Aynada Görünen

 

Hüseyin Aynalı  

Kefe yere değerse


Parlamenter demokrasi ile yönetilen ülkelerde iktidar; yasama, yürütme ve yargı denen üç erk tarafından kullanılır. Bu üç erk arasında “eşitlik ve denge” prensibi benimsenmiştir. Ancak teorideki bu eşitlik ve denge, uygulamada zaman zaman erklerden biri lehine, diğerleri aleyhine bozulabilmektedir.

1961 ve 1982 Anayasaları yumuşak kuvvetler ayrılığı, eşitlik ve denge prensibine dayanan Parlamenter Hükümet sistemini, kabul etmişlerdir. Bu sistemde yürütme, yasamadan ayrı ve bağımsız çalışma alanına sahip yetkili bir organdır.
Ancak 1982 Anayasasında yürütme organının yasama ve yargı karşısında güçlenmekte olduğu, üç erk arasındaki dengenin yürütme lehine bozulduğu görülmektedir. Parlamenter rejimin bu yeni şekline “Neo Parlamenter Sistem” adı verilir.
Bu yeni sistem, bir yerde ihtiyaçlardan doğmuştur. Özellikle günümüzde teknolojinin hızlı ilerleyişinin ortaya çıkardığı sorunları günü gününe izlemek, etkili, seri çözümler bulmak için çok seri kararlar alabilecek organlara ihtiyaç hasıl olmuştur. Bu organın yüzlerce milletvekilinden oluşan ve ağır bir mekanizma ile çalışan, teknik ve ekonomik bilgiden yoksun parlamento yerine, yürütme organı olması doğal karşılanabilir. Ancak kantarın topuzu kaçarsa korkarım kefe de yere değer.
İcranın meclis ve hatta yargı karşısındaki üstünlüğü, özellikle düzenleme yetkisi bakımından elde ettiği üstünlükler artık tartışılmaz bir durum arz etmektedir. Yürütmenin düzenleme alanındaki yetkisi, kanun tasarısı hazırlaması, meclis çalışmalarına katılması ve yetki kanunu aracılığı ile Kanun Hükmünde Kararname çıkarması şeklinde görülür.
Uygulamada çoğu zaman kantarın topuzu kaçmakta, yürütme organı meclisten aldığı yetki kanununa dayanarak çıkardığı kanun hükmünde kararnameler ile hem yasama organının hem de yargı organının alanına alabildiğine müdahale edebilmektedir. KHK’ler yasa gibi uygulanmakta, yargı organları bu KHK’leri uygulayarak kişi ve kuruluşları cezalandırabilmekte, mahkum edebilmektedir.
1982 Anayasası bir taraftan 91. maddesi ile yürütme organına TBMM’nin yetkilendirmesi şartı ile KHK çıkarma yetkisi verirken, diğer taraftan 121. Ve 122. Maddelerinde olağanüstü hal, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hali gibi durumlarda yetki kanununa ihtiyaç olmadan KHK çıkarma yetkisi vermiştir.
Anayasanın 91. maddesine göre TBMM Bakanlar kuruluna KHK çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının, birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile, dördüncü bölümünde yer alan siyasi haklar ve ödevler KHK’lerle düzenlenemez.
Geçmişte görüldü ki; kantarın topuzu bazen kaçabiliyor ve KHK’ler yasaların yerini alabiliyor. Böylece Anayasanın 7. Maddesine göre Türk Milleti adına yasama yetkisine haiz olan TBMM zaman zaman yürütme organının noteri durumuna düşebiliyor.
Bu durumdan bir çıkış arama gereği vardır. Bu meyanda, bir yandan Meclisin teknik ve ekonomik donanımını, insan kalitesini yükseltmek, uzman kişilerden teknik komisyonlar kurmak, ağır işleyen mekanizmasına Meclis iç tüzüğünde yapılacak değişiklerle, yetki kanunu yolu ile KHK’ler çıkarılmasını belli somut şartlara ve sınırlamalara tabi tutmak, kanaatimce daha gerçekçi bir yaklaşım olur.
Sanırım ancak o zaman kuvvetler arasındaki denge tekrar kurulur ve kefe yere değmekten kurtulur.


www.ufukotesi.com - 12 / 2002  

ufuk@ufukotesi.com

Ufuk Ötesi Gazetesi'nde yayınlanan yazı, haber ve fotoğraflar kaynak gösterilerek iktibas edilebilir.