Adamların kurmay birikimlerinin askeri kültürlerinin yanında muvazzaf subayların,paşaların lafı mı olur? Askeri literatüre kazandırdıklarının yanında artık Prusyalı stratejist Clausewitz’in,Çinli Sun-Tzu’nunes esamisimi mi okunur? Sun-Tzu’nun 2500 yıl önce yazdığı SAVAŞ SANATI’nın, Clausewitz’in SAVAŞ ÜZERİNESİ’nin papucunu dama atmak bizim yazar bozar takımına nasip oldu...Patronları ne kadar övünse yeridir. Dolarlar, Euorelar helal olsun allamelere. Böyle allameleri keşfetmek,köşelere tünetmek az şey mi? Elde kalem, dilde kuşdili kelam, al Allah delini, zapteyle kulunu, hesabı cihana kafa tutan, patrona secde eden nevzuhur yazar taifesi bunlar...
Dünya askeri literatürüne katkıları az buz değil. Bizim allamelerin incileri yakında ABD’nin harp akademisi Ves Point’te, önemli akademilerde kurmay adaylarına ders olarak okutulursa hiç şaşmayın.
İngiliz kikiriklerinin, ABD’nin kavun kafalılarının Irak konusunda planlar yapmalarına, kafa yapmalarına, kurmay hesaplarına hiç gerek yok. Bizim yazar bozar takımının, nevzuhur allamelerin bütün köşe yazılırını, yorumlarını ezberlerine alsınlar,iş tamamdır. Haftasına varmaz Irak feth olunmazsa ben de ne olayım.
Türkçe’de “çarıklı erkan-ı harp” diye bir söz vardır. Anlam hacmi oldukça geniş bu sözle düzenli eğitim görmemiş Türk insanının zorlu tecrübelerle bütün bir ömür kazandığı deneysel birikimleri, zihinsel kıvraklığı anlatır.
Nasreddin Hoca’nın, Kel Oğlan’ın, Yunus’un sihirli terkibi Türk’ün kimyasını oluşturur. Türk’ün sivil kimliği Kel Oğlan’sa, Hoca Nasreddin’se, Yunus’sa, askeri kimliği de Mehmetçik’tir. İşte çarıklı erkan-ı harp sözü ile kastedilen de, karmaşık, çetrefil konuları o eşsiz sağduyusuyla, sezgisiyle algılayıp, arifçe çözümler buluveren Anadolu Türküdür.
Derin bilinç altında yaşatılan, muhafaza edilen tarihsel kimliğin günlük davranışa dönüşümü ile ortaya çıkan ariflik, çarıklı erkanlık, yazar bozar tayfasının asla algılayamayacağı, anlayamayacağı bir şeydir. Çarpık eğitim ve içinde bulundukları kültürel iklimle, halk çoğunluğu ile bu çağdaş Efruzlar arasındaki fay kırıkları her geçen gün daha da artmaktadır.
Geleneksel seyirlik oyunlarımızın başında gelen ortaoyunu, kavuklu, pişekar, ikili baş oyuncunun yanında bir sürü karakterlerle toplumumuzun demografik yansımasıydı adeta. Bizim matbuatımız da, medyaya dönüşeli, Abdülrezzak kolu, Cevahir kolu, Zuhuri kolu gibi bir şey oldu.
Holding medyasının renkli sayfaları ve ekranlarında Kavuklu, Pişekar başta olmak üzere, Kavuklu arkasının, Matizin, Zennenin, Çelebinin, Kayartonun, Hırbonun vs... tekmili birden ortaoyunu kolunun resmi geçidini seyrediyoruz. Hem de Arbazarıyla, Çengisiyle.
Kavuklu Kel Hasan, Kavuklu Hamdi, Pişekar, Küçük İsmail, Dümbüllü halkımıza geleneksel seyirlik oyunlarını sunarken Türk mizahının, Türk yaratısının ürünü, tamamen yerli bir tiyatro türünün büyük oyuncularıydı.
Milenyum allameleri ise, Kavuklu arkası ile olamayacak ölçüde yabancı senaryoların cüce oyuncularıdırlar. Ne yazık.
|