‘’Bu millet kimleri affetmeyecek? Her zaman yüzde yüz güvenoyu verdiği orduyu mu affetmeyecek? Her zaman saygı duyduğu, orduya verdiği değerin aynısını kendisinde verdiği Cumhurbaşkanımızı mı affetmeyecek? 30 milyon küsur oy almış gerek meclisin içinde gerekse meclisin dışında kalmış muhalefet partilerini ve onların liderlerini mi affetmeyecek? Önce devletimin bekasıdır diyen yüksek bürokratları mı affetmeyecek?’’
Ama siz her zaman yaptığınızı yapıp, aleyhte olan durumları lehinize çevirmek için devletin saygın kurum ve kuruluşları ile milletin arasına nifak sokmaktan çekinmediniz. Amerikalıların her fırsatta kendilerine verdikleri bir öğütleri vardır. ‘’Kendini hiçbir şey için üzme!’’ Bunun da açılımı ve uygulaması şöyle oluyor. Her ne olursa olsun, en berbat halde iken bile, kuyruğunu dik tutmak, içinde bulunan kötü durumu konu malzemesi yaparak, kendi lehine çevirerek fırsattan taraftar ve müşteri kazanmak. Bir örnekleme yapmak gerekirse, derim ki; kimler geldi, kimler geçti hapishane kapılarından. Lâkin hiç biri meydanları bindirme kalabalıklarla doldurup, hapishaneye gidişi mitinge çevirip, davul zurna eşliğinde konvoylarla gitmedi. Hatta ve hatta hapishane kapısında davul, zurna konseri verdirerek gerdeğe girer gibi mahpus damına girmedi. Günlerce basında bu olaydan bahsettirerek, bindirme kalabalığı ve onların yandaşlarını bir anda kendine taraftar yapmadı. ‘O şimdi hapiste’ bandajları hazırlatıp, çıkışını bekleyenlerin arabalarına taktırtıp unutulmayı sağlamadı. Sanırım bir olayda bu kadar izahat yeter; siz okuyucular baş nazırın bütün olaylarını film şeridi gibi şimdi geri sararak zaten hatırlamışsınızdır.
Şimdi gelelim konunun özüne, türban meselesine.
Hani beyefendi halledecektiniz türban meselesini? Sizden başka kimse halledemezdi. Meydanlarda bangır bangır vaad ettiniz mi? Ettiniz! Peki mesele böyle tepeden inme, emrivâkilerle,’’ ben yaptım oldu’’ larla mı hallediliyor? Sizde biliyorsunuz meselenin böyle çözülmeyeceğini. Ama sizin hocanız N. Erbakan. O da bu ülkede başbakanlık yaptı. O nasıl çözümlemediyse sizde aynını yapıyorsunuz. Stepne olarak bir kenarda tutulan hassas bir konu her kula lâzımdır. Sizin stepneniz de türban. Ne zaman ki 22 Nisan 2003 tarihine kadar yaptığınız gibi acemilikler, beceriksizlikler, hatalar birikecek; hem iç hem dış siyasette kredibilitenizi kaybedeceksiniz, o zaman işte 23 Nisan resepsiyonunda yaptığınızı yapacaksınız. Yani gündemi zaplayacak, kamuoyunun dikkatini başka bir yere çekeceksiniz. Ama yanıldığınız bir nokta var. Her şeyi de siz bilecek değilsiniz ya! Bunu da ben söyleyeyim. Artık bu halkın başta türbanlı aileler olmak üzere gözü açıldı, bu kasaba politikacısı numaralarını yemiyorlar. En başta ispatı da türbanlı kızlarımızdan bizlere gelen elmekler. ‘Yeter artık! Siyasiler bizim türbanımızla uğraşmasınlar. Ne zaman siyasi beceriksizlikleri ayyuka çıksa, hemen bizim türban kartımızı oynuyorlar.Biz artık kullanılmak istemiyoruz.’’ Diyorlar. Hala ki ordu ile halkın arasına nifak sokmaya kalkmakla en büyük tepkiyi aldınız. Unutmayınız Türk Milleti demek Ordu Millet demektir. Her ailenin bir asker yakını veya askerde oğlu, damadı veya gidecek olanları, hiç yoksa askerliğini gururla yapmış evinin erkeği vardır.
‘’Üzerinden şu kadar zaman geçti sen neden bunu yazdın ?’’ derseniz.
Bende affetmeyeceğim! Baş nazırı da, olayları bu hale getiren arkadaşlarını da.
|