Devlet yönetiminde 4 ana görev var; eğitim, sağlık, güvenlik ve devletin temeli olarak nitelenen adalet. Peki bütçeden ayrılan binde 75’lik bir kaynakla 70 milyonluk bir ülkede adaletin tesisi mümkün mü? Mümkün diyenler beri gelsin, 70 milyon vatandaş da onları alınlarından öpsün.
|
Tabiatıyla lafla peynir gemisi yürümediği gibi slogan ve yaldızlı laflarla da devlet ve millet de yönetilmez, yönetilemez. Ne demiş atalar: “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” 70 milyonluk ülkenin son bir yıldaki GSMH tutarı 150 milyar dolar. Oysa bizden sadece 4 kat fazla nüfusa sahip ABD’nin son bir yıldaki GSMH tutarı 10 trilyon 140 milyar dolar. Aradaki korkunç farkı görüyorsunuz değil mi, sevgili okuyucularım? Gerçi biz henüz 79 yıllık bir devletiz, ABD 200 yıllık bir devlet. Devletlerin kişiliği ise aşağı yukarı 100 yılda oturuyor. Haksızlık olmaması için bu marjı da dikkate almak gerek.
Gerek ulusal gerekse uluslar arası toplum, kişi ve kurumlara sadece üretimine göre değer biçer. Ürettiğiniz kadar yükselir, ürettiğiniz kadar söz sahibi olursunuz. Ya üretemezseniz, ihtiyaçlarınızı kendi üretiminizi karşılayamazsanız, ne yaparsınız? Tabi ki kapı kapı dolaşır borç istersiniz. Size borç veren kişi ve kurumlar da bin dereden su getirir, sizin üzerinizde söz sahibi olmaya başlarlar. Tarımınıza karışırlar, hangi ürünü ekip hangisini ekmeyeceğinizi dikte ederler. Bankacılık sisteminizi alt üst eder, köklü sanayi kuruluşlarınızı ve şirketlerinizi ucuz fiyata kapatırlar. Ve saire ve saire... Anlayacağınız kapitülasyonların bir başka versiyonu başlar. Dolaştığınız kapılardan aldığınız borçlar birikir.119 milyar dolar dış, bir o kadar da iç borca ulaşır. Bu borçlar zaman zaman döndürülemez duruma da gelir. Sanki bir “ekonomik Sevr” ile karşı karşıya kalırsınız.
29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu günkü sınırları Lozan’da çizilmiştir. Lozan’da İngiliz temsilcisi Lord Curzon’un İsmet İnönü’ye söylediği bir söz vardır. Der ki: “Şimdi ne istersek vermiyorsunuz, biz de bu isteklerimizi cebimize koyuyoruz. Gün gelecek paraya ihtiyacınız olacak, o zaman bu cebimizdekileri teker teker çıkarıp önünüze koyacağız.” O gün bu gün müdür sevgili dostlar, ne dersiniz? Adam sanki müneccim.
Üç tarafı denizlerle çevrili, yer üstü ve yer altı kaynakları bakımından alabildiğine zengin, 70 milyonluk bir ülkede 150 milyar dolar GSMH, buna karşılık 200 milyar doların üzerinde iç ve dış borç. Türkiye 2.2 trilyon dolarlık maden rezervine sahip. En zengin potansiyel 356.16 milyar dolarla bor, 300 milyar dolarla kireç taşı, 250 milyar dolarla mermer. Dünya toryum rezervinin % 65’i Türkiye topraklarında bulunuyor. Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim; hata kimde? Atta mı, süvarisinde mi, yoksa her ikisinde mi?
Sanırım atımızla süvarimizle millet olarak silkinip kendimize gelmek, ekonomik özgürlüğümüzü kazanmak zorundayız. Çare yok, kendi yaramıza yine kendimiz merhem olacağız. Üretecek, daha çok üretecek, üretimin ve ihracatın önündeki engelleri kaldıracak; diğer yandan da kamusal ve özel alanda israfı önleyeceğiz. Popülist değil, realist politikalar takip edeceğiz. Neticede kazanacağımız ekonomik özgürlüğümüz, iç ve dış siyasette de başımızı dik hale getirecektir.
Bu ekonomik mücadelede bir 18 Mart, 30 Ağustos ve 9 Eylül ruhuna ihtiyacımız olacaktır.
|