| 
       Birinci Dünya Savaşına Alman safında sürüklenirken,iktidardaki İttihatçı önderlerin amacı Trablusgarp ve Balkan yenilgilerinin utancını ve toprak kaybını    
telafi etmekti. Türk Dostu geçinen Alman emperyalizminin amacı ise Şark Sorununu 
çözmek, Osmanlı-Türk coğrafyasını sömürgeleştirerek, Berlin’den  Hindistan’a   kadar çok geniş bir tarım ve petrol coğrafyasını hayat alanına (Lebensraum) dahil etmekti. Berlin-İstanbul-Hicaz-Bağdat demiryolu hattı da  bu amacın kadife kaplanmış yüzüydü. 
           Almanların çok sevdikleri dostlarını parçalama, yutma gibi garip bir huyları var. Germenik Kabileler, Töton Şövalyeleri döneminden başlayarak, Bismark  Purusyası, Kayzer Wilhelm‘in Alman İmparatorluğu’ndan  Hitler’in 3.Reich’inden günümüze bütün Alman devletlerinin “KIZILELMA”sı, değişmez milli hedefi DRANG NACH OSTEN (DOĞUYA YAYILMA) oldu. 
           Dost ve müttefikimiz ( ! )  Almanların bizlerle ilk temasları pek te dostane olmamış: İkinci Haçlı  seferlerine kalkışan Kutsal Roma Cermen İmparatoru 
3.Konrad’ı ve ordusunu  Selçuklu Türkleri Anadolu yaylasında perişan etmiş.3 Haçlı seferlerinin düzenleyicilerinden  Kırmızı Sakal  l.Freidrich (Barbarossa) 
amcası Konrad’ın  öcünü almak isterken Tarsus çayında boğulmuş, ordusu dağılmış. Osmanlının  tarih sahnesine çıkmasıyla da savaş alanı Avrupa ve Alman toprakları olmuştur. 
           Osmanlının gerileme ve çöküş süreciyle, Almanların   milli  birliğini sağlaması,büyümesi,yayılmacı aşamaya geçmesi  ters orantılı   bir gelişme göstermiştir. 
           Yirminci yüzyıl başlarında gelişen Türk-Alman dostluğu (!) ise, bize  Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasına mal oldu. Cephede omuz omuza çarpıştığımız, sırf Avrupa cephesindeki Alman orduları  müttefikler karşısında rahatlasın diye, diğer cephelerde kanını sebil ettiğimiz  Mehmetlere rağmen, kapitülasyonları lağvetmemize hasım taraf olan İngiliz,Fransız ve  İtalyanlardan çok,dost ve müttefikimiz (!) Almanya’nın kızması, köpürmesi,biz saf Türklerin anlayamayacağı   bir şey olsa gerektir… 
           O kadar ki, İstanbul’daki Alman büyükelçisi Von Wangenheim, Avrupalı büyük devlet temsilcilerinin, karşılıklı savaş halinde olmalarına rağmen toplanıp, kapitülasyonların Türklerce tek yanlı ortadan kaldırılmasına ortak tepkilerini örgütler: Bunun üzerine batılı büyük devletler cephelerde karşılıklı savaştıkları halde 
Osmanlı hükümetine “ULUSLARARASI DÜZENLEMELERİN TEK YANLI   DEĞİŞTİRİLEMİYECEĞİ”  notasını verirler. 
       Dost ve müttefik Alman İmparatorluğunun İstanbul sefiri Von Wangenheim Osmanlı nazırlarını sefaret kapılarında  saatlerce   bekletir, sonra kabul lütfunda bulunduğunda da ayakta bekleterek aşağılardı. Malumdur ki, devlet yetkililerine yapılan muamele aslında temsilcisi olduğu devlete yapılmış sayılır. 
      Geçen yüzyılın başından günümüze, Alman diplomasisinin ve diplomasi aktörlerinin yeteneklerinden ve geleneklerinden pek bir şey kaybetmedikleri anlaşılıyor. 
       Yine Atatürk dönemini hariç  tutarsak, bürokrasimizin ve hariciyemizin de Osmanlı’nın  çöküş dönemi nazırlarının zilletine benzer bir acz içinde olduklarını seyretmek çok hazin…Büyük Atatürk bu zilletin ve aczin yerine, onurlu, Türk’e özgü dik duruşun mimarı oldu. Ulusal kimliğin, ulusal bağımsızlığın  somutlaştığı, başımızın dik, alnımızın açık olduğu bu dönem ne kadar da   kısa sürdü. 
         Şimdi ne yazık ki, Dr. Necip Hablemitoğlu’nun “ALMAN VAKIFLARI VE BERGAMA DOSYASI” adlı, Alman  devletinin sivil maskeli suikastinin suçüstü tutanağı incelemesine karşı kudurganlığı,küstahlığı,tam anlamıyla iş üzerinde yakalanmanın paniği değil midir? 
         Dr. Necip Hablemitoğlu  yazdıklarıyla, yaptıklarıyla adeta tek kişilik bir orduydu. Tek başına dost maskeli sırtlanın maskesini düşürmüş, Hans’ın çirkin yüzünü tüm Türk milletine   gösterivermiştir. Yine  Almanya’daki şer yuvalarında  planlanan  “Türkiye’nin etnik ve dinsel, mezhepsel parselasyonu projelerinin” yerli ve yabancı piyonlarını ortaya çıkarıvermiştir. Sivil toplumculuk adına orta oyununa çıkan sol,sağ, din maskeli   sefilleri, doların, markın, euronun yeşiline tapan yeşilsever mandacıların soysuzluğunu da alemin gözü önüne serivermiştir. 
         Hablemitoğlu maratonu yüz metre temposuyla koştu. Kemal’in öğretmeni, Kemal’in askeriydi. Türk milletinin, Türk Dünyasının sevdalısıydı. Şehadetiyle de bize en son dersini verdi. Kemal’in öğrencileri, Kemal’in askerleri,Türk milleti, Kocatepe Camisi’nden son yolculuğuna birlikte uğurladılar. Tabuta sarılı al bayrağın hüznü  Türk milletinin  acısını terennüm ediyordu adeta. Türklük bilinciyle,bilimsel kimliğin,halkına ve geçmişine  karşı sorumluluk hissinin bu kadar uyumlu  bir biçimde kişiliğinde birleştiren aziz şehit: Kutsal vatan toprağıyla birlikte,sevgili milletinin kalbine gömüldün. 
         
 
      |