Gezi

 

Banu Erkmen  

Gaziantep


-Bugünün metropol olmaya aday kenti, yakın geçmişin gazi unvanını hak edecek kadar kahramanca savaşmış toprağına düşman ayağı bastırmamış başı dik gururlu şehri Antep’e yolumuz düştü. Her şehrin bir ismi vardır ve bu isim ya bir hikayeye yada eski unutulmuş dillerdeki bir anlama dayanır. Ama çok az kent başarılarından ötürü unvan sahibi olmayı hak eder. Gazi Antep’i “Gazi” yapan hikayesi ise dünya durdukça bu topraklar ile anılacaktır. Kurtuluş savaşının en büyük efsanelerinden biri burada yaşanmış. düşmana boyun eğmemek için en güçlü dirençlerden biri burada gösterilmiştir. Pek çok isimsiz şehidimiz olduğu gibi bunlardan bir tanesi olan Şahin Bey, mücadelenin ve esarete isyanın simgesi olmuştur.

600 yıl üstüne düşman gölgesi düşmemiş kenti bir sabah Fransızlar işgal eder. Dahası yüzyıllarca Antepli’lerin komşu bilip ekmeklerini sularını paylaştığı Ermeniler de Fransızlarla bir olmuşlardır. Halkın elinde ne ekmek kalır ne su nede savaşacak bir silah vardır. Umutsuzluk ve çaresizlik şehrin sokaklarında kol gezerken asıl ismi Mehmet Sait olan Şahin Bey adlı bir kahramanın hikayeleri kulaktan kulağa dolaşmaya başlar. Daha kaybetmediğini anlayan Antepliler son güçleri ile köylerde kasabalardaki son insanları ile bağımsızlıkları ve özgürlükleri için savaşmak için hiç değilse bu uğurda ölmek için düşmanın üstüne saldırırlar. Şahin Bey’in düşman süngüleri ile şehit edilmesi halkı daha da kenetler birbirine ve 10 ay süren destansı savunma zaferle sonuçlanana kadar devam eder.

Şahin’i sorarsan otuz yaşında/Süngüyle delindi köprü başında./Çeteler toplanmış ağlar başında./ Uyan şahin uyan gör neler oldu. /Sevgili Antepe'a Fransız doldu

Bugün ise 40 ülkeye 120 den fazla ürününü gönderen Antep, dev bir sanayi kenti olma özlemiyle çalışmalarını devam ettiriyor.
Kent içinde kalesi, eski taş evleri, baharatçı çarşıları, bedestenleri ile büyük binaların aralarına insan elinden sakladığı cazibelerinin yanı sıra dünyaca ünlü Zeugma antik şehri , halfeti, yesemek ve mozaiklerini yani tarihinin tablolarını sergilediği müzesi ile ışıl ışıl bir kent. Ve birazda baraj suları altında kalan tarihi için hüzünlü ağlayan bir şehir…

Zeugma ve Halfeti Antep varolduğundan beri şehrin zenginliğinin ve güzelliğinin gururunu yaşarken şimdi Fırat’ın suları altında son uykusuna gömülmüş. İpekyolu’nun Mezopotamya’da ki en önemli durağı olmuş, efsaneler yaratmış, yaşatmış , Fırat’ın yanı başında suya hakim, toprağa hakim, insana zenginliğini, bereketini sunarken yine onun gazabına uğrayarak gözlerden kaybolup gitmiş. Paleolitik çağlardan beri insanoğlunu ağırlayan bölge de Asurlular ticareti başlatmış arkasından tahtı Perslere, Büyük İskender’e ve 7 yy’a kadarda Romalılara bırakmış. Bugüne yadigar olan eserlerin çoğu şimdi arkeoloji müzesinde, Romalılar dünyaca ünlü mozaikleri ile bezemiş bu cömert kenti. Anadolu’da en erken Müslümanlığı kabul eden ve yeni bir çıkış ve yayılım noktası olan Antep’te bunun simgesi olan Ömeriye camisi aynı zamanda 639 yılında Hz Ömer’in burayı ve Hatay’ı fethetmesinin simgesi olarak gururla ayaktadır hala. Ardından sırası ile Selçuklular, Memluklular ve Yavuz Sultan Selim ile birlikte Osmanlılar hakimiyetinde yaşamıştır. Kurtuluş savaşı ile birlikte İngiliz ve Fransız işgallerine direnmiş ve başarısı neticesinde Gazi Antep unvanını almanın onuruna sahip olmuş.

Şehitler Caddesi üzerindeki İhsan bey Camisinin bahçesinde Antep savunmasında şehit olanların bir bölümü yatmakta.”Esenbek” olarak eski kayıtlarda adı geçen caminin su ihtiyacını temin etmek için, yer altından kanallar vasıtası ile caminin altına su getirilmiş. Avlu kapısından 25 merdivenle inilen caminin yeraltında büyük bir kasteli mevcut olup, ibadet, abdest alma yerleri yer almakta. Esenbek Camisi gibi Boyacı camide çok enteresan hoşlukları içinde barındırır. Caminin mimberi alttan kızaklı olup, duvarda özel olarak yapılan bölmesine girip çıkabilir. Ayrıca cami içindeki muhteşem zarafetteki ince ahşap işçiliği gözleri kamaştırmakta, hele ki minarenin üzerindeki taş işçiliği nefesleri kesmekte. 1357 tarihli Boyacı camiden daha eski olarak 1210 tarihli Ömeriye Camisi Gaziantep’in en eski camisidir. Tam olarak ne zaman yapıldığı, kimin tarafından yapıldığı bilinmemekte olup, 1210 yılında tamir geçirdiği kayıtlardan kesin olarak bilinmekte. Bir diğer adı ”Ömeryn” yani “İki Ömer “ dir. Burada da minare şerefesinin korkulukları oyma taş işçiliğinin en güzel örneğidir. Halen minare bedeninde Antep savunmasından kalan mermi ve şarapnel izleri mevcuttur.
Gaziantep camilerinin ortak özelliği hemen hepsinde kesme taş kullanılmasıdır. Plan ve süslemeleri farklı olan bu camilerden Şeyh Fetullah camisi ve Külliyesi’nin ayrı bir yeri vardır. Hz. Ebubekir soyundan gelen Şeyh Fetullah adına inşa edilen bu caminin eşi ve benzeri bir daha yapılmamıştır. Şeyh Fetullah Camii ve Külliyesi Gaziantep’in Kepenek Mahallesindedir. Vakfiyelerine göre külliye, cami, zaviye, hamam ve medreseden meydana gelmektedir. Bugün medresesi bulunmayan külliyenin diğer bir elemanı olan ve halen faal durumda bulunan 'kastel'ini de bu komplekse dahil edebiliriz. İlk devir Osmanlı cami plan anlayışını başarılı, fakat değişik bir terkiple bir araya getiren cami, bilhassa tonozuyla Türk-İslam mimarisinde ayrı bir yere sahiptir Caminin içinde Şeyh Fetullah tarafından yazılan, el yazması bir Kuran-ı Kerim bulunmaktadır. Ahmet Çelebi Camii ise Ulucanlar Mahallesindedir. Caminin kurucusu peygamber soyundan Hacı Osmanoğlu Şeyh Ramazan Efendidir. Medrese, cami ve kastelden oluşan bir külliyedir. Kitabesinden 1672 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Ahşap işçiliği dikkat çekicidir.
Ayrıca; Yuşa Peygamber İsrailoğullarından olup, Hz. Musa'nın yeğenidir. İsrailoğullarını göçebelikten kurtarmış ve Arzı Kenan'a yerleştirmiştir. Boyacı mahallesinde Pir Sefa denilen mevkideki bir binanın iki odası içinde iki türbe bulunmaktadır. Bunlardan birisi Yuşa peygambere, diğeri ise Pir Sefa hazretlerine aittir. Pir Sefanın türbesi yerden beş basamak aşağıdadır. Rivayete göre; Pir Sefa, Hz. Yuşa'nın türbedarı olup ölünce buraya gömülmüştür. Pir Sefa Medinelidir ve ensardandır. Gaziantep'in Müslümanlar tarafından fethinde Hz. Ali kumandasında buraya gelmiş Karaçomak'la yan yana savaşırken, gövdesi ikiye bölünerek şehit olmuştur. Bunun üzerine Hz. Ömer Yuşa'nın yanına defnettirerek "Kendini Peygamberi Zişan ile komşu ettim." demiştir.
Şehir merkezinde, gerek ihtişamı, gerekse heybetiyle ve de içinde saklı tuttuğu sırları ile Gaziantep Kalesi gidince görülesi yerlerin en başındadır. Yapım tarihi belli olmayan kalenin 6. yy’da Bizanslılar tarafından onarıldığı bilinir. 1481’de Mısır Sultanı Kayıtbay ve 1557’de Kanuni Sultan Süleyman döneminde yeniden onarılan kaleye yeni burçlar eklenmiştir. İçine cami ve köşkler yapılmıştır. Surların uzunluğu 1200 metre olan daire planlı kalenin 36 burcu vardır. Kale içinde Mehmet Gazali’nin türbesi, bir cami ve hamam yer alır. Yer altında dehlizler ve ırmağa inen yollar olduğu sanılmaktadır. 1921 yıllarında Fransızlara karşı Gaziantep savunmasında Kale’nin büyük rolü olmuştur.

Bugün anakentin oldukça dışında kalan ören yerleri daha çok doğa ile kaderleri arasında kalmakta. Önce Nizip ilçesinden Zeugmaya varılır baraj gölü kenarında belli belirsiz birkaç duvar kalıntısı bir zamanların Zeugma’sını yani köprünün iki yakasındaki iki zengin kentin hikayesini anlatmaya yetmez. Zeugma köprü anlamına gelmektedir. Antep in ünlü fıstıklarının bulunduğu bahçelerden geçerek kıyıya vardığınızda maalesef bundan fazlası karşılamaz sizi. Bugün onu dünyaca büyük bir üne kavuşturan mozaikler şehir merkezindeki küçük arkeoloji müzesinde sergilenmektedir.


Antep’in dışında vahşi doğasının içinde Halfeti yine sular altında kalmış bir eski kent. Tekne ile yarı sulara gömülmüş minareler ve evler karşılıyor sizi. Akşam saatlerinde, gün batımı vakti tekne ile zamanda yapılan bir yolculuk. Sessiz, dingin, huzurlu ama birazda hüzünlü…. Vadinin etrafı tarih öncesi mağaralarla dolu, yerleşim tarihi ise M.Ö 9. yy lara kadar uzanmaktadır. Havari Yohannes incili burada çoğaltmış fakat kopyalar daha sonra Beyrut’a kaçırılmıştır.

Bu ören yerleri akla ilk gelen, ünlü olanlar. Oysa bunların yanı sıra Antep’e bağlı pek çok kazı ve sit alanı bulunmakta başlıcaları; Oylum Höyük ve Tilhabeş Höyük, Tilmen Höyük, Cıncıklı ören yeri, Yarımtepe Höyük, Horum Höyük, Kafir Dağı, Şehitkamil Dülük batı nekropolü, Gaziantep Kalesi, Dülük antik kenti, Dülük Mithras Mağarası, Oğuzeli Tılbaşar Höyük, Dibecik Köyü, Karkamış Ayyıldız Köyü, Şarağa Höyük ve Çiftlik Köyü

Antep’in kalesi müzeleri kadar evleri de ünlü ve kendine özgüdür. Genelde yazları serin kışları ılık bir derece yakalanmasını sağlayan taş evlerdir, eski Antep evleri. Günümüzde yavaş yavaş restore edilmeye başlandı ve çoğu koruma altına alındı. Evdeki bütün kapılar ortada eyvan yada hayat denilen sofaya açılır. Taş kilerleri, soğuk hava deposudur. Mutfakları geniş ve tandır ocaklı olup bu konakların kendilerine has birerde hamamları bulunmaktadır.

Nede olsa güneydoğu Anadolu bölgesindeyiz. Çeşit ve lezzet açısından bir kebap cennetindeyiz. Alinazik ve Simit kebabı buraya has ünlü kebapları, dövme çorbası, maş çorbası, yuvalama , şiveydiz, borani, kabaklama , pirim aşı ise yine Antep usulü sulu yemekleri.
Her şey bir yana sabahları sadece saat 10’a kadar satılan antepin fıstığına bulanmış katmeri dillere destan. Fıstık’ın kentinde tatlı çeşitleri olan havuç ve kesme baklavasını yemeyi ihmal etmemek gerek ve tabii fıstık ezmesini

Antep, Gaziantep sen sundun, bizi besledin, bereketini paylaştın, üstünde şehirler kurmamıza, medeniyetler yükseltmemize izin verdin. Şimdi biz seni suların altına sessizliğe ve yalnızlığa gömmüşüz , kimsesiz bırakmışız. Dev sanayi sitelerimiz yüksek apartmanlarımız çarpık gecekondularımız yüzyıllarca çekiç seslerinin geldiği ata yadigarı sanatımız bakır atölyelerini sedef atölyelerini ezip geçmiş, şekillendirmemiz için sunduğun taşından yaptığımız geniş ferah serin evleri birer birer yıkmış. Belli ki bir küskünlüğün var. Şimdi ne kadar çabalasak bile affedilebilir miyiz bilmiyorum.





www.ufukotesi.com - 07 / 2003  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.