Ayni ile vakîdir ki; Dillerden düşmeyen Kopenhag kriterlerini biz 3 Ekim 1839 da Tanzimat Fermanı’nın okunması ile imzalamıştık. Gülhane hattının okunmasında, ferman Müslümanlarla Hıristiyanları eşit seviyeye getireceği için dönemin Hariciye Nazırı Fuad Paşa, âdet olduğu üzere ferman okunmasından sonra yapılacak dua için hoca çağırmamış, bir hocanın dua okumasının hoş olmayacağını, okunmamasını sıkı sıkı tembihlemişti. |
Bundan habersiz olan Şeyhülislam, fermanın okunmasından sonra, papazların, hahamların arkasında duran bir hocaya; “Gel! Dua et” dedi. Hoca yabancı elçilerin, hahamların, papazların gözünün içine baka baka, “Yarabbi, sen Muhammed ümmetinin düşmanlarını kahret!” mealinde duasını okudu ve ortalık bir anda buz kesti. Merasimden sonra da paşazadelerden biri namaz kılan hocaya,”Ne kılıyorsun Hoca Efendi? Ferman okundu görmedin mi? Artık gayrimüslimlerle beraber olacağız” deyiverince sadaret kaymakamı paşazadeye ”Senin ağzını yırtarım” buyurdu.....
6. 7. derken arkadan daha kaç tane geleceğini bilmediğimiz AB uyum yasalarını ise 18 Şubat 1856 Islahat Hatt-ı Hümayunu ile yürürlüğe koymuştuk. Hıristiyanların çok lehinde olan ıslahatlarla dolu bu pakette askerlik mecburi idi ve Müslümanlarla beraber azınlıklarda askere alınacaktı. Ferman okundu, atlas kesesine konurken İzmit piskoposu “Allaha dua edelim de şu ferman bir daha o keseden çıkmasın” dedi...
Atalarımız teşbihte hata olmazmış derler ya; o atlas kese açıldı, ferman çıktı. Keşke olay kese ve ferman boyutunda kalsaydı. Ama 59. hükümet Pandora oldu, kendi kutusunu açtı. İlk önce yasaları çiğneyenlerle işe başladı. Servetini gayri meşru şekilde artıranları, mali milat uygulamasını durdurarak ihya etti. Arkadan vergi barışı adı altında ne kadar kravatsız (naylon faturacı, sahte belgeciler) varsa affetti. Sıra vasfını kaybetmiş orman arazilerinin satışına geldi ki; bu alenen ne kadar gecekonducu, ormanları talan etmiş hain, sit alanları mahvetmiş mafyaya af demek oluyordu. Arkadan sit alanların satışı ve İmar Affı Yasa tasarısı geldi. TBMM’ne bu yasa gönderilirken ağaların affı olan Kambiyo Affı’nın da hazırlıkları başladı. Sonuç olarak her türlü gayri meşruluğu ferman üstüne fermanla affeden iradeye, AB ve ABD “İllegaliteye af varsa PKK-KADEK’e de af olmalıdır” buyurdu. AB fotoğrafına baş nazırın girmesi uğruna, gayri meşru yaşayanların oy potansiyellerini afları ile garantiye almanın tadına varan AKP “Hayhay, hatta af yetmez, teröristlerin geleceğide garantide olmalıdır” dedi. Self determinasyon hakkını doğuracak olan ikiz yasaları TBMM’den geçirdi. Patronlar asla ve kat’a muhalif olmamalı konusunu; işverenden yana İş Kanunu düzenleyip geçirerek, işçiye ise 0 (sıfır) zam teklifi vererek halletti. Yalnız burada, ATO başkanı Sinan Aygün’ü tenzih ederim. Kapadokya’nın 2/3 nün yabancılar tarafından satın alınması ile başlayan tartışma AKP’nin gözünü açtı. “Bu işte para, AB’ye ve ABD’nin sermayedarlarına hoş görünme var“ dedi; Köy yasasının 87. maddesinin yürürlükten kaldırarak, yabancı cemiyet ve şirketlerin Türk topraklarından köy hatta köyler almasının önünü açmaya başladı. Tarımı, hayvancılığı bitmiş, sağlık ve eğitim hizmetleri gitmeyen köylü toprağını satar mı? Satar! 60 dönüm arazi İzmir Torbalı’da satıldı bile. Süryani kilisesi Mardin’de köyler düzenlemeye, dönecek olan dindaşlarına hizmet hazırlıklarına ise çoktan başladı. Bütün bunlar olurken Powel, Gül ile yurtdışında barışmış, yüzgörümlüğü olarak bizden 9 maddelik bir anlaşma koparmış. Anlaşmanın içeriğini ne bizler, ne sizler, ne de mebuslarımız biliyor. Ama jet gibi geçen bir yasa ile Türkiye’nin limanları, hava alanları, yolları ABD’nin emrine verildi. Bizi bırakın; bu yasalara kabul diyen mebusların da hiçbir şeyden haberi olmadıklarını; yasalar geçtikten sonra Sivil Toplum Örgütlerinden öğrendiklerini de maalesef gördük.
Sırf Hıristiyanlar askere alınacak diye kızgınlıkla dua eden İzmit piskoposu (Taşı, toprağı bol olsun, altından kalkıp gelemesin), bugünleri görseydi “Ne var canım? Gerekirse biz bile 15 ay değil 4 yıl askerlik yaparız” derdi.
Hayatta hiçbir şeye özenmeyen bense, bugünlerde o sadaret kaymakamına özeniyorum. Bugüne kadar yazamadıklarım dahil gördüklerim bir sinema şeridi gibi gözümün önünden geçerken ansızın bir hayal beliriyor; o hayale sadaret kaymakamının üslubu ile avaz avaz hitap ediyorum.
|