Aykırı Bakış

 

Dr. Yusuf Gedikli  

Allahın müdahalesi veya basiretin bağlanması


Nihayet korkulan ve beklenen oldu. Hiç bir hak hukuka dayanmadan ABD ve İngilterenin 20 mart perşembe günü Irağa açtığı savaş, Müslümanlarla alay edercesine, ironik bir şekilde ezan vaktinde başladı. 2003 yılında, bütün dünyanın gözü önünde, Yahudi kışkırtması ve petrolün iştah kabartması neticesinde gözleri dönen ABD ve İngiltere, nam-ı diğer Anglo-Saksonlar, şekli bir meşruiyete bile gerek görmediler. Kuzgunun leşe üşüşmesi gibi Irak topraklarına taarruza geçtiler. Kendilerinden eminlerdi. Onları hiç bir güç durduramazdı.

Ancak herkesin bir pilanı olduğu gibi Allahü Tealanın da bir pilanı vardı. Yüce Allah, kendilerinden son derece emin olan iki zalimin basiretini bağlamıştı.
Herkes harekatın bir kaç aylık uzun bir bombardımandan sonra başlayacağını beklerken, kendilerine aşırı güvenen zalimler, taktik bir hata yaptı ve savaşa kara harekatıyla başladılar. “3-4 gün sonra Bağdattayız” diye sürekli açıklamalarda bulundular. Ancak bir müddet sonra oldukları yere çakılıp kaldılar. Şimdi “acele etmiyoruz” diyorlar. Her gün konuşan başkan Bush artık ortalıkta görünmüyor. Çömezi başbakan Blair zayıfladı, tek kelimeyle çöktü. İttifak kuvvetleri her gün uçak, helikopter, tank kaybediyor. Bunların çoğu da kendiliğinden oluyor. Hepsi bir yana, bütün batılıların yumuşak karnı olan can kayıpları gittikçe artıyor. Tabii kamu oyunda ve dünyadaki tepkiler de gitgide artıyor ve artacak. Kısacası onları gelecekte iyi ve güzel günler beklemiyor.
ABD ordusundaki bir Müslüman asker, kendi ordusunun kampını basıyor. Katardaki başkomutanlıkta bombalar patlıyor. Kuveytteki ABD askerlerinin üzerine kamyon sürülüyor. Afganistanda ABD’ye yönelik saldırılar artıyor. İngiliz askerleri çatışmayı reddediyor. Çünkü savaşmaları için ortada haklı bir sebep yok.
Kuzey cephesinin açılamaması pahalıya mal oldu. Cephede başarılı olamayınca Kürtler de maşalık görevlerini tam yapamıyor. Yakında artan sıcaklar, onları daha da zorlayacak.

Demokratik! ABD ve İngiltere

Dünyanın en hürriyetçi ve demokratik rejimleri olduğunu söyleyen iki zalim, sadece dezinformasyon yapmakla kalmıyor, basını manipüle ediyor, aynı zamanda sansürlüyor. Hani hatırlarsınız; Falkland savaşı sırasında çok tarafsız! olan bir Be Be Ce radyo ve televizyonu vardı. Güya tarafsız yayın yaptığı için Demir Leydi lakaplı başbakan Thatcher’in gazabını üstüne çekmişti. İşte o Be Be Ce, Kerkükten yaptığı bir yayında yalan haber verdi. Türkmenlerin Türk askeri istemediğine dair haberler, mülakatlar yayınladı. 24 martta ölü ve esir askerleri göstermedi. Demek ki tarafsız! olması için iki şey lazımdı. Evvela galip olmak, sonra Hıristiyan olmak. Anglo Saksonlar hem galip değildi, hem de Iraklılar Müslümandı. O zaman tarafsız! olmaya da lüzum yoktu!
Bir kaç yıl önceydi. Be Be Ce’nin Türkçe servisinin kapanması gündemdeydi. Bay Hadi Uluengin Be Be Ce’nin tarafsızlığını ileri sürerek “Be Be Ce’mi istiyorum” diye bir kampanya başlatmıştı. Bay Uluengin batının bu çifte sıtandardı karşısında şimdi ne düşünüyor acaba?
Amerikan medyası da hükümetinin arzusuna uyarak istiklalini ve tarafsızlığını askıya aldı! O da ölü ve esir ittifak askerlerini “şimdilik” göstermeme kararı aldı. Daha doğrusu almak zorunda bırakıldı. Bakalım hakikatlerin açıklanmasına ne zaman cesaret edilebilecek?
ABD hükümeti bununla da kalmadı. Medya tekelini kıran ve bütün hesaplarını bozan el Cezireye karşı tedbir almakta gecikmedi. El Cezirenin muhabirlerini New York borsasından çıkardı, basın kartların geri aldı, internet sitesini çökertti.
Bir zamanlar gönüllü, lakin aşırı bağımlılığı sebebiyle Bulgaristana Sovyetlerin 16. cumhuriyeti derlerdi. İngiltere de büyümüş yavrusu ABD’nin 51. eyaleti gibi. ABD ne yaparsa o da onu yapıyor. Ama irtifa kaybediyor.

Kargaları güldürecek suçlamalar

Bu esnada kargaları güldürecek suçlamalar da oldu. Rumsfeld, esirlerin televizyonda gösterilmesini milletler arası anlaşmalara aykırı! buldu. ABD Necefteki intihar saldırısını da terör! olarak niteledi. Şimdi düşünelim: Başkan Bush ve başbakan Blair askerlerine “Irağa saldırın” diyecek, Iraklılar da hiç bir şey yapmayacak, “iyi ki geldiniz” diyecek. Tam da Şirazlı Sadinin Gülistanda anlattığı “köpekleri salmışlar, taşları bağlamışlar” kıssasında olduğu gibi.
Sivil hedeflere, arabalara füzelerle, uçaklarla saldırmak terör olmuyor da, canını hiçe sayarak düşmana saldırmak terör oluyor!

Türkiyenin tavrı

Dikkati çeken bir şey de her devletin Türkiyenin Kuzey Irağa girmesine karşı çıkması oldu. Bu da bütün dünyada Türk fobisinin hâlâ devam ettiğini gösteriyor.
Fakat gerek genelkurmay başkanının, gerek başbakanın açıklamaları, hiçbir tevil ve yoruma ihtiyaç bırakmayacak kadar netti. Kuzey Irağa giriş için sayılan gerekçelerden en mühimi şuydu: Türkmenlere karşı vuku bulacak bir eylem ve Kerküğün Kürtlerin eline geçmesi. Bu takdirde Türkiye hiç kimseyi dinlemeden Kerküğe kadar gitmeye kararlıdır.

Netice

Iraklılar canla başla kendi vatanlarını savunuyor. Karşılarındaki askerler ise haksız bir savaşın failleri olduklarının farkında. Ol sebepten istekle savaşamıyor. Anglo Saksonlar bu savaşı kazansalar da, gerçekte kaybedecekler; ya da bu ancak bir Pirus zaferi olacak. Divan edebiyatımızdan bir mısrayı biraz değiştirerek söylersek, “Mağlup sayılır bu yolda galip.”
Bu da belki ABD’nin inişinin başlangıç noktasını teşkil edecek. Zira artık dolar eski devirlerin “altın para” fonksiyonunu kaybetmeye başladı ve ABD’nin dış ticaret açığını kolay kolay kapatması mümkün değil.
Savaş Arapların imajının da düzelmesine katkıda bulunacak ve bilhassa Irağın pirestiji artacak.
Biz bütün dünyaya barış diliyoruz. (2 nisan 2003).

AZERBAYCANLI YAZAR ANARA ÖDÜL VERİLDİ

İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Kültür İşleri Dairesi Başkanlığının düzenlediği “Türk dünyasının yıldızları” serisinin mart ayı programının davetlisi Azerbaycanlı yazar, tiyatrocu, sinemacı Anar Rızayevdi.
14 mart 1938’de doğan Anar Rızayev, halen Azerbaycan Yazıcılar Birliğinin Başkanı ve Milli Meclis milletvekilliği görevini bir arada yürütmektedir.
Anar hakkındaki ilk faaliyet 15 mart günü TZT’de düzenlenen “Anarla yüz yüze” isimli yarım saatlik tanıtma filmiyle başladı. Program Anar hakkında açık oturumla devam etti. Açık oturumu Azerbaycanlı Prof. Tevfik İsmayilov yönetti. Açık oturumda Şenol Demiröz, Cengiz Bektaş, İldeniz Kurtulan, Dr. Yusuf Gedikli, İrfan Çiftçi, Feridun Andaç, ressam İbrahim Balaban, Prof. İbrahim Yıldırım, Prof. Osman Fikri Sertkaya, meşhur yönetmen Halit Refiğ, Anarın oğlu Tural Rızayev konuştu.
Açık oturumdan sonra Anara İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Türk Dünyası Kültür ve Sanat Onur Ödülü, Kültür İşleri Daire Başkanı Şenol Demiröz tarafından takdim edildi.
Ödülünü aldıktan sonra bir konuşma yapan Anar, “Türkiye ve Azerbaycan halklarının aynı milletin iki hissesi olduğunu ve bu mükâfatın Nobel mükafatından daha değerli olduğunu” bildiren özlü bir konuşma yaptı.
Açık oturumdan sonra Azerbaycan sinemasının ilk fantastik filmi olan Anarın Alaka (1990) isimli eserinden uyarlanan Alaka filmi gösterildi.
Açık oturum ve filim seçkin bir dinleyici ve seyirci kitlesi tarafından takip edildi.
Açılıştan sonra hafta boyunca Anarın senaryosunu yazdığı veya bizzat yönettiği filimler gösterildi.


www.ufukotesi.com - 04 / 2003  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.