Entellektüel kesimden bazılarının dediğine göre : “ Türkiye önemli bir dönemeçte. Ya reformları gerçekleştirip Avrupa Birliği yolunda önemli adımlar atacak veya sıradan bir üçüncü dünya ülkesi olarak kalacak. Başka seçeneği yok. “ Vay anam vaaay... Nasıl reklam ama... Bahçelerde kereviz, gel bize bazı bazı... Bu kadar yanlış, mecraından saptırılmış, önyargılı ve taraflı bir düşünce olamaz. Ne demek üçüncü dünya ülkesi olmak, bunun kıstasları ne? Dünyanın üç büyük ekonomisi ABD, Almanya ve Japonya dır. Peki AB içinde bulunmayan Japonya bir üçüncü dünya ülkesi mi? Yine AB içerisinde bulunmayan ABD üçüncü dünya ülkesi mi? Ya AB içerisinde bulunmadığı halde gelişmiş diğer ülkeler? Avrupa Birliği içerisinde bulunmak gelişmişliğin, güçlü ekonominin ve güçlü devletin olmazsa olmaz şartı mı? Türkiye’nin gelişmesi ve kalkınması için AB dışında hiç başka alternatifi yok mu? Bu konularda yeterli beyin jimnastiği ve think-tank araştırmaları yaptık mı? |
Diğer taraftan, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir dengeler sistematiği olduğunu görmezden gelen bazılarını, ulus devlet niteliği oldukça rahatsız ediyor. İki de bir ulus devletin olmayan yanlışlarından ve yapılması gerekenlerden bahsedip duruyorlar. İşte tam bu noktada, AB’nin uyum paketlerinde bulunmasını istediği “olmazsa olmaz koşullar”, ulus devlet kimliğini tehlikeye sokuyor mu sokmuyor mu? Ulus devlet kimliğini muhafaza ederek AB ne girmenin bir yolu var mı yok mu? Yaşlı AB ne gireceğiz ve bir parmak bal misali bazı ekonomik menfaatler sağlayacağız diye ulus devlet kimliğimizden feragat etmemiz, önümüzdeki elli yılda genç Türkiye den ve 300 milyonluk Türk dünyasından ne götürür, ne getirir, bunun muhasebesini yaptık mı? Küçük mü kalacağız yoksa büyük mü, baş mı olacağız yoksa kuyruk mu, bunun kararını verdik mi?
Makyavelist, sosyal Darvinci ve çifte standartlı olduğu tarihi olaylarla defaatle görülmüş batıya ne kadar güvenebiliriz? Bu gün batı konvansiyonel savaşlar yerine psikolojik, sosyolojik, ekonomik ve diplomatik savaşları tercih ediyor da biz farkında mı değiliz? Görmüyor muyuz, yoksa gördüklerimiz halüsünasyon mu?
Sakın ola bütün bunlardan batı ve AB karşıtı olduğumuz anlaşılmasın. Amacımız önümüzdeki elli yılı nazara alarak realiteyi doğru olarak ortaya koyabilmektir. Bu günün ve yarının Türkiye’sinin ve Türk dünyasının muhtemel her türlü gizli ve açık tehlikeden uzak kalmasıdır. Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Sayın Hilmi Özkök Paşa da 26 Mayıstaki basın toplantısında “TSK nın AB ne karşı olmadığını, aksine istekli olduğunu, ancak bir takım çekinceleri bulunduğunu, Türkiye’nin ulusal bütünlüğünü ve üniter yapısını koruyarak AB ne girmesi gerektiğini, bunların konuşulması ve izah edilmesi gerektiğini” belirtmiştir ki, yukarıda ki görüşlerimiz bu ifadeye paraleldir.
Sayın Güler Kömürcü nün 27 Mayıs 2003 tarihli Akşam gazetesindeki köşesinde görüşlerini aktardığı uluslar arası yönetim danışmanı Tony Buzan’a göre : “ Çağdaş eğitim insan beyninin sadece sol yarısını geliştiriyor ve tek boyutlu düşünen insanlar yetiştiriyor. Tek boyutlu insanların liderleri de tek boyutlu oluyor.
Beynin sol yarısı sıralama, numaralama, kelimelerle ifade etme, şekillendirme, mantıki düşünme sistemi oluşturma ve listeleme işlemini yapıyor. Oysa beynin sağ yarısında ritim, üç boyutlu düşünce sistemi, hayal gücü, resimlendirme, renklendirme ve global düşünce biçimi yer alıyor. Beyninin sadece sol yarısını kullanmaya alışmış olan kişi yenilik ve orijinallik yapamamakta, her şeyi başkalarından beklemekte, başkalarına ve topluma kızmaktadır.”
Ulus olarak beynimizin sağ yarısını da kullanacağımız günler dileğiyle...
|