4 Kasım sabahı seçim sonuçlarına söyle bir göz atış şunları söylemek mümkün.
Başta ANAP, DSP ve DYP olmak üzere SP, YTP, MHP baraja takılmıştır. Seçmen bu partileri siyasi arenadan silinmiş, “Siyasi mevta” haline getirmiştir. Partilerle birlikte “namlı” liderler, Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit, Tansu Çiller, Recai Kutan-Necmettin Erbakan, İsmail Cem ve Devlet Bahçeli, en azından şimdilik tasfiye olunmuşlardır.
Ve yine Türk siyasi hayatında ilk defa olmak üzere bir “yavru parti” ana partiyi geride bırakmıştır. Reylerin yüzde 35’ini alarak tek başına iktidar olan AKP, başarısını tartışılmaz sekilde liderine borçludur. Liderinin başarılı bir belediye başkanı olması televizyon tartışmalarındaki performansı, katillerin bile vekil olmasına izin verilirken bir şiir yüzünden vekil seçtirilmemesi dolayısıyla “mağdur ve mazlum” olması, bazı parti ve hatta resmi makamların “laik cumhuriyet tehlikeye düşer, AB seçim sonuçlarına bakacak” şeklinde adres göstermeleri başarısında başlıca rolü oynamıştır. Bu sonuç aynı zamanda millete dayatma yapılamayacağının milletle inatlaşmaya, zıtlaşmaya gidilemeyeceğini de göstermiştir.
Seçimlerde ikinci olan CHP başarısını (?) önceki seçimde meclis dışında kalmasına borçludur. Zaman zaman sağ söylemler kullanan “yıllanmış lideri Baykal”ın başarısından söz etmek mümkün değildir.
CHP, bilindiği gibi 1950’de indirildiği iktidara bu tarihten sonra bir defa bile tek başına gelememiştir. 1960 ihtilalinden sonra İnönü, 1974’te Ecevit, 1978’de yine Ecevit başkanlığında ancak koalisyon hükümetleri kurabilmiştir. 1991’den sonra CHP; SODEP ve DSP de ancak koalisyonlarla iktidara gelebilmiştir. Bu neticeler solun ve CHP’nin “halka rağmen, dayatmacı ve tepeden inmeci, moda deyimle, jakoben tavrından kaynaklanmaktadır. CHP’lilerin Cumhuriyetin kuruluşundan 75 yıl sonra iftar sofralarında görülmeleri, halkta hiçbir tesir icra etmemiştir. Çünkü CHP ve sol, halk nazarında mahkûm edilmiş, bir parti ve ideolojidir. Alınan sonuçta Kemal Derviş faktörü hiç etkili olmamıştır.
ANAP Genel Başkanı olan Mesut Yılmaz geçmişte “ uslup bakımından” Türkiye’nin en iyi dış işleri bakanlığını yapmıştı. 1991’den itibaren ikide bir hükümeti bırakıp giden o zamanların “saf ve temiz” Yılmaz’ı 1995’den sonra maalesef çıkar çevrelerinin yabancı mihrakların sözcüsü olmuştur. Şimdi aldığı sonuç ile siyasi hayatını tamamlamıştır. “AB Pazarlamak ANAP’ı kurtaramadı.
Tansu Çiller’in DYP’si de halktan layık olan olduğu cevabı almıştır. Çiller’in adının bir çok yolsuzluğa karışması makyavelist ve opurtünist politikalar izlemesi, Türk siyaset ve toplum hayatının başarılı kadının mağlubiyeti ile sonuçlanmıştır.
Ecevit ve partisi DSP’de layık olduğu cevabı alan lider ve partilerden bir diğeridir. Millet Bahçeli’nin “uyumlu” tavrı ile siyasi hayatının son seneler,n, meselesiz şekilde geçiren hasta Ecevit’i siyasi hayat ve makamından uzaklaştırmıştır.
Recai Kutan ve Necmettin Erbakan’ın SP’si de eski tas eski hamam politikası ile bir yere varılamayacağını herhalde görmüştür. Partinin insanı çileden çıkaran makyevelist ve opurtünit gizli lideri Erbakan’da artık bir siyasi mevtadır.
Türkiye’nin Erol Manisalı’nın deyimi ile “ Yunanistan, Papendreu pazarlayan” sıradan dış işleri bakanlarından biri olan İsmail Cem’in kurduğu YTP’de doğmadan ölmüştür.
“Patrik pazarlayan” tek tabana Besim Tibuk da artık reklamını yapmaya devam eder mi bilemiyoruz.
Kürt Oyları’nı almayı hedefleyen DEHAP’ın bir ırka dayanarak siyaset yapmanın lüzumsuz olduğunu, Cem Uzan’ın GP’si “para ve propaganda ile bir milleti oy alsada barajı aşamadı.
MHP’ye gelince; bizim açımızdan bakılacak olursa üzerinde en çok durulması gereken parti, tahmin edileceği gibi MHP’dir..
MHP yıllardan sonra ilk defa iktidar ortağı olmuştu. Bir çok sebebin yanında bir sebebi Devlet Bahçeli’nin devlet adamı ciddiyetini taşımasıdır. Bahçeli bu tavrını koalisyonda sürdürmüştür. Uyumlu hareket etmiştir. Aksi olsaydı memleketin ekonomik krizine, siyasi krizlerin de eklenmesi işten bile değildi. Ayrıca dediğini yapma şeklinde dürüst politika uygulaması da Türk Siyasi hayatında ilk defa vuku bulmaktadır. MHP’yi yolsuzluklara da bulaştırmamıştır. Tek adı geçen Koray Aydın’dır. Kıbrıs’ta Denktaş’ı desteklemesi, AB de uyum kanunları için dikkatli olunmasını istemesi ve teslimiyetçiliğe karsı müspet yönlerin bir kaçıdır.
Ancak MHP liderinin politikası bir yönden CHP’ye benzemektedir. Cumhuriyet devrini hiç dikkate almayan bu yüzden halk nazarında ebediyen mahkum olan CHP gibi MHP de halk tabanını hiç dikkate almamıştır. Tek partili rejimlerin partileri gibi kendi bildiğini okumuştur. Tabiatı ile halkın buna cevabı gecikmemiştir. Ve bundan alınacak çok dersler vardır. Biz vatandaşın en tabii hakkı olan iki iş için MHP vekil ve bürokratlarına gittik. Her ikisi de “abi” diyerek bizi aylarca oyaladı ve işimizi yapmadı. “Yapamayacağız” da deselerdi daha dürüst ve uygun davranmış olurlardı. Netice itibarı ile millet 3 kasım 2002 seçimlerinde bir sil süpür harekatı uygulamıştır. Bir çok parti ve lider 34.1 şidetinde depremin enkazı altında kalmıştır. Bunlardan bazılarının kurtulma imkanı vardır MHP gibi. Bazıları ise artık mevta olmuştur. Lakın bizce en mühim ders ve netice halka rağmen bir şey yapılamayacağı dayatmalarda bulunulmayacağı, halka dayanmak ve saygı göstermek gerektiğidir.
|