlara daha da müptela olursunuz. Aynen Avrupa Birliği uyum yasaları, veya IMF taahütleri gibi değil mi? Gittikçe güçten düşersiniz, eskiden dünyaya ferman okurken, uyuz bir köpeğin havlaması bile sizi tedirgin eder hale gelir. Çünkü dostlarınızdan uzak düşmüş, yalnız kalmışsınızdır. Bütün bunların neticesi olarak da özgüveninizi yitirmişsinizdir...
Müdahale etmeniz gereken hayati meseleleriniz de dahi yalnız başına karar veremez olmuşsunuzdur. Başınız her sıkıştığında "Yak bir cigara!" anlayışı benliğinizi sarmıştır. Medet için başvurdunuz kapının tokmağına her dokunuşunuzda içinize biraz daha kanser mikrobu aldığınız bilirsiniz, bilirsiniz ya bir defa alışmışsınız, sinir hücrelerinizi nikotine bağımlı hale getirmişsinizdir. Net bir tavır koyacak olsanız, IMF ne der, Dünya Bankası krediyi keser mi? AB, ABD darılır da ambargo uygular mı, diye kara kara düşünmekten, geceleri uykularınız kaçar da, yorgunluktan uyuduğunuzda da korkulu terör kâbuslarıyla "kan" ter içinde uyanırsınız. Uyanırsınız da yataktan fırlayıp, toparlanmak yerine başınızdan yukarı yorganı çekip öbür yana dönersiniz. Çünkü damarlarınız da dolaşıp da oksijen ile karbondioksit takası yapan kanınız yani ekonominiz böyle bir mücadeleyi çoktan unutmuştur. Muhtaç olduğunuz kudret olan sağlam "kanınız" çoktan işgal edilmiştir bile... Kanaatleriniz dejenere olmuş, fayda diye zararlıya baş vurulmaya başlanmış, zaman icabı diye her türlü eza, cefa ve zulmete boyun eğer hale gelmişsinizdir. "Adam sendecilik" almış başını yürümüştür. Arada bir iyliğinizi düşünen eski dostlarınızdan kulağınıza bir iki kelime geldiğinde ise beylik bir iki laf hemen hazırdır zaten, "atın ölümü arpadan olsun!" diye. Oysa ne ölmeye gerek vardır, ne de yük taşıyan at olmaya... Siz kâinatın sahibi insan olarak yaratılmışsınızdır... Ama ne fayda, "kanınız" bozulmuştur bir kez!!!

İPEK DEMİRYOLU PROJESİ
Geçtiğimiz haftalarda Galatasaray Üniversitesi ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün ortaklaşa tertip ettiği "Uluslarası Kafakasya Konferansı"nda tanıştığım İran Stratejik çalışmalar Merkezi Başkanı S. Resul Musavi ile konuşurken (Görüşmemizi Türkçe yaptığımızı belirtmek isterim, kendisi Güney Azerbaycan'dan) "İpek Demiryolu Projesi ile ilgili gelişmeleri sordum. Verdiği cevap ilgi çekiciydi: "İran'dan itibaren doğuya doğru hat tamamiyle kurulu. En son Türkmenistan ile arada kısa bir bölümde kopukluk vardı. O da yapılan ikili antlaşmaların ardından yapılan hızlı inşaa faaliyetiyle giderildi" dedi. Yani Tahran'dan yola çıkan tren yaklaşık bir hafta on gün sonra Pekin'e varabiliyor. Tabii bu teoride... "Peki bu projenin Türkiye ayağı ne alemde?" diye sorduğumda verdiği cevap yürekler acısıydı "Sınırın Türkiye tarafında kısa bir kopukluk var, onu Türk Demiryollarının tamamlaması gerekiyor tabii..." Elbette bu hiç de Türkiye'ye yakışır durum değil. Bu konuda TCDD'den bir açıklama bekliyoruz.
Elbette İpek Demiryolu Projesi ile ilgili buraya kadar anlattığım bölüm işin teorik tarafı. Eğer bu proje hayata geçerse çok çok ucuza İstanbul'dan Pekin'e kadar tüm Asya'yı boydan boya aşan bir nakliye ağına kavuşulmuş olunacak. Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye arasındaki ticari ve kültürel ilişkiler havayolu gibi pahalı ve riskli bir ulaşım hattı yerine demiryolu ile ucuz ve güvenli olması münasebetiyle çok daha fazla insana hitap edecek hale gelecek. Ekonomi canlanacak, Türk Dünyası birbirini daha iyi tanıyacak. Bunun için ilgili ülkelerin aralarında gümrüklerle ilgili antlaşmaya varmaları ve AB'dekine benzer şekilde vizesiz ulaşım konusunda görüş birliğinde olmaları yeterli.
Ancak pratikte söz konusu demiryolu hattının yer yer eski teknolojilerle kullanılmasından dolayı oluşacak zaman kayıpları gibi ciddi bir sorun var. Öncelikle hatlarda belli bir standartizasyon sağlanması ve yenilenmesi gerekiyor. Bu konuda Musavi, İranlı eski bir büyükelçiden beklenmeyen "Söz konusu hat eğer özelleştirilir ve büyük batılı şirketler bu işe katılırsa bahsettiğiniz dev proje bir-iki yıl içinde hayata geçer ve gerçekten de Avrasya'nın çok ciddi bir ihtiyacı giderilmiş olur. Aksi takdirde onlarca yıl sürer de tatmin edici bir neticeye ulaşılamaz" sözlerini söyleyiverdi. Tabii ki bu laflar yüreğime bir ok gibi saplandı. Ama ne yazık ki doğruydu... Şöyle doğruydu: Kanımıza işlemiş olan "Aman kimse gücenmesin, bunu kendisine karşı bir hareket olarak algılamasın, konjonktür gereği stratejik ortağımız olan ülkeler bizi baltalamasın, korkusu yaşanırken gerçekten de hayata geçirilmesi zor gibi gözüküyor...
Öyle ise Türkiye'nin inisiyatifi eline alıp ilk girişimi yapması gerekli. Başımızdan yukarı yorganı çekip, ört ki ölem teslimiyetçiliğinden kurtulup şahsiyetimizi ortaya koyup "Şahsiyetimizle yaşayalım!"




www.ufukotesi.com - 07 / 2003  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.