Büyük klasiğimiz Dede Korkut Hikayelerinin başarılı bir tercümesi, geçtiğimiz aylarda Yugoslavya'da neşredilmiş; hem tercümedeki ustalık, hem de taşıdığı edebî değer bakımından ödüle layık görülmüştür (Türk Edebiyatı Dergisi, Şubat 1983). Bir kaç yıl evvel ülkemizde de bu hikayelerin İranlı büyük Türk şairi Sehend tarafından şiirleştirilmiş bir bölüğü basılmıştı (Sehend, Sazımın Sözü, Ankara 1980, 302 s.). Belirtelim ki, bu destan denemesi edebiyat dünyamızda gereken alakayı görmedi. Yugoslavların gösterdiği hassasiyeti bizim göstermeyişimiz üzüntü vericidir. Bu olayı vesile bilerek ebediyete göçeli dört (şimdi yirmi dört) yıl olan Sehend'in ve eserinin üzerinde bir parça durmak istiyorum.
1923'te veya 1926'da Güney Azerbaycan'da Meraga şehrinde doğan Sehend, İkinci Dünya Harbi sırasında Pişaveri hareketine katılmış, Tahran hükümetinin denetimi ele geçirmesinden sonra önce hapse atılmış ve sonra sürgüne gönderilmiştir. Daha sonraları iplik fabrikaları kurup işletmiştir. Güney Azerbaycan’ın Şehriyar ile birlikte en büyük şairlerinden birisi olan Sehend'in 10 Nisan 1979'da İran Devrimi gerçekleşirken nice güzel eserler verebilecek bir çağda ölmesi büyük bir kayıp olmuştur.
ESERLERİ ÜZERİNE
Çok yakın dostu ve hapishane arkadaşlarından Mehmed Ali Ferzane'nin verdiği bilgilere göre, Sehend “Hatıra”, “Aras” gibi güzel şiirlerinde vatanı ve halkı hakkında arzuladığı hoş ve hür günleri şiirleştirmiştir. Gene Ferzane, Sehend'in SAZIMIN SÖZÜ adlı eserinin birinci cildinin 1962-63'te basıldığını bildiriyor. 1964'de eserinin ikinci cildini yayımlayan Bulud Karaçorlu bu sıralarda Sazımın Sözü'nün üçüncü cildini de bitirerek Dede Korkut Destanlarının bütününü nazma çekmiş olmaktadır.
Dursun Yıldırım'ca 1980 yılında Ankara'da Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan Sazımın Sözü kitabı 1. ve 2. ciltleri ihtiva ediyor. Sayın Yıldırım, 2002’de eskiden yayımladığı kısımla birlikte 3. ve 4. ciltleri de Arap harfli metniyle birlikte ve “Güney Azerbaycan edebî yazı dili metinleri” tasarısı çerçevesinde Türk Dil Kurumu yayınları arasında yeniden neşretmiştir. Çok önemli bir iş olduğu açık olan bu neşirlerde bazı yanlışlıklar da göze çarpmaktadır. Meselâ, "Hak merd iğitleri koruyar, sahlar/ Vurgun'suz bu gözel mana doğrulmaz:/ "Elinle kurduğun bârlı bağçalar/ Tufanlar kopsa da saralıp solmaz." (Qardaş Andı, II, 772) şeklindeki dörtlüğün Latin harfli metninde üçüncü mısra "Vurgun, söz gözel mana doğrulmaz:" biçiminde anlamsız bir hale girmiştir. Oysa Sehend, burada ünlü Azerbaycanlı şair Samed Vurgun’a gönderme yapmaktadır. Toplam olarak dört cilt halini alan bu son neşirde, eserin adı biraz değişerek Dedem Qorqud'un Dilinden Sazımın Sözü, I-II ve Dedem Qorqud’un Dilinden Qardaş Andı, I-II olmuştur.
Sehend'in 1966 ila 1978 yılları arasında yazdığı diğer şiirler Şallak, Birinci Armağan, Hürmetli Üstad Büyük Şehriyar'a (Türkiyede şairden ilk söz eden kısa bir yazı ile bu şiir A. Yavuz Akpınar tarafından 1974'de Ocak Dergisi'nin 9. sayısında neşredildi), Ahir Söz Can Estain Beye, İkinci Armağan, Kale Eşiği, Kardaş Aliağa Kürçaylı'ya Mektup, Üçüncü Armağan, Sabır Taşı, Nişane, Hasret, Avcı Ceylan, Ferhad, Elde Kayırma Çiçekler, Men Tebriz'den Gelmişem, Ziyaretname, İmama Selam'dır.
Sehend, türlü vesilelerle muhtelif şairlerden, bilhassa Kuzey Azerbaycan şairlerinden aldığı ve yazdığı manzum mektupları toplayarak Dede Korkut Destanlarından Beşinci Cilt namıyla basıma hazırlamıştır. Yine bazı şiirlerini topladığı ve Ferhad adını verdiği basılmayan ve yine bu toplamaya girmeyen tam ve yarım şiirlerinin olduğu biliniyor. Prof. Yıldırım’ın hiç sözünü etmediği bu şiirlerin de derlenerek toplu olarak yayımlanması şairin külliyatının meydana çıkması bakımından gereklidir.
D. Yıldırım'ın yayımladığı Sazımın Sözü ve Qardaş Andı, Dede Korkut Hikayelerinin manzum hale sokuluşudur. Yıldırım her bir cildin başında yer alan “sözbaşı”nda bütün Türkler arasında ortak bir alfabe ve ortak bir yazı dilinin geliştirilmesinin önemini, mesuliyetini ve aciliyetini vurgulamıştır. Yine her bir ciltte Sehend'in hayatına ve eserine de kısaca değinilmiştir. Oysa 1980’deki ilk neşirde şairin hayatı, eserleri, onun Azerbaycan şiirindeki yeri, önemi ve sanatkarlığı hakkında daha geniş malumat veren bir önsöz vardı. O bölüm Dr. Cevat Heyet'in şairin hayatına dair verdiği bilgiyi ve Mehmed Ali Ferzane'nin birinci cilt hakkında İran'daki baskı için kaleme aldığı yazıyı aynen ihtiva ediyordu. Sehend'i destan çalışmalarında başarılı kılan unsurlar, İran'ın ve Azerbaycan'ın içinde bulunduğu kötü vaziyet, Türkçe yazmanın yasak oluşu ve vatanın düşmanlarca sömürülmesi ile Azerbaycan Türkleri arasında çok canlı bir şekilde yaşayan sözlü halk edebiyatı ve aşıklık geleneği üzerinde durulmuştu.
Sazımın Sözü
Sehend, Dede Korkut Hikayelerini, hikaye metinlerine çok bağlı kalarak nazma çekmiştir. Asıl dikkati çeken eserde önemli bir yer kaplayan ve hikaye metinleriyle doğrudan ilgisi olmayan "başlanış" ve "kurtarış" (bitiriş) bölümlerinin yer almış olmasıdır. Azerbaycan'daki masal anlatma geleneğine uygun olan bu ilavelerde biz şairin duygularını, düşüncelerini, ümit ve ümitsizliklerini, derin felsefi düşünüşlerini buluyoruz. Bu ekler eserin değerini büyük ölçüde artırmış ve onu özgün kılmıştır. Bunlar esasında çok uzun ve etraflı bir tahlile muhtaçtır.
Buradan aldığım bazı mısralar şairin yüreğini ele veriyor: "Dünyada en büyük kuvvet ışıktır" (s. 36). "Büyük esâtirin, efsanelerin yüreği büyüleyen zümzümesi (ezgisi) var" (s. 37). Efsaneler üzerinde şair çok uzun boylu durmuştur. Ona göre, insanlık eski zamanlardan bugüne kadar kuduzlara, zulme karşı durmayan savaşını efsaneler biçiminde sürdürmüştür. Belki de Sehend, Dede Korkut Hikayelerini bu yüzden nazma çekmiştir (s. 259). Efsaneler atalardan bize kadar çatan derin manalı eserlerdir. Efsane (...) ideal dünyanın tebessümüdür (s. 40).
Hakikatin kendisi tamamen olgulardır. Hakikat müşahhastır, eni vardır, boyu vardır. "Hakkın, hakikatin bahçesi her vaht/ İnsanlar gül açır, insanlar solur/ En büyük hakikat insandır ancak/ İnsansız hakikat olsa, kör olur. /.../ Hele de sergerden kuş kimidir o" (s. 38).
İçinde bulunduğu devir şairi ümitsizliğe de sevk eder. "Bir çakal da hürmür, kurt da ulamir/ Baykuşlar da başın çekip kınına/ Ölüm kanat gerip yerin üzüne/ Her şey şüphelenir var olduğuna" (s. 153). Fakat şair sonra bu duygudan yakasını sıyırır: "Ancak her gecenin dalı gündüzdür" der. "Her derdin devasın ahtarmak gerek/ Ne çıkar yıkılıp zarıldamaktan/ Yol gitmezse çatmaz maksada insan" diyerek "Seherini ahtaran geceden korkmaz" (s. 155) sonucuna varır. (Bu alıntılardaki sayfa numaraları Sazımın Sözü’nün 1980’deki ilk neşrine göre yapılmıştır.)
Bekiloğlu Emren destanında 292 mısra tutan başlangıçta şair felsefenin konusu olan varlığın kendisi, varlığın bilgisinin elde edilişi ve insanın kainattaki yeri hakkındaki düşüncelerini şiirine aksettir.
Bu yazıyı noktalamadan önce, Dede Korkut Hikayelerini nazma çekenlerin, bu meyanda Basri Gocul, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ile Sehend'in eserlerinin mukayeseli bir incelemeye tabi tutulmasının ilgi çekici ve gerekli olduğunu ifade etmek isterim.
İKİNCİ ARMAĞAN'DAN
Bulud Karaçorlu SEHEND
Men demirem "üstün nejaddanam men",
Demirem ellerim, ellerden başdı.
Menim mesleğimde, menim yolumda
Milletler hamısı dostdu, kardaşdı.
Çapmak istemirem men hiç milletin
Ne dilin, ne yerin, ne de emeğin
Tahkir etmeyirem, hedelemirem
Geçmişin, indinin , ya geleceğin.
Men ayırmayıram, ayrı salmıram
Kardaşı kardaşdan, arvadı erden
Ananı baladan, eti tırnakdan
Üreği ürekden, kanadı perden
Bozmak istemirem men birlikleri
İnsanlık birliği idealımdır
Kardaşlık, yoldaşlık, ebedî barış
Dünyada en büyük arzularımdır.
Ancak bir sözüm var, men de insanam
Dilim var, halkım var, yurdum-yuvam var.
Yerden çıkmamışam göbelek kimi,
Adamam, hakkım var, elim-obam var.
Kul yaranmamışam , yarananda men
Heç kese olmaram ne kul, ne esir
Kurtuluş asrıdır, insana bu asr
Esir olanlar da buhovun kesir (keser).
|